Eda'nın anlatımı.
Büyük bir oyundan ibarettir hayat. Oyunun ana kahramanı da sensin, yan oyuncuları da. Hem tüm seçimler sana ait, he de hiçbir seçim senin değil. Bir bakarsın arkanı çevirip tüm karanlıklar bir toz bulutu olmuş havada oradan oraya savrularak hayatından uzaklaşmış, yerine günşeli bir baharı bırakmış. Kalakalırsın olduğun yerde. Bu benim mi hayatım diye düşünürsün. Vakti zamanında görmediğin ama senin en mutlu yanların bir fotograf karesi gibi orada sana gülümsüyor.
Kendine kızmayı bırakıp önüne döndüğün zaman geçmişte içinden çıkamadığın tüm karamsarlıklar tam karşında duruyor. Vesvese en öne geçerek güneşi görmene engel oluyor. Hani dedim ya bir bakarsın tüm seçimler senin diye. Karamsarlık ve vesvese bu defa izin vermez. Öyle bir ruhuna işlerler ki, kendini bile göremez hale gelirsin. Tüm hayatını korkularının eline teslim edersin.
Ruhun diz çöktüğü, her şeyden vazgeçtiği an sanki bir yerden tokat yemiş gibi irkilirsin. Elini bıraktığın ruhunun elinden sıkı sıkı tutarak kaldırırsın düştüğü yerden. Kendine geç kalmadan dimdik durursun her şeyin önünde. Çünkü bilirsin: bir defa kendine geç kaldığın zaman bir daha asla sen, sen olamazsın...
Hayır hayır..... Yataktan sıçradım. Yine kabuslar, uykusuz günler başlamıştı. Şefika'yı rahatsız etmeden yataktan kalkıp bir bardak su içip balkona doğru gittim. Berk elinde kupa balkondaydı. İkimiz de birbirimizden korkmuştuk. Galiba onuda uyku tutmadı, ve ya kabus görmüştü. Balkondaki sallanan salıncağa oturdum. Hava biraz serindi. Berk üşüdüğümü gördüğünde köşede duran battaniyeyi alıp ikimizin üstüne örttü, beni biraz daha kendine çekip sıkıca sardı. Kafamı göğsüne koyup dışarıyı izlemeye başladım.
Hayat o kadar acımasız ki, iyilik bile yapsan karşılığını sana vurulan ağır darbeyle alırsın. Bir insana kendinden fazla değer vermeyeceksin. Eger verirsen o değerle kaybolursun. Yine birine sığınmaya başladım. Yaşadıkların ağır geldiği zaman birine sığınma ihtiyacı duyarsın. Kendine güvencin artıyor, ama bir yandanda onu kaybetme korkusu sarıyor tüm benliğini.
Berk'in neden böyle olduğunu şimdi daha iyi anladım. O çektiği acıları anlatınca benim acılarım onun yanında az kalıyor. Benim bunu öz ailem yapsaydı işte o zaman bende aynı Berk gibi olurdum. Tamam üvey ailemdi ama ben onları öz ailem gibi sevdim. Ama onlar canımı yaktılar. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı..
Sabah üşüyerek gözlerimi açtığımda ben ve Berk balkonda uyumuşuz. Berk'in battaniye hiç üstünde yoktu. Koluna dokunduğumda buz gibiydi. Benim yüzümden hasta olacak. Yanına oturmak yerine içeri geçelim deseydim böyle olmazdı. Telefonu görünce elime alıp saate baktığımda sabah dokuza geliyordu. Biz kaç saattir böyle uyuyoruz?
"Berk hadi uyan hasta olacaksın." Uykulu gözlerle bana bakmaya başladı. Uykuluyken gözleri içe çökmüş, çekik gözlü olmuş, hafif uzamış sakalları, dağınık şaçları o kadar tatlı görünüyordu ki onlarla oynamamak için kendimi zor tutuyordum. Birden beni kendine çekip sarıldı "Biraz daha uyuyalım." Bu salağın hasta olma niyeti var galiba.
"Kalk hadi zaten geceden beri üşümüşüz bak birde öksürüyorsun hadi kalk." Salıncakta biraz toparlanıp "Tamam" dedi. İkimiz de kalkıp içeri geçtik. İçerisi sıcacıktı. İlk mutfağa gidip ballı sıcak süt yaptım yoksa hasta olmamız garanti.
"Al bakalım iç şunu biraz da olsa iyi gelir."
"Bu ne?" Bir elimdeki bardağa, bir bana bakıyordu. Oradan bakınca neye benziyor acaba?
"Ballı süt boğazına iyi gelir." Bardağı elimden alıp
"Kahvaltıyı dışarıda yapalım mı? Açık havada ne dersin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecmişin gölgesi
RomansaHer kesin bir geçmisi vardır. Unutmak isteyip unutamadığı, çakılıp kaldığı. bilinmezlikler.. Boşluklar ve yok oluşlarla dolu... Belki yok olmuştu adam... Sessiz ve çaresiz kurtulmayı bekleyerek... Peki ya kadın... Onun geçmişi geleceğini nasıl deği...