CAN YARAM

71 54 182
                                    

Eda'nın anlatımı.

Hayat.. Kimine tatlı, kimine acı.. 

Peki hayatı tatlı yapan ne? Anılar. Sevdiklerimiz.. 

Ya acı yapan ne? Anılar.. Sevdiklerimiz..

Nasıl mı? Cevap soruda saklı aslında. Sevdiklerimiz anılarımızı süsler. Anılar bizi şekillendirir. İnsan en çok sevdiğine kırılırmış derler. Doğru. Tek bir söz, tek bir bakış bile seni paramparça etmeye yeter. Seni ölmeden mezara koyar. Öyle bir boşluğa düşersin ki, kimseyi görmez duymazsın. Sonra bir el uzatılır. Korkarsın tutmaya. Yine canım yanacak diye tutamazsın. Tutmak istemezsin aslında.

Bir bakmışsın tutmaktan korktuğun el tüm çevreni sarmış, öyle korunaklı bir hale getirmiş ki, etrafını onun sen olduğunu anlayamamışsın. Uzaklaşmak istersin ama kendini nasıl bırakacağını bilemezsin. O diye bir şey kalmamış artık. Sen diye de bir şey yoktur geriye. Senden onu çıkarsan bir hiç kalır geriye. Yalnız kalırsan ne sen eski sen olursun, ne de o.

Öyle bir sarıldı ki, tamamım dedim. Bitdi her şey. Geçti. Beni ben olarak sevdi dedim. Peki ya ben? İşte bu sorumun cevabı yok. Sustum sustu..  Sessizce çıktık oradan. Neden burada? Beni nasıl buldu bilmiyorum. Sormaya halim de yok.  

Gözlerimi açtığımda bir odada uyuyordum. Burası neresi bir fikrimde yok. Telefon yeniden çaldığında çantadan çıkarıp arayana baktım. Solmaz yenge arıyordu. Onları da endişelendirdim. Telefonu açınca rahatlamıştı. Sesi ağlamaklı geliyordu. Beni hiç görmeden benimsemişti. Benim için ağlıyordu. Peki ya yıllarca beni büyüten kadın hiç mi merak etmiyor? Hiç mi görmek istemiyor? Bu kadar kolay mı vazgeçmek? 

Kendi kafamdaki düşünceleri bırakıp odadan çıktım. Karşılıklı iki oda vardı. Merdivenlerden inince sırtı bana dönük Berk'i gördüm. Sessizce yanından geçip mutfak olduğunu düşündüğüm odaya geçtim tahminimde yanılmamıştım. Sesime Şefika döndü, telefonu alıp dışarı çıktı. Bende Enes'le konuşup salona geçtim. Bakmadım, Bakamadım ki, yüzüne. Nasıl bakayım?

Kim sever ki, kipriklerinden hüzün damlayan birini? Sustum sustu. Ta ki Enes'in "Buda geçer ya Hu" deyişine kadar. Ne demek istediğini anlamadan baktım yüzüne. İkinci tekrar Şefika'dan geldi. Enes'in ne dediğini bir o anladı sanırım. Yanıma gelince avcuma kolye bıraktı. Asıl beni şaşırtan kolyenin ucundakı yüzük oldu. Dikkatli bakınca aynı kelimenin yazıldığını gördüm. Hiç bahsetmemişti bundan. Yüzüne bakınca topu Enes'e atıp kahve almaya gitti. Nasıl o kadar sıcak içiyor anlamış değilim. Kahveyle gelip yanıma oturdu. Sığındım hemen en güvenli limanıma. Enes anlatınca kendimi tutamamış ağlamıştım. Hikayenin sonunda neden bu hikayeyi anlattıklarını anladım. 

"İkinize de teşekkür ederim. Başka bir zaman bu hikayeyi dinlesem bu kadar tesir etmezdi. Haklısınız her şey geçti bu da geçer ama izi çok derin Enes. Ben başa çıkamıyorum artık. Her şey üstüme geliyor. Tutunduğum tek dalım şimdi yanımda, güvendeyim diyorum kendime. Beni ben olarak tanıyan, seven, elimden tutan o.

Hani herkes der ya mesafelerden ne arkadaşlığı diye? Biz arkadaş değiliz ki. Kardeşiz. Kardeş için mesafenin bir önemi yok. Yazdığın tek bir cümleden bile seni anlar. Konuş demez susalım der. Ben şimdi susyorum. Duyanım o. Biliyorum gözüne baksam ağlayacak. Bakamıyorum." Devam edemedim sustum. Başımı kaldırdığımda Berk'in kırmızı gözlerle baktığını gördüm. Bir süre sonra Enes'in "Şefika yardım eder misin bir çay koyalım?" dediğini duydum. 

Sessizce bekledik. Oturduğu koltuktan kalkıp önümdeki sehpaya oturdu. Gözümün içine bakarak ellerimi tutup "Ağla. Ama canımı yaktığını bilerek ağla. Kalbimi kor ateşlere atdığını bilerek ağla. İlk defa izin veriyorum ağlamana. Bir daha izin yok iyi değerlendir ha." diyerek tebessüm etmemi sağladı. "Neden?" diye saçma bir soru döküldü. 

Gecmişin gölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin