8. Bölüm

397 54 28
                                    

Yeniden merhaba, erkenden bölüm yazmaya çalışıyorum fakat hikaye okunduğu halde ne bir yorum ne de bir vote geliyor. Bu durum açıkçası beni düşündürüyor. Okunma sayısına göre vote aşırı düşük geldiği taktirde yazmayı düşünmüyorum, lütfen beni de anlayın. Teşekkürler, keyifli okumalar.

Okul zaten çekilmezken bir de Hande'yle Çağlar'ın çıktığını öğrendiğimde iyice boka sarmıştı.

Yalnız başıma eve doğru yürürken hem Hande'ye hem de Emir'e hatta yeri gelmişken bir de Çağlar'a güzelce küfrettim. Hadi Hande'yi anlarım sevgilisiyle evine gidiyor sevgilisi bırakıyor falan filan, ulan Emir niye beni eve bırakmıyor? Gerizekasız beni ortada bıraktı yahu.

Çağlar'la da aynı sınıftayız zaten şu andan itibaren. Neymiş Hande'yi çok seviyormuş o yüzden daha çok görmek istiyormuş. Lan o zaman neden benim sınıfıma geliyorsun sen? Onların sınıfına git daha fazla sevgilinle otur,gez, dolaş. Ama neymiş efendim? Fazla görüşmek aşkı usandırırmış, bıktırırmış. Mış mışta. Zaten bütün ders boyunca vıcık vıcık 'ay ben daha çok seviyooruum' 'hayır beeen' muhabbeti yaptılar. Hande sayesinde yerimden de oldum. Çağlar'ı görünce resmen kovdu beni. Ben de Emir'in yanına oturdum mecburen. Emir demişken onun da Allah belasını versin. Yalnız başıma bıraktı beni bu tenha sokaklarda. Belki sokak tenha olmayabilir hadi belki de saat daha 4 olabilir ama insan sevgilisini (!) evine bırakmaz mı ne olur ne olmaz diye?

Canım çok sıkılıyordu. Ya ben yalnız başıma iyiydim nerden çıktı bunlar? Zaten kendi kendime de konuşmaya başladım iyice. Sıyırdı sıyıracağım yakında kafayı.

Önüme çıkan taşlara vurarak yolda yürüyordum. Hele bir tanesini Emir'in kafası olarak hayal ettim. Var gücümle vurunca öndeki bir sağa bir sola bakan çocuğun kafasına doğru çarptı. Çocuk eli kafasında arkaya döndüğünde şaşkın şaşkın hala etrafına bakınıyordu. Nasıl sinirlenmişsem artık taş resmen havada uçmuştu.

Yanına doğru adımlarımı hızlandırdım. O da kafasının acısını geçirmeye çalışırcasına saçlarını hızlıca elleriyle sallıyordu. İyice yaklaştığımda mahçup bir ifadeyle özür diledim. Bir yandan da yerimde huzursuzca kıpırdanıyordum, kanıyor olmazdı değil mi?

Yüzüne tatlı bir gülümseme yerleştirerek ''Sakin ol, küçük bir taş bir şeyim yok. İyiyim.'' dedi ve gülümsemeye devam etti.

''Şey ben, gerçekten çok çok özür dilerim. Kanamıyor değil mi? Çok hızlı geldiyse hastaneye de gidebiliriz. Yanlışık-'' sözümü kesince düşük çenemi kapattım.

''Sorun değil diyorum.'' diyerek tekrar gülümsedi. İkinci kez konuştuğunda aksanından Türk olmadığını sezdim.

''Şey, peki o zaman.'' ben de zorakice gülümsedim.

Hep Emir'in suçu hep. Onun yüzünden işte. Uzun süre çocuğa bakılı kaldığımda çocuk elini bana doğru uzattı. Uzattığı elini sıktığımdaysa ''Ege ben.'' dedi. İsmi Türk ismiydi.

Hala elini tutarken ''Ben de Nehir.'' diyerek yavaşça elimi çektim. Gülümsedi. Ne kadar çok gülümsüyor? Ama yakışıyor da ya, tatlı çocuk farkı işte.

''Aslında seni bana Allah yollamış, sanırım bu mahallede oturuyorsun?'' tek kaşını kaldırıp baktı. Sende mi yavrum be, sen de mi yani?

İç sesim kapat çeneni diyerek kendime ''Evet ne oldu ki?'' dedim.

Teknik olarak sevgilim yoktu. Herhangi bir erkekle konuşmamda bir sakınca görmüyordum. Zaten her konuştuğun erkekle de arkadaşlıktan öte şeyler olmazdı. Yani 'Ayy bana baktı kesin benimle evlenecek.' ,'Of bu salak da bana aşık merhaba dedi yaa.' diyen tiplerden değildim.

Nehirler Boyunca IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin