Lila: Bir çoğu özgüvensiz, arkadaşları olmayan aptallarxd
kaplumbağa: ya sen?
Lila: Ben ne?
kaplumbağa: arkadaşlarının kaçı en sevdiğin rengi biliyor
kaplumbağa: kaçı sırf indirimde olduğu için koşa koşa aldığın çantayı kaçırmamandaki mutluluğu gizl...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Lila: ĞEOSMETÖDJAJOWSKDNDJELSNDNND
kaplumbağa: ne gülüyorsun kızım
kaplumbağa: huzur evinde işin yok mu senin
Lila: Ee doru
Lila: Hazırlanıyorum şuan
kaplumbağa: iyi bakalım
Lila: Bunca zahmete değer umarım
kaplumbağa: eğer bu görevi başarıyla tamamlarsan yaptığın son şey bu olacak
Lila: Son şey mi? Bundan sonra ne olacak?
kaplumbağa: :D
kaplumbağa: az laf çok iş
Lila: Adi
kaplumbağa: yürü
kaplumbağa: anca gidersin
-
"Adama bak ya," diye söylendim omzuma astığım bordo çantanın iplerini gevşetirken. "Hem beni ekiyor, hem de oyunu bana sormadan sonlandırıyor. Ee, bu da başarılı olursa ben Yusuf Gezer'i tavlamış mı olacağım şimdi?" Onu tavlayıp tavlamamak pek umurumda değildi açıkçası, yalnızca onun gözünde şımarık bir zengin bebeği olduğumdan bu durumu olabildiğince sürdürmek istiyordum. Omuz silktim.
Huzur Evi'nin şirin atmosferine adım atar atmaz kendimi etrafı kameralar ile örülü, ün salmış bir aktör gibi hissetmeye başlamıştım. Eh, bunda gördüğüm ilk kişinin beni oğluna alacağını söyleyen teyze oluşu pek de etkili değildi elbette.
Yukarı çıkan merdivenleri kullanırken kapüşonumu kafama geçirmek ve adeta tanınmamak istiyordum. En sonunda yukarı çıktım ve tanıştığım o tatlı adamı görecek olmanın heyecanı ile gülümsedim, epey tonton ve bilgin biri gibi gözüküyordu gözüme.
Aralık olan kapıyı tıklattım ve yavaştan kafamı içeri sarkıttığıma sandalyesine yaslanmış, yine kitap okuyan bir hâlde buldum onu. "Gelebilir miyim?"
Gıcırdayan sandalyesinde doğruldu ve gülümseyerek eliyle bir işaret verdi. "Gel, gel. Seni bekliyordum ben de."
İçeri girip kapıyı kapattım kaşlarımı çatarak. "Nasıl yani? Söylememiştim ki ben."
Omuz silkti tatlı bir şekilde. "Anlatacaklarının bitmediği belliydi kızım, bu ihtiyardan alman gereken dersler var senin."
Gülümsedim ve karşısında ellerimi birleştirerek onlarla oynamaya başladım. Bu adamla konuşmamın tek sebebi Yusuf değildi, çok içten ve bilge biriydi; bir şeyleri onunla paylaşabilmek de beni haliyle mutlu etmişti. "Gel, bahçeye çıkalım. Sen ötmeyeceksin belli." dedi ve doğrulduğunda onu onaylayıp ayağa kalktım.
Koridoru geçip merdivenlerden indik ve ilk katın arka kapısına vardığımızda buranın çok güzel bir bahçeye açıldığını gördüm; yürüyüş yolunu andıran bu bahçe banklarla döşenmişti. Kimi yerde çimler uzuyor, insanların üzerine basmak dahi istemeyeceği güzel bir görüntüye el veriyordu. Yolun, çimlerin ortasında açtığı düzlük alan ise yer yer çiçek yapraklarıyla süslenmişti.
Bulduğumuz ilk banka koyulduğumuzda, merakla ona döndüm. "Bir şey soracağım yanlış anlamazsanız."
Kafasıyla onayladı beni gözlüğünü elleriyle çıkararak. "Evden neden ayrıldınız siz? Yani, yaşınız çok ileri değil, kendinize bakmakta da zorluk çekmezsiniz. Bildiğim üzere var bir eviniz.."
Kafasıyla onayladı. "Evet, var tabii ama o kadar basit değil." Kaşlarımı çatarak anlamadığımı belli ettiğimde gülümsedi.
"Belli bir yaştan sonra insan gürültüyü o kadar da çekemiyor, kafa dinlemek istiyor. Evet aile, çocuklar, gürültü çok güzel fakat yeri geldiğinde insan duvarların dahi dile geldiğini hissedebiliyor."
Omuz silktim dürüstçe. "Ben bile hissediyorum onu şu ara.
Bana döndü ve kaşlarını gülerek kaldırdı. "O yolladı seni buraya değil mi?"
"Kim?"
"O su danası var ya."
"Ne?"
Samimi tepkime karşın hafif bir kahkaha attı ve gözleri canlandı. "Senin geçen geldiğinde anlattığın çocuktan bahsediyorum yahu, yok mu sürekli hakaret edip de dilinden düşürmediğin."
Gülümsedim. "Var valla."
Kafama kaldırıp ona baktığımda beni gülümseyen bir suratla inceleyen bu hafif yaşlı adama anlatmam gerektiğini düşündüm. "Ya, yanlış anlamayın tabii. Ben yine gelirdim yanınıza çünkü en son burada bir teyzeyle iletişim kurmaya çalıştığımda şişlerini böğrüme saplamak üzereydi."
Gülümsedi. "Huysuzlardır biraz."
Kafamla onayladım. "Ama bahsettiğim kişi, Yusuf. Sizinle iletişim kurabildiğimi görünce biraz şaşırdı tabii. Haliyle ilerletmem gerektiğini söyledi. Aslında bu da yapacağım son şey."
"Yusuf muydu çocuğun adı?" Kafamla onayladım.
"Yüz yüze de böyle mi bari sana karşı?"
Omuz silktim. "Muhtemelen benden birazcık iğreniyor o yüzden yüz yüze pek de selamlaşmıyoruz."
Gülümseyerek elini omzuma koydu. "Bence senden iğrenmiyor, aksine seninle konuşmak bir noktada onu da değiştiriyor."
"Hangi açıdan?"
"Hepimizin ön yargıları vardır." dedi kısaca. Ardından banktaki hırkasını aldı ve elleri arasında tuttu. "Hadi, girelim artık zaten hava da soğuyacak."
Kafamla onayladım. "Ben de yavaştan eve gideyim o zaman."
"Beni ikna etmeye çalışmadın?" dediğinde ona döndüm ve omuz silktim.
"Onun dediklerini yapıyor oluşum yapmamı istediği her şeyi doğru kılmıyor değil mi?" Omuz silktim. "Bu sizin hayatınız, dışarıdaki bir seyirci ona karışamaz, ben de öyle."
Gülümsediğinde, aynı sıcak gülümsemeyi ona gönderdim ve ev yoluna koyuldum.