Merhaba arkadaşlar nasılsınız? Bir değişiklik yaparak bu defa bölüm başında konuşacağım. Eda ve onun geçmişi ile başbaşa bırakıyorum sizi. Ailesi ile ilgili aklınızda oluşan sorulara bir cevap vermek için geldim.
Eda büyük bir yıkımla karşılaşıp ayakta durmayı öğrendi. Neden hayatına kimseyi almadığının da bir cevabı bu aslında. Bakalım sizler ne düşünüyorsunuz. Bölüm sonunda fikirlerinizi bekliyorum. Seviliyorsunuz.
------------
Eda'nın anlatımı.
Bu hayatta herkesin bir yaşam döngüsü vardır. Kimisi kısır döngü der ismine, kimisi de yaşam. Kimisinin hayatı çok kısa, kimisininki de upuzun yıllar. Ama dönüp baktığın zaman ikisinin ömrü de aynı uzunluğa sahiptir. Büyük ihtimalle kafayı yediğimi düşünebilirsiniz. Eh bu satıralara bakarsak haklısınız. Bir de buz dağının görünmeyen tarafına bakalım mı?
Hayat yaşadığın andan ibarettir. Bunu ne uzun yıllar, ne de kısa günler belirler. Ömrünün uzun ve kısalığı geçirdiğin değerli anlarda saklıdır. Öyle güzel anlar yaşarsın ki, sana uzun yıllar gibi gelir. Mutlusun, huzurlusun, yüzünde gören herkesi kıskandıracak bir gülümseme, kalbinde her atışında sevgiyi haykıran bir mutluluk var. O kimine göre kısacık olan anda saklıdır hepsi. Ama senin için değişmeyeceğin yıllara bedeldir.
Bazı insanlar içinse değeri yoktur anın. Onlar için kısacıktır mutluluklar. Değerini bilmez, bilmedikleri için de gizli kalan güzelliğin farkında olmazlar. Hem ölmekten korkar, hem de koşa koşa ölüme giderler. Kalpleri her geçen an ölür, farkında olmazlar. Kalp sevmezse ölür. Her atışında karanlığa bulanır. Son zerresi karardığı zaman ölüm kapıdadır. Yaşam ve ölüm arasındaki o ince çizgi son bulmuştur artık.
Bu yüzden ne anın kiymetini bilirler, ne de yaşamın. Son bulan her gün onlar için bir kaç saatten ibarettir. Biriktirdikleri güzel anlar bir elin parmağını geçmeyecek kadardır. Neden mi? Çünkü mutlu olmayı bilmez, küçük şeylerden tatmin olmazlar. Mutluluğu büyük şeylerde aradıkları gibi, yaşamı da büyük şeylerde görürler. Oysa her şey küçük şeylerde saklıdır. Tıpkı kalbin küçük, ama büyük bir bedeni ayakta tuttuğu gibi.
Takside telefonu kurcalarken biletlere girmiştim, 2 saate İstanbul'a uçan uçak varmış. Yüzleşmem gerek yeniden başlamak için. Taksiciye havaalanına gitmesini söylemiştim. Camdan bakınca Konya'dan ayrılmakla hata mı yapıyorum acaba diye düşündüm. Kafamdaki sorular beni hep kararsız bırakıyordu. Kafamı kaldırdığım zaman havaalanına gelmiştim. Taksi borcunu ödeyip bütün işlemleri halettikten sonra uçağa bindim. Yerime oturup telefonu kapattım, en zoruda buydu kimseye söylemeden ortadan kaybolmak. Kulaklığı kulağıma taktım ve şarkıya kendimi verdim.
Verdiğin acıdan değil zaten içesim varmış
Uyku tutmuyor değil sabahı göresim varmışSuç sende değil çekip gidesim varmış
Kal demek kolay değil elin havada kalmışGidiyorum yolcu et unutacağız elbet
Bu şehir bu sonbahar artık sana emanet
Gidiyorum yolcu et unutacağız elbet
O günler o ilk bahar hiç yaşanmadı farz etVerdiğin acıdan değil zaten içesim varmış
Uyku tutmuyor değil sabahı göresim varmışSuç sende değil çekip gidesim varmış
Kal demek kolay değil elin havada kalmışGidiyorum yolcu et unutacağız elbet
Bu şehir bu sonbahar artık sana emanet
Gidiyorum yolcu et unutacağız elbet
O günler o ilk bahar hiç yaşanmadı farz et.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecmişin gölgesi
RomansHer kesin bir geçmisi vardır. Unutmak isteyip unutamadığı, çakılıp kaldığı. bilinmezlikler.. Boşluklar ve yok oluşlarla dolu... Belki yok olmuştu adam... Sessiz ve çaresiz kurtulmayı bekleyerek... Peki ya kadın... Onun geçmişi geleceğini nasıl deği...