HİÇ

78 52 242
                                    

Şefika'nın anlatımı.

Işıklı birer bahçedir hayal. Işıklar geceyi süsleyen yıldızlardır. O kadar kalabalık, o kadar ışıl ışıl ki, birisi kaybolursa, yerini hemen diğeri doldurur. Asla ışığın eksilmesine izin vermez. Gözlerin ışıklara her sataştığında kendini çok başka bir alemde bulursun. Asla oradan çıkmak istemez, ömrünün sonuna kadar orada kalmak istersin.  

Seni sen yapan, büyük, küçük her hayalin o bahçede saklıdır. Hangisini görse gözlerin, hemen o hayalin içinde bulursun kendini. Bazen yediğin bir çikolatanın tadı sakldır o hayalde, yeniden yiyeceğin zaman alacağın haz. Bazen de bir parça huzur, bazen de mutluluktan akacak bir damla gözyaşı. Eksiği, fazlası, seni mutlu ve ya mutsuz eden her şey o hayaller bahçesinde saklıdır.

Ama bu bahçe herkes için aynı ışıltıya sahip olmaz. Kiminin bahçesi ışıl ışılken, kiminin bahçesi de zifiri karanlıktır. Hayalin aydınlığında kaybolmaktan korktuğu için hayal kurmaz. Oysa bir defa hayal kursa asla bırakmaz. Hayal umuttur aslında. Bir hayalin varsa, yaşamak için bir umudun da vardır. Yaşamaktan yorulan insan hayalini asmayı seçer zifiri karanlık gökyüzünde. 

Enes'in anlattığı hikayeden sonra biraz daha konuşup dinlenmek için odaya geçtik. Enes kendi odasına Berk'te salona geçti. Eda ile ikimiz birbirimize baksakta, bir şey demedi. Gözleri yaşadığı tüm duyguları anlatıyordu aslında. Onu daha fazla yormamak için "Hadi uyuyalım. Uyku biraz da olsa iyi gelir" dedim.  Küçük ölüm acılardan uzaklaştırır insanı. Bu gece onu yalnız bırakmamak için sarılarak onunla uyudum. Bir süre sora düzenli aldığı nefeslerden uyuduğunu anladım. Oysa bana bu gece yine uyku haramdı. Sahi en son ne zaman deliksiz uyudum ki ben? 

Sabah sabah Eda'nın uyandırmasıyla gözlerimi araladım. Ne zaman uyuduğumu bilmiyordum, tek bildiğim İstanbul'un beni daha da yorgun bıraktığı. Bedenim değil, her geçen gün zihnim daha fazla yorgun düşüyor.

"Kuzum hadi uyan. Uyansana be, sen kaşındın o zaman." Gıdıklanmakla uyanmak pek tercihim değil ama olsundu. İkimizin de kahkahası odayı sarmıştı. Yorgun ruhum biraz da olsa dinlenmişti. "Kalk hadi bizi bekliyorlar kahvaltıya uykucu." 

"Tamam kalkıyorum. Saat kaç?" 

"8.15. Ben geçiyorum sende gel hemen." Kişisel ihtiyaçlarımı karşılayıp mutfağa indim. Eda ve Enes'in konuşmasını sessizce dinledim:

 "Günaydın"

"Günaydın nasılsın? İyi uyuya bildiniz mi?"

"İyiyim. Çok sağol bizi dün kabul ettiğin, evini açtığın için. Şey birde siz uyurken ben kahvaltı hazırladım izinsiz biraz mutfak dolabını karıştırmış olabilirim kusura bakma." Eda güzel yemek yapar aslında. Yalnız yemeği sevmediği için de çoğu zaman dışarda yemeği tercih eder. Bugün kahvaltı hazırlayarak geçmişi geçmişte bırakmak istediğini anlayacak kadar tanıdım.

"Yok önemli değil Eda, burası da kendi eviniz misafir değilsiniz. Misafir dediğin 15 dakika olur.  Rahat olun hadi sen Şefika'yı uyandır ben de Berk'i, çaylar soğumasın." 15 dakika mı dedi o, ben mi yanlış duydum? Yok canım bu kadar da benzerlik olmaz ki. Akraba olma ihtimalimiz kaç?

"Şefika'yı uyandırdım gelir birazdan." Geldim bile. "Yardım edilecek başka bir şey var mı?"

"Kahvaltıyı sen hazırladın zaten bir tek çayları masaya götürmek kaldı."

"Tamam ben hallederim." Mutfaktan çıkacakları zaman kapıda beni görmeleri ile biraz duraksalar da "Günaydın" dedikten sonra devam etmiştiler. Çalan kapı ile elinde sıcak simit ve poğaçalarla içeri giren Berk beklemiyordum açıkcası. Tek beklemeyen ben değilmişim, Eda'nın bakışlarından anlamıştım. Sessiz geçen kahvaltı sonrası "Şefika kalkalım mı?" Hıh ben unutmuşum. 

Gecmişin gölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin