Bölüm 27

3.6K 123 8
                                    

Sabah uyandığımda yanımda yoktu. Aramızda hiçbir şey olmamasına rağmen böyle bırakıp gitmesi pek hoş değildi hani. Yatağımın baş ucunda para falan aradım, beni kullanıp atmış olma ihtimaline karşın. Bu gece için teşekkürler bu parayı fazlasıyla hak ediyorsun yazılı bir not bulsam tam olacaktı. Nasıl bir sinsi ise ne geldiğini duyuyorum ne gittiğini. Saate baktım çoktan sekiz olmuştu. Beni sabah yedi de uyandır demişti ama tabii uyandırmadım. O sırada kim bilir kaçıncı rüyamdaydım. O değilde sabahın köründe nereye gitti acaba. Yatakta biraz yuvarlandıktan sonra hazırlanıp evden çıktım.  Sınıfa girdiğimde onu göremedim. Bu akşam Elif'in doğum günü olduğu için sanırım onunla görüşemezdim. Elif'i nasıl götüreceğimi de düşünmedim. En iyisi bir arkadaşım orda çalışıyor borcu vardı gel vereyim diyor falan gibi bişey uydurayım. Çünkü bir yere gitmek için en mantıklı neden her zaman paradır. Belli etmeyeyim bari doğum gününü bildiğimi Doğa'yı görünce hepten şok olsun.

Akşam ders bitene kadar Rüzgar ortalıkta yoktu. Ne bir mesaj ne bir arama. Sosyal medyada da hiç aktif olmamıştı. Kalan sınırlı günlerimin birinde yanımda olmaması canımı sıktı. Elifle Paradise'a doğru yola çıktık. Elif doğum gününü unuttuğumu sandığı için sürekli tripliydi bende hiç sesimi çıkarmadım. Her şey ayarlanmıştı Restaurantın en üst katına çıkacaktık. Kameradan geldiğimizi zaten görüyorlardı. İçeri girer girmez takım elbisesi ile Doğa karşımızda duracak ve Elif'i elinden tutup masalarına götürecekti. Bense yıkık bir şekilde evime dönecektim. Her şey planlandığı gibi oldu. Elif öyle şaşırdı ki nerdeyse ağlayacaktı sevinçten. Küçük bir çocuk gibi Doğa'nın elinden tutup masasına gitti. Baya özenilmiş duruyordu güller mumlar falan. Rüzgar kırk yılda bir iyi bir şeye vesile olmuştu. Asansöre doğru yürürken arkamdan seslendi

"Nereye kül kedisi saat henüz on iki olmadı" Arkamı döndüğümde üzerinde takım elbiseyle duvara yaslanmış bir şekilde karşımda duruyordu.

"Bugün külkedisi ben değilim " 

"Bir tane kül kedisi olacak diye bir kural mı var? Kaç çeşit versiyon çekildi hepsinde farklı biri oynuyor. Öyle düşün"

"Ne işin var burada " dedim

"Benim burada olmam garip değil, arkadaşımın mekanı sonuçta."

"Doğru söylüyorsun. ortalıkta yoktun bugün"

"Ne o özledin mi beni?"

"Evet özleminden son nefesimi veriyordum ki seni gördüm " dedim. Kıkırdadı ve yanıma geldi

"Gel bak sana ne göstericem"  Cevap vermemi beklemeden asansöre yürüdü. Bende tın tın peşinden tabi. Şimdi küçük bir çocuk gibi görünen kimdi acaba. En üst katın tuşuna bastı. Kapılar açıldığında enfes bir manzara nefesimi kesti. Kocaman bir teras karşımda duruyordu. Yerlerde ahenkle dizilmiş mumlar karanlığı aydınlatıyor, terasın üstünde ki çiçekli mihrap ışıklarla donatılmış parlıyordu. Belimden tutup beni mumların arasından yürüttü ve terasın en uç noktasında, tüm kasabayı görebileceğim bir yerde durduk. Manzara muhteşemdi. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki bir an bayılacağımı sandım. 

"Hiçbir şey anlamadım " dedim ona dönüp

"Her şeye anlam yüklemene gerek yok sadece manzaranın tadını çıkar" dedi ve bunu bana değil manzaraya bakarken söyledi. Acaba romantik bir yemek falan mı yiyeceğiz dedim ama terasta masa falan yoktu ve bizden başka kimse de yoktu. Sadece şu diskolarda gördüğümüz küçük başında dikilmelik küçük masalardan vardı. Üzerinde ise buzlar içerisinde bir şampanya. Oraya baktığı görünce masanın yanına gidip şampanya doldurdu. Filmlerde zaten iki tür şampanya oluyordu ya kırmızı ya beyaz. Ve bu beyaz olandı. Evet hiç şampanya içmedim, nasıl bir tadı olduğunu bile bilmiyorum. Sadece bir yudum aldım ama tadı bana pek de güzel gelmedi sanki. Arka fonda hafif bir müzikle, mumlarla donatılmış bir terasta hoşlandığım adamla şampanya yudumluyordum. Benim için ne kadar ütopik bir ortam. 

AŞK KÖLESİ &(Sözleşme)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin