Şefika'nın anlatımı.
Huzur. Kimisine göre sadece 5 harf 2 hece. Ondan öteye gidemiyor. Sıradan bir kelime. Robotlaşmş hayatlarında mutluluğa yer olmadığı gibi, huzura, sevgiye de yer yok. Oysa her insan mutlaka huzur bulduğu bir an yaşamalı. İliklerine kadar huzuru hisssedeceği bir yer bulmalı. Nefes alıp vermekle huzur bulamazsın. Bir anlamı olmalı yaşamın. Bir çıkışı karanlık sokakların. Ve parlak bir ışığı siyaha boyanmış düşlerin.
Öyle dolu dolu yaşamalı hayatı. Sanki sadece bu gün varmış gibi ertelememli yarına hiçbir şeyi. Attığın her adımda kendini bir adım ön planda tutacaksın başkalarından. Zaten hayatımızı o ne der, bu ner der diye diye karanlığa hapis ettik. Bu defa kendin için bir şey yaparak tadını çıkara çıkara bir adım at kendine. Senden değerli kimsenin olmadığının farkına vararak.
En önemlisi de, kendine adım atarken başka bir kalbi virane bırakma. Tamam sen çok değerlisin ama kıracağın bir kalp seni uçurumdan sürükler. Eğer bencil davranırsan, sadece ben diyerek yaşarsan eğer, hayatındaki en değersiz varlık sen olursun da, kalbin bunun farkına varamaz. O yüzden vicdanın sesini her zaman duyman gerek. Vicdanın rahatsa eğer huzuru bulmuşsun demektir.
Benim için huzurun şehridir Konya. Kelimelere sığamayacak mutluluğun simgesi. Konya'ya yeni gelmiştim. Eda'nın Konya'ya gönderilmesine en çok ben sevinmiştim sanırım. Sebebinin ne olduğunu bilmiyorum ama beni buraya çeken bir şey vardı. Karşı çıkmadım hiçbir zaman bu çekime. Bir süre sonra benden bağımsız araştırmalarımın ana şehrine dönüştü.
Çoğu zaman rüyalarımda gezip dolaşırdım Konya sokaklarını, İplikci Camiisini, Mevlana dergahını, Şekerciler hanını. Şimdi elime büyük bir fırsat geçti. Hiç görüşmesekte, çok sevdiğim arkadaşım Konya'ya geldi. Sıra bende değil mi azıcık tatil yapayım. Haber vermeden sürpriz yapacağım. Biletimi bir hafta önceden almışdım. Eda Konya'ya gidiyorum dediği zaman. Şimdi nerede miyim? Uçakta. Oh nihayet uçak indi. Bavulu da aldım mı tamam. Bir dakika ya ama bu bavul benim değil. Çok hafif sanki içinde bir şey yok gibi. Öndeki adamın bavulu acaba niye tanıdık? Fermuara takılı mavi kelebek benim olma ihtimalini yüzde kaça çıkarıyor?
"Pardon beyefendi bakar mısınız?" Seslenmemle arkasını dönüp bekledi.
"Buyurun hanımefendi." Neden yüzüme bakmıyor? Aman neyse ne.
"Sanırım bavullar karıştı acaba bakabilir miyim?"
"Tabi buyurun."
Bavulu açınca kendi bavulum olduğunu gördüm. Aslında emindim ama beyefendinin de emin olması için açmışdım. Aynı şekilde o da bavulu açtı, kendi bavuluymuş. Ama gördüğüm bir şey beni benden aldı. Adam tam kapatacakken bavulu, elimi uzattım o an durdu adam. Çekemedim elimi. Nasıl çekerdim ki? Çalmayı istediğim ve dinlemeyi en çok sevdiğim nefesli müzik aleti bu. "Ney"di bu nasıl çekilirdim ki? Elime aldım ama o an bir şey oldu.
Elimde olmadan gözlerim kapandı. O an gözlerimden bir damla aktı. Neden bilmiyorum ama ağlamak hem de hıçkıra hıçkıra, bağıra çağıra ağlamak istiyordum. Ama bunu bir başkasının yanında, hele de tanımadığım bir adamın yanında yapamazdım. Ne kadar bunu önemesemesem de, burası hiç yeri değil. Kendime gelmem lazımdı. Toparlan Şefika yaparsın. Hadi. Açtım zorla gözlerimi ama karşımdaki adam bana değil neyin üzerine düşen bir damla gözyaşına bakıyordu.
"Şey, ben özür dilerim. Neden yaptım bilmiyorum ama görünce dayanamadım. Kusura bakmayın." Kendimi kötü hissetmiştim. Sebepsiz.
"Önemli degil hanımefendi. Ney dinleyen herkesi etkiler belli ki siz tüm kalbinizle dinlemişsiniz". Belki de ruhumla dinledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecmişin gölgesi
Roman d'amourHer kesin bir geçmisi vardır. Unutmak isteyip unutamadığı, çakılıp kaldığı. bilinmezlikler.. Boşluklar ve yok oluşlarla dolu... Belki yok olmuştu adam... Sessiz ve çaresiz kurtulmayı bekleyerek... Peki ya kadın... Onun geçmişi geleceğini nasıl deği...