Otuz İkinci Bölüm

585 23 1
                                    

Devrisi sabah, av araçları –bir binek arabasıyla bir yük arabası– kapıda hazırlandığında kadınlar kalkmamışlardı daha. Ava gidileceğini sabah erkenden sezinleyen Laska, alçak sesle doyasıya havladıktan, hoplayıp zıpladıktan sonra yük arabasının üzerine çıkıp arabacının yanına kıvrılmış, avcıların hâlâ çıkmadıkları kapıya, bu gecikmeden ötürü canı sıkkın, heyecanla bakıyordu. Kapıdan ilk çıkan Vasenka Veslovski oldu. Kalın baldırlarının yarısına kadar çıkan yepyeni çizmeler giymişti. Yeşil bir gömlek vardı üzerinde. Beline deri kokan gıcır gıcır bir fişeklik bağlamıştı. Kurdeleleri sarkan şapkası başındaydı. Elinde kayışsız, pırıl pırıl bir İngiliz çiftesi vardı. Laska yerinden fırlayıp ona koştu, selamladı onu, ayaklarının dibinde zıplayarak –kendi diliyle– ötekilerin hemen çıkıp çıkmayacaklarını sordu. Ama yanıt alamayınca nöbet yerine geçti, başını yana çevirip bir kulağını havaya dikip öyle kaldı gene. Sonunda gürültüyle açıldı kapı, Stepan Arkadyeviç'in zağarı Krak, havada kıvrılarak ok gibi fırladı dışarı. Arkasından, elinde tüfeği, ağzında purosuyla Stepan Arkadyeviç göründü. Ön ayaklarını göğsüne dayayan köpeğine sevgi dolu bir sesle, "Dur, Krak!" diyordu. Stepan Arkadyeviç çarık giymiş, ayaklarını güzelce sarmıştı. Yırtık bir pantolonla kısa bir palto vardı üzerinde. Şapkası çok eskiydi. Ama son model tüfeği kız gibi, av torbasıyla fişekliği –biraz eski olmalarına karşın– en iyi cinstendi.

Vasenka Veslovski bu gerçek avcı şıklığından –paçavralar giyinmek; ama en iyi av gereçlerine sahip olmaktı bu şıklık– o zamana dek habersizdi. Şimdi, bu pılı pırtının içinde kibar, dinç, neşeli soyluluğuyla pırıl pırıl Stepan Arkadyeviç'i görünce anlamıştı bunu. Bir dahaki ava kendisi de böyle gitmeye karar vermişti.

— Bizim ev sahibinden ne haber peki? diye sordu.

Stepan Arkadyeviç gülümsedi.

— Karısı genç... dedi.

— Evet, hem de çok güzel.

— Giyinmişti. Gene karısının yanına koşmuştur sanırım...

Stepan Arkadyeviç yanılmamıştı. Levin karısının yanına koşmuştu gene. Dünkü aptallığını bağışlayıp bağışlamadığını ona bir kez daha soracak, bir de "Tanrı aşkına" dikkatli olmasını rica edecekti. En önemlisi, çocuklardan uzak durmalıydı Kiti. Çarpabilirlerdi ona çünkü. Sonra, iki günlüğüne evden uzaklaştığı için karısının ona gücenmediğini onun ağzından bir kez daha duyması; ayrıca, karısının sağlık durumunu öğrenebilmesi için ondan, ne olursa olsun, yarın sabah ona bir atlıyla iki sözcük de olsa, bir pusula yollamasını bir kez daha rica etmesi gerekiyordu.

Kocasından iki günlüğüne ayrılmak her zaman olduğu gibi zor geliyordu Kiti'ye. Ama onun avcı çizmeleriyle beyaz gömlek içinde daha bir iri, güçlü görünen bedenini ve yüzündeki, kendisinin anlayamadığı o avcı heyecanının aydınlığını görünce kocasının sevinci, üzüntüsünü unutturdu ona; neşeyle vedalaştı kocasıyla.

Levin koşarak çıktı dış kapıdan.

— Kusura bakmayın baylar! dedi. Kahvaltı koydunuz mu? Doru niçin sağda? Neyse, olsun varsın. Laska rahat dur, git otur yerine!

İğdiş edilmiş koçları ne yapacağını sormak için onu merdiven başında bekleyen sığırtmaca döndü.

— Genç sürüye kat... Afedersiniz! Bir haydut daha geliyor işte.

Levin bindiği arabadan yere atladı, elinde cetvelle ona doğru gelmekte olan marangoza doğru yürüdü.

— Dün büroya gelmedin, şimdi de yolumdan alıkoyuyorsun beni. Ne istiyorsun?

— Emredin bir dönemeç daha yapalım efendim. Topu topu üç basamak eklenecek. Tam istediğiniz gibi olacak öyle yaparsak. Çok daha iyi olacak.

Anna KareninaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin