Merhaba arkadaşlar, diğer bölümde istediğim sayıya ulaşamadık ancak hikayeyi gerçekten takip ettiğine inandığım birkaç kişi var. Bu yüzden yeni bölümü paylaşmak istedim. Ancak bundan sonra o kişilerden de özür dileyerek söyleyeceğim ki voteler gelmediği sürece yazmayı bırakacağım. Şu an fazladan 3 bölümüm var, yazmayı sevdiğim için bilgisayarımda yazmaya devam ediyorum ancak +10 vote gelmediği taktirde paylaşmayacağım. Beni anlamanız dileğiyle, keyifli okumalar.
Çağlar orda durmuş tuhaf tuhaf bana bakarken ne yapabileceğimi düşündüm. Şu an gerçekten onunla konuşmak istemiyordum, ardından kuyruğu da gelmişti.
Yavaş yavaş yanımıza doğru gelmeye başladığında yapacak bir şeyimin olmadığı kabullenip kaderime razı gelerek bekledim.
"Nehir konuşabilir miyiz biraz?" Hareket etmediğimde ekledi. "Yalnız."
Ege şimdi bir şeyleri kavrıyor gibiydi, en azından ortamdaki gerilimi hissetmişti ve söylenilen sözler onu da etkiliyordu. Ben hiçbir cevap vermezken Ege konuştu. "Bir derdin varsa burada konuşabilirsin." Gerginlikle alt dudağımı dişledim. Alev ise sanki önemsiz bir konu konuşuluyor gibi ojeleriyle ilgileniyordu.
Sinirle Ege'ye döndü. "Seni hiç ilgilendirmez bu konu."
Bir anda patladım. "Seninle konuşmak istemiyorum! Sen kimsin ya? Benim arkadaşımla nasıl bu şekilde konuşabiliyorsun?! DEFOLUP GİDEBİLİRSİN ÇAĞLAR! Çünkü konuşacak bir şey yok."
Hala konuşuyor olması sinirime dokunurken ne dediğine zerre dikkat etmeden Ege'nin koluna girdim. Zaten yeterince rezillik çıkarmıştık, herkesin gözü bizim üstümüzdeydi. "Gidebilir miyiz artık?"
Ortalığın farkında olan Ege beni ikiletmeden Çağlar'ı ittirerek bana yol açtı.
"Nehir!" dönmediğimde devam etti. "Nehir! Konuşmalıyız."
Aptal herif, konuşacakmış. Nasıl bademcik ameliyatı yaptığını mı anlatacaktı Alev'e? Erkeklere zerre güvenmiyordum. Emir de Çağlar da bu davranışımı destekliyordu. Onu orada bırakarak ilerledik. Birazcık gururu olduğundan sanırım bu sefer peşimizden gelmemişti.
Soğuyan hava tenimi yalarken Ege'nin girdiğim kolundan çıkarak bu güzel arabanın bile beni neşelendiremediği koltuğuna oturdum.
Karnım çok kötüydü, başım çok kötüydü, ellerim titriyordu, kusacak gibiydim. Neler oluyordu bana böyle?
Kafamı anlık olarak kaldırdığımda üzgün üzgün bakan Çağlar'la göz göze geldik. Sahteydi bunların hepsi. Timsah gözyaşlarıydı. Aptal değildim. Eve gidip her şeyi Hande'ye anlatmalıydım. Yoksa beklemeli miydim? Ah lanet olsun, hiçbir şeye karar verecek değildim şu anda.
Yavaşça kafamı önüme eğdiğimde ellerimin titrediğini fark ettim. Cidden ne oluyordu? Korkmuştum, korkunca boğazıma bir yumruk oturmuş ve kulaklarım yeniden uğuldamaya başlamıştı.
Arabanın hareket etmesini beklerken bir yandan da emniyet kemerimi takmaya çalışıyordum. Ellerimin titremesinden dolayı takamadığım zaman güzel bir küfür edip kemeri yerine fırlattım. Lanet olsun, lanet olsun!
Ege beni çözmüş olmalıydı ki şu an tek kelime bile etmiyordu. Sadece bana bakıyordu. Bakıyordu, bakıyordu, bakıyordu... Hiçbir şey demeden bakması beni daha da sinir etmişti. Şu an her şeye patlayabilirdim. Sinirli bir bomba gibiydim.
''Tamam, bana şöyle bakmayı kes.''
Kafasını sağa sola salladıktan sonra ellerini saçlarına geçirdi ve havaya baktı. Sanki sabır dileniyor gibiydi. Tekrar yüzüme baktığında gözlerinden alev çıkacak diye korkmadım değil. ''Nehir seni iyi bir şekilde bırakıyorum ve bir bakıyorum, bilin bakalım ne olmuş? Nehir sinirle koşarak yanıma gelip beni götürmeye çalışıyor, ardından sarı kafalı bir çocuk geliyor ve saçmalıyor, Nehir bana ne olduysa anlat! Benden artık bir şeyler saklamayı bırak artık!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nehirler Boyunca I
Teen FictionAnlaşamayan iki insanın yaptığı anlaşma ne kadar sağlam olabilir ki? Bu yolun sonu nereye gider bilemiyordum ama Nehirler Boyunca koşmaktan farksızdı..