Aşşşırı uzun ve aşşırı heyecanlı bir bölümmmm :))) Bu seferki vote sınırımız +25, yapabileceğinize inanıyorumm. Ve durumları yavaş yavaş anlamak üzeresiniz, her şey ortaya çıkmak üzere. Yorumlarınızı bekliyorum, yazdıklarınızı keyifle okuyorum çok güzel yorumlar var :))) Keyifli okumalar bebekler :***
Gözlerime istila eden güneşin parlak ışıklarıyla gözlerimi kırpıştırdım. Aşırı sıcak olan odamda genleşerek bir nefes verdim ve el yordamıyla masanın üzerindeki telefonuma uzanmaya çalıştım. Bir iki şeyi devirip elime telefonu alınca gözlerimi açtım. 13.50
Telefonu tekrar koyacakken tam anlamıyla gözlerim açıldı.
''Hayır hayır hayır! Bugün pazartesi!''
Debelenerek pikeyi itip ayağa kalktım. Çok geç yatmıştık bu yüzden uyanamamıştım sanırım. Aslında sürekli çalan alarmım vardı ama duymayacak kadar yorgun ve uykuya aç durumda olmalıydım. Peki ya Emir neredeydi ki?
Gözlerimi zorlayarak daha iri açıp etrafıma bakındım. Dün sabah da olduğu gibi aynı yerde bulunan tişörtü burada olduğuna göre o da olmalıydı. Onu bir kez daha mı çıplak görecektim? Şey pardon, yarı çıplak. Ah Tanrım!
Hemen kafamda planlarımı tarttım. Zaten çok geç kalkmıştım aslında, bir güncük gitmesem bir şey olmazdı. Hoş hazırlanıp gittim desek zaten anca son derse yetişebilirdim. Babam sayesinde devamsızlık yapamıyordum, bir sürü hakkım vardı. Ve evet bence de devamsızlık bir haktır, nokta!
Ayakta sağa sola bakarak iyice gerindim. Nereye kayboldun acaba Emir Ateş?
''EMİİİR?''
Yukarıdan patırtı kütürtü şeklinde sesler bana cevap olunca onun orada olduğunu anladım. Merdivenlere yönelerek birer birer çıkıp kütüphanemin girişine ulaştım. Merdivenler dardı bu yüzden uykunun da etkisiyle oldukça patırtı yapmıştım. Ancak Emir bundan etkilenmemiş gibiydi. Yerde, küçücük pencerenin altında sırtını duvara yaslamış yarı çıplak Emir'i izlerken gözlerimin bayram etmesi şerefine katıldım. Bu çocuk sanırım kaslı doğmuş. Sonradan yapılacak bir şey değildi bu.
Gözlerimi ovuştura ovuştura merdivenin devamını da çıktım. Kucağına doğru baktığımda resim defterimi gördüm.
''Emir?''
Gözlerini bana diktiğinde gördüğüm boşluk, bir anda içime dolmuştu.
Hiçbir şeyi gizlemeye çalışmadan kurcaladığı defterimi yere koydu ve ayağa kalktı.
Her şeye burnunu sokma cesaretini nereden alıyordu hiç fikrim yoktu. Kaşlarım çatık bir şekilde sordum. ''Sen ne yapıyorsun defterimle?''
Sorumu es geçerek yeni bir soru yöneltti. ''Sen Çağlar'ı mı seviyorsun?''
Afallamıştım. ''Ha-hayır ne alakası var?'' Bu da nereden çıkmıştı şimdi?
Eğilerek defterimdeki o sayfayı açtı. ''Bu ne o zaman?''
İlk karşılaştığımız gece, yemeğe geldiklerinde onu çizmeye çalışmıştım. Aslında detaylıca çizilmiş bir resim de değildi bu. Ama şimdi o sayfa gözler önündeydi. Üstelik kaç gün öncesinin resmiydi o, yine de bu durum Emir'in umrunda değil gibiydi. Sızlandım. Savunmam olmadığı için yeni bir soru daha yönelttim. ''Neden eşyalarımı kurcalıyorsun?''
Sinirlenmeye başladığını hissediyordum. Nitekim de öyle oldu. ''Soruma cevap ver! SEN ÇAĞLAR'I MI SEVİYORSUN?''
''Sevmiyorum!''
''Bana yalan söyleme! BANA. YALAN. SÖYLEME!'' son cümlesini teker teker her bir adımda söyleyerek yanıma geldi.
''Sana neden yalan söyleyeyim?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nehirler Boyunca I
Novela JuvenilAnlaşamayan iki insanın yaptığı anlaşma ne kadar sağlam olabilir ki? Bu yolun sonu nereye gider bilemiyordum ama Nehirler Boyunca koşmaktan farksızdı..