Bölüm 20
Sabahın doğuşuyla hepimiz Raven'in hazırladığı sofranın başındaydık. Gözlerim kanlı ve yorgundu. Halsizdim, mutsuz ve sinirliydim. Önümdeki peyniri hızla çatala geçirip ağzıma attım ardındansa çelik çatalı hızlıca masaya vurdum.
"Ne oluyor?" Fuat Hoca sakince sormuştu.
"Ne mi oluyor ihtiyar?" hiddetliydim.
"Bak Fatih! Alttan alıyorum fakat sınırlarını aşmaya başladın." Yine sakindi.
"Öyle mi?" bu sefer elimle masaya vurmuştum.
"Evet..." yine sakindi lanet herif.
"Siz bana nasıl olurda düşmanımızın bir Kaşif olduğunu söylemezsiniz?!" öfkem beynime sıçramıştı.
Üçü de şaşkın şaşkın bana baktılar. İhtiyar hemen söze atıldı, sakinliğini koruyordu.
"Bunu bilmen bir şey değiştirmeyecekti."
"Söylemeliydin." Bu sefer bağırmamıştım fakat serttim.
"Hala çocuksun." Beni küçümsüyordu...
Cevap vermedim belki de verememiştim. Hızlıca sofradan kalkıp odama geçtim. Benim ardımdan da Nisa geldi. Normal kalitede ki yatağa oturdum ve içimden lanetler okumaya başladım, çıldırıyordum. Nisa ürkek bir ceylan gibi yanıma oturdu ve başını omzuma yasladı.
"Kendini yıpratma lütfen!" çok nazikti.
"Elimden bir şey gelmiyor Nisa! Anlayamıyorum..." çaresizlik içime işlemişti.
"Sen umut dolu, sakin bir insansın kendini toparlamalısın." Sesindeki şefkat beni aydınlatıyordu sanki. Gözlerim kızarmaya başladı, sanki ağlayacaktım tutamıyordum kendimi...
"Konu sensin Nisa! Sen. Anlamıyor musun? Seni hayatta kaybedemem." Gözyaşlarımı artık tutamıyordum.
"Her şey olacağına varacaktır." Nasıl bu kadar sakindi.
"Günün sonunda birlikte evimize döneceğiz." Sesimde bir acizlik vardı. Hızlıca ona sarıldım çocuk gibiydim adeta patlıyordum. Gerçek kimliğim içimde ki zayıflık ortaya çıkmış gibiydi.
"Se...seni ne olursa olsun kurtaracağım ya da birlikte öleceğiz."
Sinirlerim yatıştıktan sonra iki katlı evimizin oturma odasına geçtik ve dünyamızdan gelen kanepelere oturduk.
"Bugün ne olacak?" diye sordum sözüm ortayaydı.
"Ordularımız toparlandı fakat halk mutsuz. Metafiziksel saldırılar insanların psikolojisini bozmuş gibi." Bunu diyen Raven'di.
"Ve düşman yavaş yavaş yaklaşıyor..." Fuat Hoca yine sakindi.
"Onu öldürmeliyim." Öfkelenmeye başlamıştım.
"Sakince bir plan yapmazsak öldüremezsin." Fuat Hoca yine sakindi.
"Bir planın vardır senin sonuçta zeki adamsın ihtiyar!"
"Lütfen Fatih." Nisa sakin olmamı istiyor gibiydi.
"Aslında bir planımız var fakat..."
"Fakat ne!"
"Çok riskli"
"Onun ölmesi için her şeyimi ortaya koyarım söyle!" bağırıyordum sanki.
"Bak sana planı açıklayamam sadece güvenmeni isteyebilirim."
"Sana güvenmiyorum." Diyebildim.
"Bunu biliyorum haklısın da"
"Haklı olduğumu da biliyorum." Sesim sinirli ve toktu
"Ama başka şansın yok." Bu sefer kozlar onda gibiydi hafif bir tebessümle gözlerimin içine baktı.
"Sevgilinin yaşamasını, kurtulmasını istiyorsan bana güveneceksin!"
