Göz göze geldiğim adamlar öylesine korkutucu bakıyordu ki. İçimden bir ses ne kazar hızlı yapabilirsen o kadar hızlıca kaç diye bağırıyordu. Ama sanki birisi beni çiviyle oraya çakmış gibi dikildim. "Bu ne güzel süpriz güzelim, hiç bir askere ilgi duymamıştım" dedi diğerine göre daha yaşlı duran adam ve bana doğru gelip elini saçıma uzattı. Anında elini engelledim ve bileğini tutarak ters çevirdim, öbür adam silahını bana doğrulttuğunda kendime siper olarak kullandığım adamın cebinden silahını aldım ve ona doğru tuttum. "Eğer sen sıkarsan yalnızca o ölür ama ben sıkarsam sen ölürsün" endişeli gözlerle baktı bana "ne istiyorsun?" gülümsedim, o bombanın yerini öğrenebilecektim. Tam ağzımı açmıştım ki. Kolunun acısını unutan adam bacağıma bir tekme atarak geri sendelememi sağladı.
Geriye doğru düştüğümde elime odun parçaları batsa da umursamadım ve yeniden ayağa kalktım. "Her tarafı silahla kaplı birini yenebileceğinizi mi sanıyorsunuz?"
Bir el ağzımı kapatırken askerlerden biri de iki adamı hakladı. Madem aynı taraftaydık neden beni susturuyordu ki? "Sen az konuşmak nedir bilmez misin? Sadece o kadarla sınırlı olduklarını mı sandın, burada tonlarca adam var" gözlerim kocaman açıldı bir anda. Ağzımı kapatan Sinan ve adamları hakladıktan sonra bana doğru gelip firça atan da Kerem'di. Gerçi fısıldayarak firça atması bana hiç etki etmemişti. "Ateş etmek mi aklını mı kaçırdın? Yakayı ele verecektin neredeyse" sinirle gülmeye başladım. "Blöf yapıyordum sadece, bombanın yerini öğrenmek istemiştim hepsi bu, sen ne biliyorsun ki? Biraz daha burada oyalanırsak adamlar kaçacak ve bizde hep birlikte burda ölücez, her şeyi bildiğini zannediyorsun, ama yanıldın binbaşı" dedim ve Sinan'ın elinden kurtuldum. Kerem'in gözlerinde pişmanlıktan izler olsa da bunu dışa vurmadı. Anlaşılan duygularını sadece gözleri yaşıyordu kendisi değil.
Diğer askerlerin yanına doğru yola çıktık, ve bu süre zarfında kimsenin ağzını bıçak açmadı. Tehlikeli bir görevdeydik, haklayabileceğimizden çok daha fazla adam vardı ve tabi bir de bulmamız gereken bir bomba. Adrenalini tüm hücrelerimde hissedebiliyordum resmen.
Sinan'a doğru sokuldum ve kulağına fısıldadım. "Kullanmayacaksak neden bu kadar çok silah getirdik?" Sinan bana baktı ve gülümsedi. Kerem'le bu kadar yakınlaşsak kalbim deli gibi atardı ama Sinan da bir şey olmuyordu. Kerem de nereden çıktı şimdi? Ah şu düşüncelerim bir türlü durmuyorlar. "Yakalanmamak için silah kullanmıyoruz, ama yakalanırsak silahsız olmamız hoş olmazdı değil mi?" ona hak verdiğimden başımı olumlu anlamda salladım. Ve başka yöne bakmaya başladım. Kerem'le gözlerimiz kesişti, delici bakışlarını Sinan'la ikimize sabitlemişti. Kerem'e delici yapmaya çalıştığım bakışlarımla baktım. Ve dudaklarımı oynattım "Sinan ve beni mi kıskandın yoksa?" tabi ben kesinlikle dudaklarımı okuyabileceğini düşünmemiştim. Gerçi ben okuyabiliyorsam o neden okuyamasındı ki? "Kendini film sahnesinde mi zannediyorsun? Görevdeyiz"
Bir adam üzerime doğru saldırdığında Kerem'le sözsüz diyaloğumuz bitmiş oldu. Ellerimi refleks olarak çarpı yapıp yüzümün önüne getirdiğimden biraz daha rahat engellemiştim adamı. Ama hiç beklemediğim bir anda geldiği için afallamıştım da. Kendimi yere attım ve yuvarlanarak kaçtım. En iyi yaptığım şeylerden biri de kaçmaktı. Eğer bir askerseniz savaşmayı ve savunmayı bildiğiniz kadar kaçmayı da bilmeniz gerekirdi. Çünkü kaçmak hayatta kalmanın en kolay yediyordu.
Kerem önümede durdu ve adamlarla dövüşmeye başladı. Az çok gördüğüm kadarıyla Sinan ve bir iki kişi daha ona yardım ediyordu. Onlara görünmemeye özen gösterdim ve sürünerek ilerledim. O bombanın yerini bulmalıydım. Tel bir kişinin bile canını kaybetmesine göz yumamazdım. Her köşeye bakıyordum sandalyelerin altı kapı arkası herhangi birşeyin altı neresi olursa ama yoktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Harekat
AçãoÜç abi ve askerlik hevesiyle harmanlanmış deli dolu bir insan Esra Dengesizlikte sınır tanımayan binbaşı Kerem Abileri ve askerlik hevesi yüzünden erkeklere vakti olmayan Esra gizlice askerlerin arasına sızarda aşk ortaya çıkmaz mı? #Asker olmak ist...