Eve girmişlerdi. Oturma odasında yan yana duruyorlardı.
Eve varana kadar ikiside ağzını açmamıştı.
Elizabeth koltuğun üzerinde bağdaş kurup George'a baktı. "Anlatacak mısın?"
George irkildi. Anlatacak pek bir şeyi yoktu. "Bilmiyorum. Yani, o an koruma iç güdüsüyle kendimden emindim. Onlardan üstün olduğum bilgisi beynime akmıştı bir şekilde."
Elizabeth dikkatli bir şekilde dinliyordu. "Ona daha önce yardım etmedin ama?"
Göz bebekleri büyüdü. "Sen bunu nereden biliyorsun?!"
"Büyü yapabilen bir tek sen değilsin ki." Dilini dışarı çıkardı Elizabeth.
"Ah..."
"Onu boş ver de soruma cevap ver sen."
"..."
George biraz bekledi. Düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu. Normalde düşüncelerini toplamak için emek sarf etmezdi. Elizabeth'in yanında ona bir şeyler oluyordu.
"O an, bir çığlık duymuştum. Kedi kıza aitti. Ona doğru istemsiz bir şekilde koşmuştum. Onu gördüğümde..." Konuşurken gözleri boşluğa bakmaya başlamıştı.
"Acaba bir köpek-çocuk falan mısın? Yolun ortasında havayı kokladığını gördüm."
George gülümsedi. Espri hoşuna gitmişti.
Elizabeth ona doğru kafasını eğdi. "Espri yapmıyordum George."
George'un ağzı gülerken açık kalmıştı. "Ehh..."
Elizabeth tatlı bir şekilde gülümseyip gözlerini kapattı. George ne tepki vermesi gerektiğini kestiremiyordu.
"Kitapları sever misin George?"
"Sanırım.."
"Hmm. İnsanların nadiren büyü gücüne sahip olduğunu biliyorsun değil mi?"
George o anda beyninde bir kaç kapının açıldığını hissetti. Kapı aralarından gördüğü şey önünde duran kalın bir kitap ve onun da önünde kendisinde sorular soran cılız, yaşlı bir adam. Kitaptaki yazılar okunmuyordu. Görüş açısının çevresi bulanıktı ve sürekli hareket eden renkli çemberler vardı.
"Hey George? Burada mısııııınn?"
George kendine geldi. Yine boşluğa bakıyordu. "Evet, hatırlıyorum bunları. Orklar ve goblinler büyü gücünden tamamen mahrumlardır. Ellerin ise tamamı büyü gücüne sahiptir ve insanlara oranla çok daha güçlü büyüler yapabilirler. Bir kaç tane daha özel ırk var gerçi.."
George hızlı bir şekilde konuşmuştu. Sözleri bitince Elizabeth'in gözlerinin içine baktı. "Ne düşünüyorsun?"
"Bu bilgileri öğrendiğin yeri."
"İpek kıyafetlerim vardı. Saray çevresinde falan öğrenmişimdir."
"Yanlış. Saray çevresinde kültür de öğretilir. Bu bilgilerden önce kültürleri öğrenmiş olman gerekirdi."
Ne yani? Şimdi kendisi bu ipek kıyafetleri çalmış olabilir miydi? Gerçi bu her şeyi açıklıyor. O sokağa düşmüş olmalıydı muhtemelen. Kültür hakkında gerçekten de bir şey bilmiyordu.
"Bölge kontrole gittik bugün."
Elizabeth'in devam et der gibi bakan gözlerini görünce devam etti.
"Benim bir soylu olduğumu falan sanıyorlar. Eğer soylu olmadığım ortaya çıkarsa, o kıyafetler yüzünden idam falan mı edilirim?"
Elizabeth, George'un idam sesini duyduğu anda ona doğru fırladı ve yandan sarıldı. "Korkma, idam edilmene izin vermem."
George bu ana kadar Elizabeth'e karşı nedensiz bir güven beslemişti. Soylulara nelerin öğretildiğini nereden bildiğini bile sormadan onun bu söylediğine güvenmişti. Şimdi ise ona sarılıyordu. Ne hissetmesi gerekiyordu?
Elizabeth sarılmayı bitirdi. Geriye doğru gitti.
George, onun gidişi ile birlikte kendini boşlukta hissetti. Sarılması ile birlikte içinde çiçekler açmıştı. O uzaklaştıkça her biri aynı anda soluyordu ve şuan içindeki çiçek bahçesinden eser kalmamıştı. Orası zaten boştu, boş olduğu için fark edilmezdi. Ancak orada bir kere çiçek açınca, George kendini buna muhtaç hissetti.
"Kütüphaneye gitmek ister misin? Biraz kitap okuruz ve senin güçlerin hakkında daha fazla şey öğreniriz."
George'un karnı guruldadı. Bir şey yemediğini fark etti. Onun karnının guruldaması ile ikiside onun karnına bakmıştı. Daha sonra birbirlerinin gözlerine baktılar.
"Gitmeden bir şeyler hazırlayayım ben. Tost yersin değil mi?"
Tost mu? George'un ağzı sulandı. İçinde et vardı tostun.
"E-elbette! Bayılırım!"
Elizabeth gülümsedi. Ayağa kalktı ve mutfağa yöneldi.
Tost yapmak için ateş yakması gerekiyordu. İki demir parçasının içinde de ateş yakacaktı.
George oturma odasında düşünüyordu: Elizabeth...
-
Bir kaç dakika sonra mutfaktan ses yükseldi. Elizabeth, George'u çağırıyordu.
George masaya oturdu. Önündeki tostun kokusu o kadar güzeldi ki karnı bir kez dshs guruldadı. Sucuğun yağı ekmeğin beyaz kısmını sarımsı bir renge boyamıştı. Dışına sürülen yağ ekmeğin parlamasına sebeb oluyordu ve arasından sızan kaşar ile ketçap harika görünüyordu.
George, Elizabeth'in ayran koymasını beklemeden tosttan bir ısırık aldı. Elizabeth testiden ayran koydu.
George lokmasını yutmadan ayrandan da bir yudum aldı ve bu lezzet onu büyülerken aklına takılan soruyu düşündü. Lokmasını yuttu. Fazla çiğnememişti. Yutuş sesi duyulmuştu.
Ve soruyu sordu: "Senin gücün ne?"
Elizabeth sırıttı. "Ben bir kara büyücüyüm George."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Prensi
FantasyDünya hiç görülmediği kadar korkunç, bütün iyi duygular ve umutlar yok olmuş. Bir çocuk ise, gözlerini açtı. Gözlerini açışı ile birlikte dünya hiç görülmemiş bir olaylar zincirine kapıldı. Bu fantastik dünyada kendinizi birbirinden 'farklı' varlıkl...