Elimizde kupa bardaklarıyla, sessizliğin hüküm sürdüğü bir zaman diliminde kilitli kalmış gibiydik. İlk konuşan oyunu kaybedecekti. Ağzımı bir kaç defa aralamış fakat sesimi bulamayınca bende mühürlemiştim dudaklarımı.
Ne konuşacaktım, anlatılacak şeyler elbette vardı.Fakat ateşin annesinden bahsedemezdim. Onun yaraları, benim dilimde muhabbet olmazdı. Ruhumda delik olurlardı yanlızca. Kesik bir nefes aldım. Tüberküloz gibiydi ona olan hislerim. Bir gün öldürecekti beni ve o güne değin, yatalak kalmaya mahkumdum.
Tek bir kurtuluşum vardı. Ancak öyle müthiş tereddütler yaşıyordum ki, değil kurtuluşa yürümek, niyetlenmeye dahi gücüm yoktu. Sonu belliydi. O yüzden sıkı sıkıya tutunmak zorundaydım ateşe. Çünkü ateşi sevmek günlük bir rutinim gibiydi. Zaruri, hatta refleks haline gelmişti. Onun acısına alışmıştım. Onun tarafından gelecek onlarca darbeyle karşılaşmış, nihayetinde bir miktarda olsa bağışıklık kazanmıştım. Şimdi tutup yabancı bir kalbe yürümek demek yana yana can vermek demekti. Bile isteye çağırmaktı işkencecilerin en yeteneklisini.
Yabancıydım. Derinliklerini, yüreğini, gözlerini tanımıyordum. Aziz nesinin sevdiğim kitabı, "Yaşar ne yaşar ne yaşamaz." Başına gelmiş olması muhtemel milyonlarca felaketin mümkün olduğu gerçeğini, kısaca özetleyen niteliğe sahip bir başlıktı.
Ne kadar zaman geçtiğini bilmesemde, tahmini yirmi dakika kadar sonra araladı ağzını darw.
Biz bu sessiz kuyuya düşmeden önce, ona kardeşleri ile ne konuştuğunu sordum. O ise dün geceyi.
Ne yaralı sikik heriflerdik böyle! Ağzımızı açmaya yoktu gücümüz. Oysa koca adamlardık..-Bir kadın vardı.
Sustu. Anlatacaktı ama güç işti doğrusu oluk oluk kan akıtan yarayı üstüne biraz daha deşmek.
-Ella...
Portekizli bir aileden geldiğini söylerdi. Ailesini hiç görmedim fakat muhtemelen doğruyu söylüyordu. Zira Portekiz çingenelerinin eşsiz bir güzelliği olur denis, dünyanın neredeyse yarısını görmüş biri olarak net bir şekilde belirtebilirim ki çıplak gözlerine görebileceğin en güzel kadındı ella..Hamileydi. Yanlızca bir kaç saatliğine ayrılmıştım yanından. Babamın, asil olduğunu düşündüğü kanı taşıyan bir.. ella bizim kumarhanemizde pazarlanan kadınlardan biriydi. Öyle bir kadının onun kanından gelen bir torunu istemediğini söylemişti. Öldüreceğini düşünemedim. Fakat zarar verir çekincesiyle ayrılmıyordum yanından.
Bir gün, acil bir iş yüzünden ayrıldım ondan. Her an, her saniye düşündüğüm tek bir şey var. Bebeğimizi taşıdığı gövdesini, odamızın tavanına asılmadan önce mi delmişlerdi, sonra mı.. O an orada olmadığım için, bana kızgın mıydı..
Elimi ağzıma kapatıp hıçkırıkığımı boğmaya çalıştım. Bana bakmadı ateş diyerek omzunda ağladığım adamın, şikayet etmeksizin içinde taşıdığı şeyler ağır gelmişti. Biliyordum. Darwın benden derin olduğunu biliyordum. Ancak kulaklarımla şahit olmak farklı bir boyuttu. Korktuğum başıma geliyordu.
-Yaptıran babamdı. Ona öyle şeyler yaptım ki, ellerimden tutarak kan kusuyordu ayaklarımın dibine. Sönmüyordu içimde ki acı. En sonunda tüm bedenini bıçakla parçaladım. Denis ben babamı öldürdüm.
Annesine suçunu itiraf eden bir çocuk gibi baktı gözlerime.
-Geride kaldı Her şey. Las Vegasta olan her şeyi arkamda bıraktım sanıyordum atlattığımı düşünüyordum. Sanıyordum ki eskisinden daha güçlüyüm kaybedecek hiç bir şeyim kalmadı. Ama fark ettim ki hala çok zayıfım.
Bir çocuğun elinden şekerlemesini alırsanız o geriye Kalanları da fırlatır demişti Akira. Yani insanın derinlikleriyle oynamayın. Darwın yaşadığı buydu. Ona asla bunu aşamayacağı gerçeğini söylemeye dilim varmadı. Sustum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzak Dur [bxb]
General Fiction🏳️🌈 -Uzun süreli bir savaş olacak. Hatta bazen kan akıtacağız. Ellerin kirlenecek belki. Ama kazanacaksın nihayetinde. Tek bir şeyi unutma. Düşmanın sandığın ben, aslında başından beri senin yanında durmuş olacağım.