Kolumun acımasızca dürtülmesiyle gözlerimi açtım, göz yaşlarım yanaklarımı ıslatıyordu rahatsız olsam da şuan önemli olan karnımda hissettiğim acıydı. "Esra kalk artık, bak sabrım taştı cidden" sızlanan bir sesle konuştum bir yandan da karnımı tutuyordum. "Görmüyor musun? Yaralıyım ben, bana böyle mi davranacaksın ha? Sen nasıl bir abisin?" Enes abim kocaman bir kahkaha attı, çok güzel gülüyordu, kimin abisi işte. "Ne gülüyorsun be? Bu dalga geçilecek birşey mi?" kolumu tuttu karnımdan çekti ve gözleriyle karnıma bakmamı işaret etti. Başımı eğip baktığımda hiçbir şey yoktu. "Ama nasıl olur ben vuruldum, burada çatışma çıktı" Enes abim ikinci bir kahkaha atarken olanın farkına vardım, burada uyuya kalmıştım ve kimse beni uyandırmamıştı yani. Ama nasıl olurda binbaşı bana o kadar kızgınken aylaklık edip uyumama izin verebilirdi.
Abime hafifçe gülümsedim ve ayağa kalktım, eğer binbaşı hâlâ buradaysa onu bulmalıydım. Çünkü bu rüyadan anladığım kadarıyla asla çatışmalardan, savaşlardan uzak duramazdım ben. "Hadi ben kaçtım abicim" dedim ve ona öpücük atarak koşmaya başladım. Kerem'in odasının önüne geldiğimdeyse kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Biraz çekiniyordum açıkçası, çünkü sabah çok fena bir çıkış yapmıştım
Tam kapıyı tıklatmak üzere uzanmıştım ki birden kapı açıldı ve Kerem'le göz göze geldik. Şu dakikalar içerisinde onun benden hoşlanma fikri sevimli gelmeye başlamıştı. "Ne vardı?" büyülü ortamı bozduğunda aklıma gelen düşünceleri tamamıyla sildim. "Bugün her hangi bir görev yok mu ya da burada boş boş oturacak mıyız? Diğer askerlerden farklıyız biliyorsun işte özel harekat falan" gülümsedi, uzun soluklu konuşmam onu hiç de şaşırtmış gibi drmuyordu. Sabah ki o çıkışımı unutmuş muydu acaba? "Hayır" dedi, sanki aklımı okur gibi. "Sen diğer askerlerden farklı değilsin, sadece sana bir şans verdim ve bunu kendi ellerinle teptin." gülümsemesini daha da büyüterek devam etti. Onun bu şekilde gülümsemesi gerçekten oldukça sinir bozucuydu. "Başka bir şey yoksa..." gitmek için bir adım atmıştı ki bileğini yakaladım. Ona dokunmak ani bir refleksle de olsa çok garipti, ve de güzeldi, elimi çekesim gelmedi, muhtemelen o çekecekti zaten.
"Ne var" dercesine bir ifadeyle baktı. Ve kolunu elimden kurtardı, tam da tahmin ettiğim gibi. "Ben bir anlık sinirle söyledim onu, size karşı yakın hissetmem benim suçum, özür dilerim, bir askerin komutanına bağıramayacağı tamamen aklımdan çıkmış" tiksinir gibi bir ifade takındı bu seferde. "Hah yakın görüyormuş, ben hiç tanımadığın bir adamım sadece" dedi, bana söylemekten çok kendi kendine hatırlatıyordu.
"Bakın Binbaşım bundan sonrasında gerçekten sınırlarımı aşmayacağıma söz veriyorum, ne olur beni de bugün ki göreve götürün" başını olumsuz anlamda salladı, ama en azından yüz ifadesi biraz yumuşamıştı. "Seni götürmem mümkün değil, özellikle de abinler buradayken gizliliğimiz açısından sorun olur" surat astım, tamam Erdem abim ve Enes abim gidicekti ama ya Ensar. "Bu seni bir daha asla göreve götürmeyeceğim demek değil mi binbaşım? Sonuçta Ensar abim gitmeyecek" başını olumlu anlamda salladı ve sert duruşunu hiç bozmadan ilerledi, Sinir bozucu binbaşı, ondan neden nefret edemiyorum ki
Ensar'dan#
Uyumaya diye kaçıp gelsem de lanet binbaşı bulmuştu, bu adam Esra'ya fazla yakındı ve ona karşı gelememek beni çok geriyordu. "Emret komutanım" dedim hazır ola geçerken. "Rahat ol Ensar seninle samimi konuşucam" kaşlarımı çattım bu adam benimle ne tür bir samimiyet kurmuş olabilirdi ki, zaten Erdem abimle aralarında olan garip gerginlik beni yeterince işkillendiriyordu bir de bu çıkmıştı. Buyrun komutanım" dedim eliyle yatağı işaret etti ve "oturabilirsin rahat ol"dedi. Ama salak değilim tabi ki oturmam, bana kin güderse askerliğim zehir olur sonra. " Esra hakkında konuşmak istiyorum " duruşumu dikleştirdim, bir abi olarak ona artistlik taslama hakkım vardı benim sonuçta. "Evet bu konuda bende konuşmayı çok istiyorum. Ama komutanım olduğunuz için şimdiye kadar buna cesaret edemedim" şaşırmış görünüyordu. "Ne söyleyeceksen buyur söyle" bunu en sert halimle söylemeyi, gözünün üzerine bir tane geçirmeyi o kadar çok istiyordum ki sesimin gereğinden yüksek çıkmasına engel olamadım. "Fazla samimi oluyorsun kardeşimle komutan, o bizim biricik kız kardeşimiz, ona asla yan gözle bakıyım deme" başını olumsuz anlamda salladı. "Böyle şeylere vaktim yok sadece bir daha karışıklık çıksın istemiyorum. Sana bilmemen gereken bir sır vereceğim ve sen bunu bildiğini Esra'ya bile söyleyemezsin, yoksa hayatın hapishanelerde geçer" bir süre bekledim, bu çok saçmaydı. "Öğrenmek zorunda mıyım?" başıyla onayladı. "Zorunda olmasan asla söylemezdim, Esra'yı hiçkimsenin bilmediği bir özel harekata aldık ve çıkmak için tek şansı ölmek. Yani bir daha sakın ortalığı karıştırayım deme, abinleri de bir an önce gönder" odadan çıkarken ardından okkalı bir küfür savurdum, duydu ya da duymadı bilmiyorum ama hak etmişti bunu .
Esra'dan#
Odama geldim ve yatağıma oturup bacaklarımı sallamaya başladım, burası çok sıkıcıydı. Genelde zaten böyle değil midir? Askerlik anılarını sorduğunuz kişiler genelde, ben kantinde görevliydim, ben şurada görevliydim, ben burada görevliydim derler, askerlik anılarında herhangi bir çatışmadan bahseden insan sayısı çok azdır. Tabi ki ülkemizde savaş olsun istemiyorum. Ama ülkede zaten onlarca şey olurken burada böylece otırup, yalnızca sıkılmak sinirime dokunuyor, abimler gidene kadar da bu böyle devam edecek.
"Esra koş binbaşı acilen seni çağırıyor, çok da sinirli görünüyor. " diyerek odaya dalan kişiye baktım. Bu abimin eski bir arkadaşı olan Sarp'tı onu burada görmek beni biraz şaşırtsa da asıl şaşırdığım şey söyledikleri. Aceleyle kalktım ve koşmaya başladım.
Binbaşının odasına doğru gidecektim ki arkamdan bağırdı. "Binbaşı odasında değil yemek yediğimiz yerde" rotamı anında değiştirdim ve oraya doğru koşmaya başladım. Nasıl geldiğimi bile anlayamamıştım
Soluk soluğa vardığımda etrafta kimse yoktu. Bu Sarp'ın bana büyük bir oyun oynadığı anlamına mı geliyordu yani. Tam içimden onu öldürme planları yaparken, bir anda abimler ortaya çıktı, ellerinde kocaman bir pasta duruyordu. Şaşkınlıkla onlara baktım. "Benim güzel kardeşim, kendi doğum gününü unutmuş" dedi Erdem abim ve gelip anlıma bir öpücük kondurdu, mutluluk hormonu bir anda tüm bedenimi ele geçirdi. Erdem abim ve Enes abim de ellerinde ki pastayı masaya bıraktılar ve "kıskanırız ama biz" diyerek gelip bana sarıldılar. Gerçekten çok şanslı olmalıyım.
Ensar abim bu duygusal anı bozan ilk kişi oldu "hadi bakalım mum üfleme zamanı" gülümsedim ve pastanın önüne geçip, üflemeden önce bir dilek tuttum Binbaşı beni özel harekattan atmasın ve mumu üfledim. Pasta kestik ve birçok şey hakkında sohbet ettik. Saat oldukça geç olsa da bu hiçbirimizin umurunda değildi. "Sana hediye alamadık ama sabah erkenden buradan gidecek olmamız bence seni mutlu eder" dedi Erdem abim sesinde alıngan bir tını vardı. Onları çok sevsem de maalesef ki gitmeleri gerekiyordu. "Öyle deme abi ya, ben hepinizi çok seviyorum" dedim ve yerimden kalktım. "Artık doğum günüm değil. İki saat önce bitti. Artık uyumaya gitmeliyim. Sabah erken kalkıcaz sonuçta." dedim. Abimler de bana hak verdiler birlikte ortalığı toparladık ve hepimiz uyumak üzere ayrıldık.
Yüzümdeki gülümseme bir türlü silinmiyordu. Daha dün ne kadar farklıydı, insan gerçekten başına ne zaman ne geleceğini tahmin edemiyordu.
Düşüncelere boğulmuşken bir anda bir duvara çarptım. Başımı tutarak geri çekildiğimde aslında bir duvar olmadığını fark ettim. Çarptığım beden Kerem'e aitti, kesinlikle bu saatte ayakta olmasını beklemiyordum. "Yatmadın mı sen daha ya" diye ağzımdan kaçırdığımda anında düzelttim. "Yani siz diyecektim binbaşım" elini saçlarına götürdü ve saçlarını karıştırdı. Çekiniyormuş gibi bir ifadesi vardı, ve kesinlikle ne kadar yakışıklı olduğunun farkında değildi. "Özür dilemiyorsun galiba" duyduklarımla sanki elektrik çarpmış gibi bir anda kendime geldim. Böylelikle vucudunu incelemeyi bırakabilmiştim. "Özür dilerim binbaşım sizi fark edemedim" önemli değil der gibi elini savurdu, dengesiz olduğu su götürmez bir gerçekti. Bin anda ciddileşti ve elimi tutup avucumun içine bir şey koydu. "Bu senin" dedi ve hızla ortadan kayboldu. Yavaşça avucumu açtım. Ne olduğunu gerçekten çok merak ediyordum.
Bu bir asker künyesiydi. Üzerinde adımın yazdığı komutanım tarafından verilen gerçek bir asker künyesi. Bir ses duydum o sıra. "Doğum günün için en uygun hediye olduğunı düşündüm" demek gitmemişti ve anlaşılan utanmıştı. Gülümsedim. Beni hiç tanımadığını zannettiğim adam beni öyle bir tanımış ki, sanki hep benimleymiş gibi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Harekat
ActionÜç abi ve askerlik hevesiyle harmanlanmış deli dolu bir insan Esra Dengesizlikte sınır tanımayan binbaşı Kerem Abileri ve askerlik hevesi yüzünden erkeklere vakti olmayan Esra gizlice askerlerin arasına sızarda aşk ortaya çıkmaz mı? #Asker olmak ist...