5.5

534 44 21
                                    

Neydi? Arkadaşça.

Bunun ne tür bir görüşme olduğunu kafamda henüz oturtabilmiş değildim; Barlas'ın istediği bir şanstı fakat güvenimi kazanana dek o da bahsi geçen şansı elde edip etmediğini umursamayacaktı. Eh, doğal olmamız gerekecekti. Bu birden fazla anlama geliyordu; Barlas'a kanka ayağı çekemeyecektim, kaldı ki bunu ben de istemezdim.

Ah, gerçekten ne istediğini bilmeyen, iflah olmaz aptalın tekiydim.

Yazın son günlerini yaşıyor oluşumuzdan mütevellit güneş sıcağını hissettirmekte ısrarcıydı fakat bunaltıcı da değildi. Aslında saatler geçtikçe hava ılınıyordu ve bu güzeldi. İlk olarak biraz uzun, kareli siyah ve açık mavi bir gömlek giydim ve alt kısmını bağladım, göz rengimle uyuyordu. Altına gömleğin rengi ile uyan mavi bir kot etek geçirdim ve önceden örmüş olduğum saçlarımı açarak dalgalı bir görünüme kavuşturdum, yüzüme bir maske yaptım ve ferahladığımı hissettikten sonra şeffaf bir rimel sürdüm. Fazla süsten yanlış anlaşılmak adına kaçınmak istiyordum ama ne yaparsam yapayım da gelinin kız kardeşi gibi hissediyordum açıkçası.

Dışarıda bir yerlerde gelmemi bekleyen Barlas Vural'ın varlığı beni geriyordu.

Derin bir nefes alıp  ve aynaya son kez göz atıp omuz silktim. Tamamen arkadaşça olma ama fazla samimiyetten de kaçın. Hatta mümkünse şu an kaçın, özellikle yaşamaktan.

Ayakkabılarımı ayağıma geçirip evden ayrıldım ve Barlas'ı aradım beyaz çantamı sağ omzuma asarken, dördüncü çalıştı açtı. "Hazır mısın?"

"Evet," dedim sakin bir ses tonuyla. "Geldin mi?"

"İki dakikaya oradayım, çık sen." dediğinde sanki görebiliyormuş gibi kafamla onayladım. Telefonu kapattıktan sonra merdivenleri koşa koşa indim ve bloğumuzun önünde bir sağa, bir sola yürüyerek beklemeye başladım. Çok geçmeden arabası gözüktü ve beni gördüğünde hafifçe gülümseyerek arabayı durdurdu, yanına binmeden önce görmediğinden emin olduğum gergin bir nefesi verdim ve yanına oturup kapıyı kapattım.

"Nasılsın?"

"İyiyim," dedi. "Gitmek istediğin bir yer var mı yoksa bana mı bırakıyorsun?"

Omuz silktim. "Hava çok güzel, her yer uyar sanırım bana."

Aramızdaki bu iletişim komiğime gitmeye başlamıştı. İlk baştaki gibi birbirimizi yanlış anlamıyor, sinir olmuyorduk fakat iki dost gibi de değildik. Birbirinden hoşlanan ve bu vesileyle ilk defa doğru düzgün bir diyalog gerçekleştirme fırsatı elde eden iki kişiydik, bu komikti.

Bana kısa bir bakış atıp önüne döndü ve arabayı çalıştırdı. "Bu neşeni neye borçluyuz?" dedi. "Sanırım seni bu kadar neşeli görmek sinirlerimi bozmuş olabilir."

"Neden?" dedim keyiflenerek. "Sen gergin olduğun için mi?"

"Oradan gergine mi benziyorum?" dedi bana tek kaşını kaldırarak bakarken. "Yani, provasını yaptım aslında ama hâlâ başarılı değilim. Gergin değilmişim gibi davranıyorsun ve yola devam ediyoruz bu yüzden."

Gülümsedim. "Şık görünüyorsun." Bu konuyu o üstelemedikçe üstelemek hoşuma gitmişti. Bu sefer gülümsemesi genişledi ve gözlerini yoldan ayırmadı. "Tuzak cümle," dedi. "Burası sana iltifat etmem gereken yer ama etmeyeceğim."

Surat astığımda kaçamak bir bakış attı bana bu sefer. "Bence bunu söylememe bile gerek yok," dedi pes ederek. "Güzel görünüyorsun. Her zaman."

"Barlas Bey lütfen kurallara uyabilir miyiz?" dedim ciddiyetle öksürürken. "İltifat yok."

Söylenerek arabayı sürmeye devam etti. "Beyin hücrelerim de yok artık, aklım şaştı sayende."

Truth or Dare? || turtleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin