9-Korkma ya da Kork

2.1K 110 9
                                    

Kerem'in cümlesi yarım kaldı çünkü askerlerden biri "işte bu yüzden kadınları askere almıyorlar baksana komutanın aklını nasıl da çeliyor." duyduklarımın o kadar ağır gelmişti ki anında silahımı o askere doğrulttum, onu şuan öldürmeliydim. Kesinlikle yapmalıydım bunu. Kerem elimi tuttu ve silahı indirtti. "Sakin ol Esra bir delilik yapma, yoksa askerlik hayatın biter, ve hapse girersin" itiraz edecek gibi oldum. Ama Kerem'in sert bakan gözleri buna engel oldu. O bana bu şekilde baktığında tamamen yabancılaşıyordu. "Anlaşıldı binbaşım" dedim. Ve silahımı düşmana doğrulttum, sinirimi onlardan çıkaracaktım artık başka ne yapabilirdim ki zaten.

Sonunda geri çekildiler. Bizden pek vurulan olmamıştı. Ama tek tük de olsa yaralılar vardı. Kerem'in omzuna baktım. "Binbaşım belki fark etmediniz ama eminim kolunuz çok acıyordur" dedim.açıkçası bu sefer çekinmiştim samimi davranamamıştım. "Benim fark etmediğim acıyı sen mi fark ediyorsun yani, merak etme alışığım ben ve evet çok acıyor" dedi ve yanımdan ayrıldı. Uyuz binbaşı

Asker kıyafetleri içinde bir kız gördüğümde şaşkınlıkla kıza baktım, kız da şaşırmış gibi görünüyordu. Yanına doğru ilerledim ve uzun uzun kızı inceledim. "Sen asker misin?" dedim. Sesimde ki şaşkınlığı fark etmiş olacak ki kıkırdadı. "Burada herkes neden şaşırır?" dudaklarımın arasından bir "ha" nidası kaçtı. "Ne demek istiyorsun yabancı mısın?" başını olumlu anlamda salladı ve elini uzattı "evet Nasthya ben" aksanı gerçekten çok garipti ama sonuçta yabancıydı. "Neden Türk askeri gibi giyindin?" biraz düşündü diyeceklerini seçiyor gibiydi. "Asker ben, esir oldu ama onlar yanlarında savaş istedi" bunu anlamak biraz zor olsa da anladığımda gülümsedim demek benden başka da kadın asker vardı. Nasthya bana elinde ki boyaları gösterdi "istersin boyamamı?" dedi. Eliyle yüzümü işaret ediyordu. Gülümsedim ve başımı olumlu anlamda salladım beni bir yere oturttu ve yüzümü boyamaya başladı.

Bittiğinde küçük bir ayna tuttu . yüzüme çok güzel bi Türk bayrağı çizmişti. "Çok teşekkür ederim sen harikasın" dedim. Gülümsedi. "Asıl sen harika" bende gülümsedim.

"Esra gitme vakti geldi" sorar gözlerle yanımıza gelen Kerem'e baktım "burada kalmamız gerekmez mi ya yeniden gelirlerse?" Nasthya da bana hak veriyormuş gibiydi. "Evet Kerem kalmalısın" dedi Nasthya. Şaşkınlıkla ikisini inceledim. Anlaşılan tanışıyorlardı. "Nasthya ister de ben kırabilir miyim hiç, peki madem endişeleniyorsunuz burada kalalım" onların nereden tanıştıklarını bilmem gerekiyordu. "O zaman Nasthya ve ben nöbet tutalım mı gece?" dedim. Kerem bakışlarını bana çevirdi ve en sert bakışlarından birini attı. Bu hayır demekti anlaşılan. "Nasthya misafir asker ve sende henüz onaylanmadın bile olmaz, bugün ben nöbet tutarım, siz uyuyun" dedi ve yanımızdan ayrıldı. "Kusura bakma Nasthya gitmeliyim" dedim ve Kerem'in peşinden koştum

Sonunda ona yetiştiğimde önüne geçtim ve durmasını sağladım "dur" dedim emreden bir tonda dışardan bakan biri için yaptığım büyük delilikti kim binbaşına karşı emir kipiyle konuşurdu ki. Ama ben bir anda yapmıştım bunu , tamamen refleks olarak. Kerem tek kaşını kaldırdı. "Birşey mi oldu?" ona yaklaştım bu yakınlığım hiçte hoşuna gitmemişti yavaşça omzunu sıktım. Hızla beni itti. "Napıyorsun Esra sadist falan mısın?" omuz silktim. "Yoo en fazla ne kadar güçlü olabilirsin diye baktım, ama sen bu kadar güçsüzken nöbet tutacaksan işimiz var, söyle senin yerine başka biri nöbet tutsun" deli cesareti denen şey bu olsa gerek. Ona ikinci kez kafa tutuyorum. "Hadi ya buna sen mi karar verdin? Esra bir daha böyle birşey söylemeyi aklından bile geçirirsen seni sınır dışı ettiririm" dedi ve beni eliyle bir böcekmişim gibi kenara itti. Dolan gözlerimi sildim. Onu kendime çok yakın görmem hataydı. O yalnızca binbaşıydı. Ona böyle şeyler söylemeye hakkım yoktu benim.

Örtüyü açtım ve kafamı da içeri alarak örttüm içimdeki sıkıntıdan bir türlü kurtulamıyordum. Ofladım ve doğrulup sırtımı duvara yasladım, bacaklarımı da kendime çektim. Nastha bana baktı ve konuşmaya başladı. "Anlaşılan sende uyuyamıyorsun" başımı olumlu anlamda salladım "biraz kız sohbeti yapmaya ne dersin? Asker de olsan bundan hoşlanırsın sanırım" başımı olumlu anlamda salladım. Eskiden Alev'le sıksık kız kıza muhabbet eder, sabahlardık ama artık onunla görüşmem çok zor bir hâle gelmişti "o zaman sana bir soru sormama izin ver" dedim. Oda benim gibi sırtını duvara yasladı."tabi sor" ne diyeceğimi aklımda tarttım "şey Kerem...yani binbaşıyla tanışıyor musunuz?" hayallere daldı bir anda Nasthya onu dürttüm. Anında hayal dünyasından çıktı. Gariptir ki bu kızı hem sevmiş hem de kıza uyuz olmuştum. "O gerçekten çok iyi biri. Beni o buldu ve ceza olarak yanında görev almamı istedi. Bu başta berbat bir cezaydı. Ama sonra Türk'lerin ne kadar özel olduğunu fark ettim. Oysa ki ülkemde sizden tamamen nefret etmemi sağlamışlardı" ağzını aramak amacıyla bu sefer de "aranızda bir şeyler oldu mu peki?" diye sordum heyecanlı görünmeye çalışarak. Aslında bu sorunun cevabından biraz korkuyordum, ya Kerem Nasthya yüzündem bir anda samimiyeti kestiyse? Bu düşünce beynimi kurcalayıp duruyordu. "Bunu çok isterdim ama aramızda dört yaş kadar büyük bir yaş farkı var. Maalesef onu kardeşim olarak görebilirim yalnızca. Hem o bir kardeş olarak yeterince centilmen" şaşkınlıkla Nasthya'nın yüzünü inceledim bu otuz üç yaşında demek oluyordu ama hiç öyle göstermiyordu. "Çok daha küçük duruyorsun" başını olumsuz anlamda salladı. "Bence öyle değil yaşlı bile duruyorum" ona korkunç olduğunu düşündüğüm bir bakış attım. "Saçmalama istersen, benden linç yemek ister misin?" başını olumsuz anlamda salladı ve "hayır" derken elleriyle yüzüne siper yaptı.

Bir süre havadan sudan konuşmuştuk ve sonrasında Nasthya dayanamayarak uyuya kalmıştı. Ofladım ve ayağa kalktım. Belki de dışarı çıkıp hava almalıydım.

Hava almak değilde o Kerem'i görmek olmasın
İç sesciğim bir sen eksiktin, bende diyordum nereye gitti bu
Ee sen o kadar meşgul olunca beni unuttun tabi ama kendimi hatırlatmak için geri döndüm. Ha bu arada hadi gidip Kerem'i görelim gözlerimiz bayram etsin
Neler diyorsun sen iç ses ben ona o gözle bakmıyorum
Bana mı söylüyorsun bunu? Kendini kandıramazsın bil bunu
Çok konuşma iç ses

Yalnız olduğumda ortaya çıkan böyle bir tarafımda vardı işte. Kendi kendime konuşmayı sonlandırdım ve dışarı çıktım. Yürümeye başladım. Fark etmeden Kerem'in yanına doğru gitmeye başlamıştım. Belki de iç sesim haklıydı belki de değildi. Kafam bu konuda oldukça karışmıştı. Ama belki de onu görmek bana cevabı verebilirdi.

Kerem'in nöbet yerine geldiğim de burada olmadığını fark ettim. O asla görev yerini terk etmezdi ki. "Kerem" diye seslendim ama bir yanıt alamadım. Kalbim hızla atmaya başladı, korku hücrelerimi esir aldı, ve peşi sıra panik de vucudumla buluştu "Kerem" diye bağırdım daha da güçlü bir sesle. "Nereye gittin, hiç yakışıyor mu sana görev yerini terk etmek" sinirle birkaç kez tekrarladım bunu. Tek istediğim görevini ihmal etmiş olmasıydı,  çünkü eğer görevini ihmal etmiyorsa ki kesinlikle öyle bir şey yapmaz o zaman başımız büyük belada demektir

Tıkırtılar geldiğinde rahatladım. "Sen nasıl binbaşısın? Hiç olacak şey mi? Hem dedin ben tutayım nöbeti hem de kaytarıyor musun?" cevap vermedi ama yakınıma geldi. Kerem'in yakınlaşmasında ki o tanıdıklık yoktu.  Ama bekledim. O olmadığına emindim ama beynim o olduğuna inanmak istiyordu. Olası hiçbir ihtimali kabul edemiyordu. "Kerem.. Korkuyorum...bak bir ses ver" yabancı kolunu belime sardı. Artık beynim de kabul etmişti bu Kerem değildi, bu Kerem'in tutuşu değildi. "Korkma ya da kork sonuçta ben düşmanım,  hadi gidelim"

Aşk-ı HarekatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin