Öfkemi hafifçe yatıştırdım ve Nisa'yla odamıza gittik. Çift kişilik oldukça rahat bir yatak karşımızdaydı. Onu yavaşça yatağa geçirdim ve üstünü örttüm ardından titrediğini hissettim bu derin bir korkuydu...
Bende yatağa geçince hafifçe ona sarıldım
"Her şey geçecek bana güven" sesimde gerçekçilik ve güven vardı.
"Dünyada güvendiğim tek kişi sensin zaten." Sesi yorgun ve bitkindi.
"Güvenini boşa çıkarmamak için canımı bile verebilirim..." gülümsüyordum.
Aniden bana döndü ve parmaklarını dudaklarıma getirdi bu bir sus işaretiydi.
"Lütfen böyle konuşma Fatih lütfen!" gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Niye böyle konuşuyordu ki? Ne cevap verecektim...
"Uyuyalım Nisa düşünmeyi bırakalım"
"Haklısın"
Nisa yavaşça gözlerini kapadı ve arkasına döndü ben ise gözlerimi tavana diktim ve kara kara düşünmeye başladım. İçimden fısıldarcasına
Hey Jean orada mısın?
"Buradayım dostum"
Uzun zamandır konuşmuyor gibiyiz.
"Ne oldu özledin mi beni?"
Denebilir.
"Uyumalısın ve düşünmeyi bırakmalısın dostum."
Peki.
RÜYA (İSTANBUL 5 MAYIS 1453) AYASOFYA
Çan sesleriyle gözlerimi açtım etrafta derin bir gerilim vardı. Siyah cüppeli adamlar toplanmış sanki bir şeye yalvarıyordu. Yavaşça yattığım temiz kırmızı halıdan kalktım ve yağlanmış sarı saçlarımı geriye doğru attım. Ne yapmalıydım?
Üstümde daha önce hiç giymediğim kırmızı bir kaftan vardı üstündeki tozları hafifçe sildim ve cüppeli adamlara doğru ilerlemeye başladım...
Bunlar papazdı evet papaz! Peki ben neredeydim ve buraya nasıl gelmiştim?
"Tanrım Sen bizi koru!"
"Amen"
"Lanet Türkler..."
"Tanrı bizi koruyacaktır aziz dostlarım sakin olun! Bize düşen dua etmek."
"Şehir düşecek diyorlar sayın piskopos..."
Bu bir şaka olmalıydı... kötü bir şaka. Burası Ayasofya daha önce nasıl tahmin edememiştim! Mozaikler, süslemeler. Ben derin düşünceler arasında ilerlerken top sesleri kulakları sağır edecek kadar güçlüydü.
Her şey iyi hoşta neden buradayım?
"Bazı şeyleri öğrenmek için buradasın sevgili Kaşif"
Sesi duyar duymaz arkama döndüm karşımda gösterişli bir zırh giymiş, ince yüz hatlarına sahip, uzun saçlı kibar bir adam vardı.
"S...siz kimsiniz?"
"XI. Konstantinos Paleologos"
"İmparator olan mı?" şaşkındım çünkü karşımda Bizans İmparatorluğunun son kralı vardı.
"Ta kendisi..." ne kadarda hoş bir sesti.
"Mayısın kaçıncı günündeyiz sevgili imparator?"
"5 Mayıs 1453."
Hafif tebessüm ettim. Üzülmeli miydim yoksa tam tersini mi yapmalıydım?
"Yarın şehir düşecek biliyorum" diye ekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kașif
Science FictionKaşif, kendine has anlatımıyla yazılmış Aşk, dostluk, macera, fantezi ve Bilim kurguyu içinde bulunduran bir hikayedir. Ünlü Tarihçi Fuat Kemerli dört öğrencisine bir parşömen hediye eder. Bu parşömeni kullanan dört kişi kendini geçmişte bulacağını...