Yirmi Sekizinci Bölüm

420 25 7
                                    

Devrisi gün Nikolay Levin'e kutsal şarapla ekmek verdiler. Bedenine kutsal yağ sürdüler. Tören sırasında hasta kendini vererek dua etti. Çuha kaplı, renkli bir örtüyle örtülü küçük oyun masasının üzerindeki tasvire diktiği iri gözlerinde öylesine tutkulu bir yakarış, umut vardı ki, ona bakmak dehşet veriyordu Levin'e. Bu tutkulu yakarış ile umudun, Nikolay'ın öylesine çok sevdiği yaşamdan ayrılmasını güçleştirmekten başka bir şeye yaramayacağını biliyordu Levin. Ağabeyini tanır, onun düşüncelerini bilirdi. Onun dinsizliğinin, dinsiz yaşamak kendisi için daha kolay olduğundan değil, olayların çağdaş bilimsel yorumlanışlarının inancını adım adım ortadan kaldırmasından geldiğini biliyordu. Bu yüzden de, dine bu dönüşünün, aynı düşüncelerinin bir sonucu olmadığını, bunun çılgınca bir iyileşme umudu dolu, çıkarcı, geçici bir dönüş olduğunu biliyordu. Levin, Kiti'nin duyduğu beklenmedik iyileşme olayları üzerine anlattıklarıyla bu umudu güçlendirdiğini görüyordu. Levin biliyordu bütün bunları. Bu umut dolu, yalvaran bakışa ve hastanın istediği o yaşamı artık içinde bulunduramayacak derisi gergin alına, sivri omuzlara, hırıltılı boş göğüse dokunarak haç çıkaran bir deri bir kemik kola bakmak acı veriyordu ona. Tören sırasında Levin de inanmayan binlerce insanın yaptığını yaptı. Şöyle sesleniyordu Tanrı'ya: "Gerçekten varsan, iyileştir onu (birçok kez yinelemişti bunu) o zaman hem onu hem beni kurtarırsın."

Kutsal yağ sürülmesinden sonra hasta birden çok rahatladı. Tam bir saat hiç öksürmedi. Gülümsüyordu. Kiti'nin elini öptü. Gözlerinde yaşlar, teşekkür etti ona. Şimdi çok daha iyi olduğunu, bir yerinin ağrımadığını, iştahının açıldığını, kendini güçlü hissettiğini söylüyordu. Hatta, çorbasını getirdiklerinde kendi doğrulup içti çorbasını. Daha köfte istedi. Hiçbir umudun kalmadığı, iyileşmesinin olanaksız olduğu hastanın yüzüne bakar bakmaz anlaşılmasına karşın, Levin de, Kiti de bu bir saat içinde, yanılmış olabilecekleri umuduyla aynı zamanda hem korku hem mutluluk dolu bir coşku içindeydiler. Birbirine gülümseyerek fısıldaşıyorlardı:

— Daha iyi galiba?

— Evet, çok daha iyi.

— Şaşılacak şey!

— Şaşılacak bir şey yok bunda.

— Gene de böylesi daha iyi.

Bu umut uzun ömürlü olmadı. Hasta rahat bir uykuya daldı; ama yarım saat sonra öksürük uyandırdı onu. Onun da, çevresindekilerin de bütün umudu bir anda yitip gitmişti. Acının gerçekliği kuşkuya yer bırakmayacak, doğan umut ışığını unutturacak biçimde, Levin'in içinde de, Kiti'nin içinde de hastanın kendi içinde de yerle bir etmişti bütün umutları.

Hasta, yarım saat önce inandığı şeyi unutmuş, bunu anımsamaktan bile utanıyormuş gibi, koklamak için üstü delikli bir kâğıtla kapatılmış iyot şişesini istedi. Levin şişeyi verdi. Hasta, bedenine kutsal yağ sürülürken bakışındaki o tutku dolu umutla; iyot koklamanın mucizeler yarattığı üzerine doktorun söylediklerini doğrulamak istiyormuş gibi bakıyordu kardeşine. Levin doktorun sözlerini isteksiz yineleyince Nikolay çevresine bakındı.

— Ne o, Kiti yok mu? dedi. Yok. Öyleyse söyleyebilirim sana... Onun için katlandım ben bu komediye. Öyle sevimli, cana yakın ki, kıramıyor onu insan. Ama biz aldatamayız kendimizi. İşte buna inanıyorum ben...

Kemikli eliyle iyot şişesini sıktı, üzerinden koklamaya başladı.

Mariya Nikolayevna soluk soluğa içeri daldığında akşam yediyi geçiyordu saat. Levin ile Kiti kendi dairelerinde çay içiyorlardı. Yüzü bembeyazdı, dudakları titriyordu.

— Ölüyor! diye fısıldadı. Korkarım yetişemeyeceğiz.

Kiti ile Levin hemen koştular hastanın odasına. Nikolay yatağının içinde doğrulmuş, bir kolunu destek yapıp oturmuştu. Uzun sırtı iki büklümdü. Başı önüne sarkmıştı.

Anna KareninaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin