Bölüm 22

56 13 3
                                    

Düşman geliyor sesiyle herkes irkildi. Kimse düşmanın akşamüstü saldıracağını beklemiyordu.

"Sadece bir kişi efendim!" diye bağırdı askerlerden biri. Mücahit'le birlikte surların üstüne çıktık gerçekten de bir kişiydi. Sarı saçları rüzgar eşliğinde dalgalanıyor, mavi gözleri bizi kesiyordu. Suratını sanki bir ressam kalemle çizmişti. Umursamaz bir şekilde şehrin dev kapısının önünde atından indi.

"Hey!" diye bağırdı sesi toktu

"Efendim vuralım mı?" dedi lejyonerlerden biri.

"Kapıyı açın!" ses Raven'e aitti.

Şehrin büyük ahşap kapısı iki askerin çarkları çevirmesi eşliğinde açıldı.

"Sonunda açabildiniz!" dedi dışarıdaki adam.

Surlardan hızlıca inip kapıya yanaştık.

"Bu adam kim?" diye sordum sözüm ortayaydı.

"Ben kim miyim?" alaycıydı.

"Evet kimsin?"

"Ben şu dışarıdaki ordu var ya..."

"Evet" diyebildim.

"Onun sahibiyim." Ciddi olamazdı...

"Güzel şaka" dedim ama gülmüyordum kimse de gülmüyordu.

Bir yandan düşündüm. Sarı saçlar, karizma hepsi kitapta geçiyordu. Karşımdaki adama bir daha dikkatlice baktım. Gerçekten de o karizmada, saçlarda vardı. Mükemmelliğin vücut bulmuş hali gibiydi.

"Etrafındakilerin bakışlarından anlayacağın üzere şaka yapmıyorum." O ilginç alaycı tavrı üzerindeydi.

Yavaşça elimi kılıcıma doğru götürdüm.

"Aklından bile geçirme" dedi.

Mücahit'e baktım öfkeli duruyordu.

"Seni neden burada öldürmeyelim?" diye bağırdı.

Askerlerse şaşkın bir şekilde olayları anlamlandırmaya çalışıyordu, Raven ise sessizdi sanki bir şeyleri bekliyordu.

Scylia hepimize baktı, aramızda dolaştı.

"Bir düşüneyim" alaycıydı her zamanki gibi. En sonunda elini Mücahit'in omzuna koydu.

"Buldum!" dedi heyecanlı gibiydi.

"Çünkü beni isteseniz de öldüremezsiniz."

Bu adam ölmeliydi. En azından aklımdan geçenler onun yaşamamasını, intikamımı almamı söylüyordu. Kılıcımı hızlıca çektim, benim çekmem ile Mücahit'in de çekmesi bir oldu.

"Böyle olacağını biliyordum!" gülüyordu

"Haydi saldırın. Durmayın!" lanet herif...

Ben sağdan, Mücahit soldan saldırdı, Scylia ise tek bir kılıç hamlesiyle ikimizi engelledi. Dakikalarca saldırdık fakat onu zorlayamıyorduk gerçekten inanılmazdı. Sanki Tanrı tüm iyi şeyleri onda toplamıştı. Son hamlemde kılıcımı düşürdüm. Mücahit biraz direndi, öfkeliydi, yüzü kıpkırmızıydı...

Fakat mutlak sonuç değişmedi, saniyeler sonrası kendini toprak alanda yatarken buldu.

Scylia gülüyordu.

"Başka oynamak isteyen? Çekinmeyin söyleyin, gelin oynayalım hadi."

En nihayetinde günün adamı geldi. Karşımızda Fuat Hoca vardı.

"Geç kaldığım için üzgünüm." Dedi.

Scylia dikkatlice ona baktı.

"Önemi yok. Ufaklıklar beni eğlendiriyordu."

KașifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin