2. Bölüm

731 65 32
                                    


Eve geldiğimde saat 8'e yeni geliyordu. Ne kadar hızlı geçiyordu zaman? Geçmiyor gibi geliyordu ama geçiyordu işte.. Babamın da gelmesine yaklaşık 1 saatten fazla vardı. Eskisi kadar varlıklı olmasak da şu anda da halimiz vaktimiz yerindeydi çok şükür. Bunu elde etmek o kadar kolay olmamıştı ama babam için imkansız da değildi. Çünkü eğer gerçekten işinde iyiysen ve güvenilirsen her zaman ışıldarsın. Babam da öyle olmuştu, önceleri kendi mütevazı bürosunda avukatlık yapmaya başlamıştı. Daha sonra ise işini büyüttü ve artık bürosu da daha iyi bir itibara sahip olmuştu.

 Ve söylemeliyim ki o kadar varlıklı olmaktansa böyle olmayı tercih edebilirdim. En azından etrafın dost görünen düşmanlarla dolu değildi. Kimse ayağını kaydırmaya çalışmıyordu. Evet evet, böylesi gerçekten çok daha iyiydi.

Yukarı odama çıkıp büyük bir gürültüyle yatağa attım kendimi. Taş mı taşımıştım ben yine neydi bu yorgunluk?

Telefonu elime alıp Hande'nin Çingen adını bulup sırıtarak aradım. Çingendi işte ama kabul etmiyordu. 

''Alo?''

''Handeee! Bize gelsene, evde tekim.''

"Ay bağırma be!" Sinirle söylendiğinde kıkırdadım. Devam etti. "Levent Reis yok mu?"

"Bir saatten fazlası var daha beyefendinin."

Kısa bir hışırtının ardından sesi yeniden çıktı. "10 dakika bebek!"

Heyecanlı bir sesle bağırdım. "Zaman daralıyor. KOŞŞŞ!"

Gülerek telefonu kapattığında ben de telefonumu masaya bırakarak sırıttım. Salak falandı ama iyi bir arkadaşa sahiptim gerçekten.

Duvardaki saate yeniden bakarak üstümü değiştirmeye gittim. Aşağı indiğimde de saatin epey ilerlediğine kanaat getirerek masayı kurdum. Yanlış olmasın saatle bir alıp veremediğim yoktu. Sadece saati incelemeyi severdim. Gerçekten zamanın geçtiğinin en büyük ispatıydı o. Ve ben de okulla sürüp giden hayatımın gerçekten çok üzülerek boşa aktığına inanıyordum. Her neyse bunlar derin konulardı sanki?

Babamın gelmesine de yarım saat kalmıştı. Lafta Hande de 10 dakikaya yanımda olacaktı. Hiçbir zaman bahsettiği saatte yanımda olamayacağını bildiğimden çok da garipsiyor değildim gerçi. Masayı öylece bırakıp koltuğa attım kendimi ve atarken masada duran kitabı da almayı ihmal etmedim. Kitaplar gerçekten aşkın somut haliydi. Hele de sürükleyici bir kitap ise dadından yenmezdi..

Zil çaldığından mırıldanmaktan kendimi alamadım. "Veee miikemmel bir zamanlama! Tam Handelik!" Ağır adımlarla kapıya doğru ilerleyip açtım.

''Baaak! Ne getirdim?'' Elini havaya kaldırdığında tahmini iki tane bira şişesinin  belli olduğu siyah poşeti gördüm. Sırıttım ama hemen eline vurarak aşağı indirttim. "Deli sallama öyle!"

Gülerek içeri geçti.  Öyle aşırı alkolik değildik hatta ben tadını bile sevmezdim ama herkesin biraz delirmeye ihtiyacı olabilir öyle değil mi?

Merdivenin başında duraksadı. "Aman Nehir babana bir daha yakalanmadan git, ayıcığının altına mı koyuyorsun ne yapıyorsan yap. Levent amcadan bir daha nutuk yiyemem ben."

 Bu dediğine daha çok sırıttım ve poşeti elinden kaptığım gibi yukarı fırladım. Babama tekrar yakalanmak isteyeceğimizi hiç sanmıyordum.

Aşağı inerken merdivenlerden konuşmaya başladım. '' Babam geldiğinde biraz burada görünür yukarı çıkarız. O zaman fark etme-" Neyle uğraştığını görür görmez kaşlarımı çattım ve bağırdım. "Ve çek ellerini masamdan!'' Yemeklere uzattığı elini geri çekip parmaklarını yaladı.

Nehirler Boyunca IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin