16- Yangın-

1.8K 94 2
                                    

Ciğerlerime dolan koku sanki beni başka bir dünyaya götürmüştü. Bu koku huzur kokuyordu sanki, ve huzur beni öylesine sarıp sarmalamıştı ki. Mutlu bir rüyaydı bu. Uyanıcaktım ve bu huzur uçup gidicekti. Bu yüzden açmak istemedim gözlerimi, direndim uykunun kollarından aşağı atlamamak için.

Ama o ses bilincimi açtı. "Esra uyan hadi" o kadar sessiz söylenmişti ki bu sözler uyandırmaya kıyamıyormuş gibi, gözlerimi yavaşça araladım. Gözüme ilk çarpan saçlarımı okşayan Kerem oldu. Ona bakıp iç geçirmek istedim. O kadar yakışıklı o kadar sert ve bir o kadar masum duruyordu bu haliyle.

Dudaklarımı araladım. ama sonra sustum ona olan kızgınlığım nüks etti hafızama bir anda, kandırılmıştım. Hem de en büyük hayalimle kandırılmıştım.

Onun huzur kokan kokusu sanki bir anda beni boğmaya başlamıştı. Saçlarımda olan elini ittirdim ve hızla ayağa kalktım. Kerem şaşkın bakışlarını üzerime sabitledi. "Binbaşım lütfen aramıza mesafe koyalım" dedim ve bir iki adım uzaklaştım. "Aramızdaki ilişki binbaşı ve yüzbaşı ilişkisinin sınırlarını geçmesin lütfen" dedim ve kapıya doğru yöneldim.

Tabi ki kapıya varamadan Kerem kolumdan tutarak durmamı sağladı. "Ne oldu Esra? Ne bu tavır?" sesi çok sert çıkmıştı, sanki bir parça da kırılmışlık eklenmişti o sese, kırılmaya hakkı yoktu, haklı olan bendim o değildi.

Onun kızdığında kırmızıya çalan gözlerine, kasılan yüz hatlarına dönüp bakamadım. Konuşamadım da bekledim. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Kendimi ezdiremedim, üste çıkmalıydım. Ama o bu kadar sinirliyken gücümü toplayamıyordum. "Yüzüme bak" diye kükredi Kerem.

Bir anda cesaretimi topladım ve ona döndüm. Kolumu sıkıyordu ama sesimi çıkarmadım. Canımın acısını belli etmiycektim ona. Güçlü durucaktım. Şimdiye kadar nasıl ki herkesin karşısında dik durduysam, nasıl ki ilk gördüğümde boğazına yapıştıysam öyle güçlü olucaktım.

Öfkemden beslenerek güçlendim ve kolumu elinden kurtardım. "Ne hakla bana emir veriyorsun? Yoksa ben senin binbaşınım mı diyeceksin?" dedim ve parmak uçlarımda biraz yükselerek yakasına yapıştım. Tehdit saçan gözlerimi gözleriyle buluşturdum. "Herşeyi öğrendim. Beni onca zamandır burada boşuna tuttun değil mi? Rütbe vermeler falan hepsi hikayeydi öyle değil mi? Buranın resmi yüzbaşı, hatta buranın resmi askeri bile değilim öyle değil mi Kerem?" dedim ve geri çekilirken çaktırmamaya çalışarak derin bir nefes aldım. Bu sözlerimi sarf edicem diye kendimi kasmış, nefessiz kalmıştım.

Kerem kaşlarını çattı ve masaya baktı. Karıştırdığım belgeleri görünce masaya gidip oturdu. Ve belgeye göz gezdirdi. O masaya çok yakıştığını düşünmekten alamadım kendimi.

Kerem belgeleri buruşturup çöpe attı ve ayağa kalkıp yanıma geldi. Bu sefer şaşkın şaşkın bakma sırası bendeydi. Kerem ellerimizi birbirine kenetledi ve yürümeye başladı, elimi tutan eline o kadar odaklanmıştım ki, hiç itiraz etmeden peşine takılmışım

Kerem'in arabasının önüne geldiğimizde Kerem elimi bıraktı ve arabaya girip bir belgeyle çıktı. "Buna bir bak da öyle konuşalım Esra" dedi ve belgeyi elime tutuşturdu. Açıp içini kurcaladım. Bu belgede yüzbaşı olarak adım geçiyordu, belge sahte gibi de durmuyordu. Kerem açıklama yapma gereği duymuş olucak ki. "Belgelerde bir hata olmuş bu yüzden bu kadar geciktim" dedi. Başımı öne eğdim ve mırıldanır bir tonla konuştum. "Ben sandım ki bu yüzden götürmedin beni, öz..." Kerem beni kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. "Sakın eğme başını Esra, senin ne olursa olsun bana diklenebilmeni seviyorum" gözlerimi yumdum ve bu anın asla bitmemedini diledim. Bana ikinci kez beni sevdiğini söylüyordu ve bu his tarif edilemeyecek kadar güzeldi. "Bende" demek istedim ama sustum, çekindim. Bu anın tadını çıkardım. Gök yüzündeki yıldızları izlemek bile gözlerimi kapatıp onun kokusunu solumak kadar güzel olamazdı.

Aşk-ı HarekatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin