Müfettiş ve anne evin önüne gelmişlerdi.
Bu sırada George ve Anima birbirlerine düşüncelerinden bahsetmişti.
"Demek insanlığın yok edilmesi gerektiğini savunuyorsun."
Anima gülümsedi. "Evet. Sonuçta şuana kadar hiç bir faydalarını görmedim. Sen gördün mü?"
George hafızasını biraz kurcaladı. O da görmemişti bir faydalarını.
Evin kapısı açıldı. George'un kulakları hemen sesin geldiği yöne doğru dönmeye çalıştı. Ayak seslerinden 2 kişi oldukları ve ağırlık bakımından birinin anne olduğu netti. Diğeri de muhtemelen kontrole gelen kişiydi.
Adım sesleri merdivene doğru yükseldi. Merdivenden çıkıyorlardı ve şuan kapının önündelerdi.
George sadece Anima'ya güvendi. Anima yanı başında bekliyordu.
George'un kaldığı odanın kapısı açıldı. Müfettiş içeriye önden girmişti. Anne iki elini önünde birleştirmiş yavaş adımlarla onu izliyordu.
İlk tepkisi şok oldu. George'u bu kadar kötü bir halde beklemiyordu. Annenin abarttığını düşünmüştü ancak anne iyi bile söylemişti. George'un yüzünde şuan sadece kırmızı noktalar yoktu; aynı zamanda ten rengide sararmıştı. Gözlerinin çevresi morlaşmış ve şişmiş, dudakları kurumuş ve rengini kaybetmişti.
"Aman tanrım.." dedi müfettiş. Yanındaki kadına hızlıca döndü ve "Gelen doktora işin ciddi olduğunu haber et hemen!" dedi.
Kadın odadan çıktı ve merdivenlerdne inip doktoru yolda karşılamaya gitti.
"Aman tanrım," diye tekrarladı müfettiş. Bir kaç adım ona yaklaştı. "Ne zamandır bu haldesin?"
George ağzını açacak gibi oldu ancak tek kelime bile söyleyemedi. Sadece ağzını açmış ve kuru bir nefes alma sesi çıkarabilmişti.
Müfettiş iyi bir adamdı. Onun için gerçekten endişelenmişti ama emir demiri keserdi. Çantasını hemen yakındaki bir masanın üzerine indirdi ve dosyasını alıp içindeki kağıtlara bakmaya başladı. Her sayfaya baktığında dönüp George'un yüzüne de bakıyordu.
Anima George için en ideal olanı seçmişti. Onu sıradan bir soylu gibi de değil, kralın kızının çocuğu olarak göstermişti. Bu gerçekten önemliydi. Koskoca kraliyette kral tek bir kıza ve tek bir toruna sahipti. Fakat gel gör ki kral 8 yıl önce ölmüştü. Tek kızı tahta geçmiş ve çocuğunu kaybetmenin acısını halktan çıkartmaya başlamıştı.
Kayıtlara göre kraliçenin çocuğu şuan 8 yaşında olmalıydı. George ile aynı yaşta yani. Ve buna da ek olarak, kralın ölümünden 5 yıl sonra kaçırılmıştı.
Bu iyiye haberdi. Bu gerçekten idealdi.
Müfettiş bunu fark ettiği anda sayfa parmaklarının arasında kaldı. Dona kalmıştı. Bu gerçekten kraliçenin mi çocuğuydu? 3 saniye kıpırdamadan kaldıktan sonra kafasını sağa sola sallayıp gözlerini kırpıştırdı. Hızlı adımlarla dosyayı çantasının içine koydu ve çantasından bir tüp ile bu tüple uyumlu çalışması için üretilen bir şırınga çıkardı. Şırınganın iğnesini taktı ve George'a döndü.
"Bu senin iyiliğin için çocuk." dedi, ona ilerledi.
George tabii ki ona kanını vermeyecekti ve tabii ki Anima'da bunun önlemini almıştı.
George'un kolunun olması gereken yerde aslında bir kan tüpü vardı. Kaybolan çocuğun kan grubu ile aynı kan grubundandı ve Anima bunu bulmak için biraz uğraşmıştı. Kan tüpünü dik bir şekilde yatağın içine koymuşlardı. Bunun için yatağı delmeleri gerekmişti. Müfettiş, George'un kolundan kan aldığı sanarken tüpün tıpasından kan almıştı.
Tüpü şırınganın özel bölmesine yerleştirmiş ve arkasını yukarı doğru çekmişti kan alırken.
Her şey planlandığı gibi gidiyordu ancak Anima sürekli burada olamazdı ve birileri illa ki yatağın üzerindeki deliği fark ederdi. Anima bunu da düşünmüştü. Daha sonra tüm evi yakıp kül edecekti.
Bu tür detaylara akıl edebilmenin verdiği haz öylesine güzeldi ki, Anima bunu düşündüğü gibi George'un yanından ayrılıp odanın ayrı bir köşesine gitmiş ve olabildiğince bağırarak histerik bir gülüş sergilemişti.
"HA-HA.. HAHAĞHAĞHAĞĞĞAAAHHHH... BU HAZ! HAHAĞ!"
Hiç biri fark edememişti bunu. Her biri Anima'nın kurduğu kurgu dünyasının bir piyonuydu.
Müfettiş, kan alma işlemini bitirdiğinde tüpün üzerinde kaynak yapılırmış gibi sesler çıkararak bir yazı işlendi. İşlenen yazı belgelerdeki kraliçenin çocuğunun sahip olduğu kan grubu ile aynıydı.
Müfettiş bu aşamadan sonra emindi gibi. Kraliçeye haber verecekti.
O bunu düşünürken içeriye doktor girdi ve sıkıcı şeylerini sıkıcı bir şekilde yapmaya başladı. Anima bundan o kadar sıkılmıştı ki George'un illüzyonunu bile bozmayı düşündü. Bu kadar sıkıcı olmak zorunda mıydı cidden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Prensi
FantasyDünya hiç görülmediği kadar korkunç, bütün iyi duygular ve umutlar yok olmuş. Bir çocuk ise, gözlerini açtı. Gözlerini açışı ile birlikte dünya hiç görülmemiş bir olaylar zincirine kapıldı. Bu fantastik dünyada kendinizi birbirinden 'farklı' varlıkl...