Kırkıncı Bölüm

419 19 0
                                    

Anna konukları yolcu ettikten sonra oturmadı. Odanın içinde bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başladı. Gerçi akşam boyunca (son zamanlarda genç her erkekte olduğu gibi) Levin'de kendisine karşı bir aşk duygusu uyandırmak için bilinçsiz olarak elinden geleni yapmıştı; gerçi dürüst, evli bir erkekte bu duyguyu bir akşamda uyandırabileceği kadar uyandırdığını biliyordu; gerçi (erkeklik bakımından Levin ile Vronski arasında dağlar kadar fark olduğunu bilmesine karşın) çok hoşlanmıştı Levin'den (bir kadın olarak, Kiti'nin Vronski'yi de, Levin'i de sevmesine neden olan ortak yanlarını görmüştü); ama odadan çıkar çıkmaz da unutmuştu onu.

Çeşitli biçimlere giren bir düşünce bir an çıkmıyordu aklından. "Başka erkekleri, karısını seven bu evli barklı erkeği bile böylesine etkileyebildiğime göre niçin bana karşı böylesine soğuk o? Soğuk değil de... beni seviyor, biliyorum bunu. Ama yeni bir şey uzaklaştırıyor bizi şimdi birbirimizden. Bu saate dek nerelerde? Stiva ile haber yollamış, Yaşvin'i bırakamazmış. Oyunda göz kulak olmak zorundaymış ona. Çocuk mu Yaşvin? Hadi tutalım doğru bu. Hiç yalan söylemez. Ama başka bir yanı var bu doğrunun. Başka zorunluluklarının olduğunu bana göstermek istiyor? Biliyorum bunu, kabul de ediyorum. Peki, ama bunu bana kanıtlamanın ne gereği var? Bana olan sevgisinin onun özgürlüğüne bir engel olmaması gerektiğini kanıtlamak istiyor bana. Ama kanıt değil benim için gerekli olan. Sevgi istiyorum ben. Burada, Moskova'da yaşamın benim için ne denli ağır olduğunu anlaması gerekirdi. Yaşamak mı bu benimki? Yaşamıyorum ben. Sonu bir türlü gelmeyen, uzadıkça uzayan çözümü biliyorum. Gene de yanıt yok! Stiva da Aleksey Aleksandroviç'e gidemeyeceğini söylüyor. Ben de bir mektup daha yazamıyorum. Hiçbir şey gelmiyor elimden, hiçbir şeye başlayamıyorum, hiçbir şeyi değiştiremiyorum. Tutuyorum kendimi oyalanmak için –İngiliz'in ailesi, yazmak, okumak gibi– çeşitli şeyler bularak bekliyorum. Kendi kendimi aldatmaktır bunların hepsi, bir çeşit morfin. Bana acıması gerekir..." Anna, kendi kendine acıma duygusunun gözlerini yaşarttığını hissetti.

Vronski'nin hızlı zil çalışını duyunca gözyaşlarını çabucak sildi. Yalnızca gözyaşlarını silmekle kalmadı, lambanın dibine oturup bir kitap aldı eline, sakin bir tavır takındı. Vronski'ye söz verdiği saatte dönmediği için canının sıkıldığını göstermesi gerekiyordu. Ama yalnızca canının sıkıldığını gösterecekti. Kederini, en önemlisi de, kendi kendine acıdığını ne olursa olsun belli etmemeliydi. Kendi acıyabilirdi kendine; ama Vronski acımamalıydı. Anna kavga istemiyor, Vronski'yi kavgacılıkla suçluyor; ama elinde olmadan kavgayı kendi yaratıyordu.

Vronski canlı, neşeli bir tavırla geldi yanına.

— Ee, sıkılmadın ya? diye sordu. Şu kumar tutkusu ne korkunç bir şey!

— Hayır, sıkılmadım. Sıkılmamayı öğreneli çok oluyor. Stiva ile Levin buradaydılar.

Vronski, Anna'nın yanına otururken:

— Evet, sana gelmek istiyorlardı, dedi. Levin'den hoşlandın mı bakalım?

— Hem de çok. Demin gittiler. Yaşvin ne yaptı?

— On yedi bin kârlıydı. Dışarı çağırdım onu, tam yatmaya gidiyordu, yeniden döndü masaya, şimdi de zararda.

Anna bakışını birden Vronski'nin yüzüne kaldırdı.

— Öyleyse niçin kaldın orada bu saate kadar? diye sordu. (Yüz anlatımı soğuk, düşmancaydı.) Yaşvin'i kaldırıp götürmek için kaldığını söylemişsin Stiva'ya. Ama bıraktın onu!

Kavgaya aynı soğuk hazırlık anlatımı Vronski'nin de yüzünü kapladı.

— Bir kere Stiva ile haber falan yollamadım ben, diye başladı. Sonra, hiçbir zaman yalan söylemem bilirsin. En önemlisi de, kalmak istedim, kaldım.

Anna KareninaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin