Eda'nın anlatımı
Sessizce kaybolmak istersin bazen. Kimsenin seni tanımadığı, aslında kimsenin senin olduğun yeri bilmediği, ıssız, dört bir yanı denizle çevrili, yada ormanlık bir alan. Hiç fark etmez. Yeter ki, seni seninle yalnız bırakacakları bir yer olsun.
Sanırım insan alacak bir nefesinin olmadığı zaman kaybolmak ister. Ama gerçek olan ise, kendisiyle yüzleşme cesaretini bulduğu zaman sessizce çekip gitmek ister. Belki de giderse her şeyden uzaklaşacak, yaşadığı acılar geride kalacak. Seninle geleceğini bile bile gitmek istersin oysa. Bilirsin çünkü yüzleşmek kolay değildir. O an ne sen kalırsın geriye, ne de yanında olan bir başkası.
Kimse görmesin, duymasın, sana acıyan gözlerle bakmasın. Halbuki o zaman acınacak halde değil, en güçlü halindesindir. Yaşadıkların gibi yüzleşeceklerin de ağırdır çünkü. Ve sen o an ölüp yeniden dirildiğinin farkındasındır ama bir başkası değildir.
Zamanın içinde kaybolduğumuz an, tükendiğimizi, yok olduğumuzu hissettiğimizde bir el uzatılır. İlk korkarsın. Tutunca canının yanacağını biliyorsun. Diğer yanınsa, 'Canın yeterince yanmadı mı? Ne kadar kaçabileceksin kendinden? Bir adım at!' diyerek seni kendine getirmeye çalışıyor.
Ben içimdeki sesi dinleyerek tuttum elini. Daldığım düşüncelerden gelen bildirim sesiyle kendime geldim. Tabi ya yarın 1 Eylül. Ben bunu nasıl unuturum? Hanımefendinin kendisinin de unuttuğu kesin. Bunu avantaja çevirmenin yolu Solmaz teyze. Telefonun kilidini açıp Solmaz teyzeyi aradım. Bir kaç çalıştan sonra
"Oo hayırsız kız Konya'ya gideli beni aramaz oldun." Haklı kadın ya unuttum ben kendi derdimden.
"Aşk olsun sultanım ben seni hiç unutur muyum? Tamam birazcık aramamış olabilirim, ama sadece o kadarcık." Kahkaha sesini duyunca rahatladım.
"Tamam deli kız bir şey demiyorum. Nasılsın?" Annemden 6 yıldır görmediğim sevgiyi beni hiç görmeyen kadından görüyordum. Dolan gözlerimi bir kaç defa kırpıştırıp kendimi toparlamaya çalıştım.
"İyiyim Solmaz teyze. İyi olacağim. Sizler nasılsınız?" Tek temennim ve kendime söylediğim en büyük yalan.
"Biz iyiyiz kızım. Sen iyi olmaya bak. Şimdi sıra sende. Ne zaman geliyorsun buraya?"
"Söz gelicem. Aslında ben seni Şefika için aradım." Cümleyi bitiremeden
"Ne oldu kızıma? Nesi var?" Hah telaşlandırdım durduk yere iyi mi.
"Sakin ol sultanım. İyi bir şeyi yok. Yarın doğum günü ama bizimkisi şu el yazmadan dolayı unutmuş gibi. Acaba bizde mi unutmuş gibi yapsak. Sürpriz kutlama yapsak ne dersin?" Sadece yarını değil, o kendini de unuttu geldiğinden beri. Takıldığı zaman çok zorlanır. Sanki tüm hayat orada durmuş gibi kalır. Bazen günlerce, bazen de aylarca haber alamazsın ondan. Varlığı da yokluğu da farketmiyor.
"Diyorsun ki yarın erkenden kutlama akşama kutla. İyi güzel de ya birisi yazarsa? Kutlama diyorsun ama bizimkisi kutlamaz ki. Ya ters teperse?" Bak ben bunu düşünemedim. Cadı niye kutlamadığını da demiyor ki, ne yapacağını bilesin. Hadi diyelim ayarladık, ama mesajları nasıl yapacağız? Tabi ya Enes. Bir yerden başlaması gerek. Canı yanacak ama yanmadan yeni sayfa açamaz ki.
"O iş bende Enes halleder onu. Zaten internetini kapatıyor, akşama kadar girmiyor dikkati dağılmasın diye. Telefonunu sessize aldık mı tamamdır."
"Tamam öyleyse. Ben de bizimkilere söylerim aramazlar. Nerede yapmayı düşünüyorsun?" Hiç düşünmemiştim ki.
"Bir kaç kafe bakacağım. Burası aşık olduğu şehir, onun seveceği gibi bir yer bulurum sanırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecmişin gölgesi
RomanceHer kesin bir geçmisi vardır. Unutmak isteyip unutamadığı, çakılıp kaldığı. bilinmezlikler.. Boşluklar ve yok oluşlarla dolu... Belki yok olmuştu adam... Sessiz ve çaresiz kurtulmayı bekleyerek... Peki ya kadın... Onun geçmişi geleceğini nasıl deği...