Bu moral bozucu konuşma bittikten sonra evden dörtlü olarak çıktık. Sokak cidden karışıktı, halk kafayı yemiş gibi davranıyordu. İnsanların huzursuz bakışları üzerimizdeydi sanki. Elli yaşlarında cılız ve kel bir siyahi bana bakarak yere tükürdü.
"Lanet olsun size geldiğinizden beri şehrin burnu boktan çıkmıyor!" gerçek bir öfkeydi bu. Hızlıca adama doğru yöneldim ve o cılız bedenini hızlıca ittim. Adam kemik torbası gibi yere yığıldı ve öğürmeye başladı.
"Nankör herif haddini bil!" tek söylediğim buydu.
"İnsanları başımıza topluyorsun hadi gidelim." Bu heyecanlı ses Fuat Hocanındı. Gerçekten de insanları başımıza toplamıştım. Yaşlısından, gencine, çocuğuna herkes toplanmıştı. Birden yuhalanmaya başlamıştım.
"Git şehrimizden!"
"O lanetli kızı da götür!"
"Öldürelim bunları!"
"Lanetli bunlar!"
Şehir halkı tam bir pislikti. Onlara kin gütmeye başlamıştım. Sevdiğim kişiye lanetli diyorlar bizi öldürmekle tehdit ediyorlardı. Kılıcımı öfkeyle çektim.
"Öldürmek isteyen, gücü yeten gelsin ha!" çok feci öfkelenmiştim dar sokaklar sesimle yankılanıyordu. Fuat Hoca kolumu çekiştirse de kıpırdamadım ardından sesimi derin bir öfkeyle doldurup
"SİZLER NANKÖRSÜNÜZ VE BOKUNUZDA BOĞULACAKSINIZ ZAVALLI YARATIKLAR!" Herhalde ok yaydan çıkmıştı insanlar üzerimize doğru geliyordu. Nisa'ya doğru yaklaşan yirmi yaşlarında çirkin bir herif, paslı hançerini çekti ve ona doğru kaldırdı.
"Geber orospu!" diyerek ona sokacaktı ki hızlıca adamın kolunu kavrayıp kendime çektim. Sağlam bir yumruğun ardından hançer yere düştü. Sendelemiş adam haince hançeri almaya çalışsa da kılıcımın demir kabzasını sertçe kafasına vurdum herhalde ölmüştü en azından bunu diliyordum. Halk bizi linç etmeye gelirken şehrin lejyonları halkı iterek ve döverek uzaklaştırdı. Adamlar sanki Roma döneminden çıkmıştı. Demir zırhları, tek düze kılıçları, nizam duruşları hepsi Roma'yı andırıyordu.
Güvenli olarak Belediye Binasına gittiğimizde Fuat Hoca köpürmüş ve kızarmıştı.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" bunu bana söylüyordu.
"Onlar için savaşmak istemiyorum."
"Bunu seçme şansın yok!" önümüzdeki masaya hızlıca yumruk attı.
"Bu insanlar için savaşmazsan bile şu kız için savaşacaksın!" bağırıyordu.
"Bana emir verme lanet bunak!" Ona doğru atıldım fakat iki iri yarı asker hızlıca beni kavradı.
"Sen kendini bilmez bir adamsın aynı Scylia gibi!"
"Biliyorum. O sevdiği için bu yolda her şeyi okudum."
Fuat Hoca hiddetlendi.
"Onun yaptığı doğru bir şey mi sence? O sevdiğinden oldu diye binlerce masumu acımadan öldürdü! Doğru mu bu? Söyle!"
Gözlerinin içine baktım
"Başıma böyle bir şey gelirse doğruluğu, yanlışlığı beni ilgilendirmez! Senden tek istediğim planın başarılı olsun ve sevdiğim kadın kurtulsun anlaşıldı mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kașif
Science FictionKaşif, kendine has anlatımıyla yazılmış Aşk, dostluk, macera, fantezi ve Bilim kurguyu içinde bulunduran bir hikayedir. Ünlü Tarihçi Fuat Kemerli dört öğrencisine bir parşömen hediye eder. Bu parşömeni kullanan dört kişi kendini geçmişte bulacağını...