Elizabeth sıkılmıştı. Okulda dirseğini sıraya yaslamış, eliyle kafasını tutuyordu.
Işık suratına vurup cildini ısıtıyordu. Güneşleniyormuş gibi hissediyordu. Gözlerini kapadı. Burnundan güzelce nefes alıyordu. Bu güzelliği bozan ise zilin çalmadı oldu. Zil çalar çalmaz çocuklar ayağa kalkmış, Elizabeth'in yanından yürüyerek güneşini mahvetmişlerdi.
Elizabeth iç çekerken kolunu indirdi aşağıya. Yanındaki Olivia'ya baktı. O da ona bakıyordu. Tam ağzını açıp konuşacakken popüler, kedi kız önüne geldi.
"Selam." dedi yumuşak bir ses tonunda.
"Selam." diye karşılık verdi Elizabeth. Sesi umursamaz geliyordu ve bakışları daha da umursamaz görünüyordu.
Kedi kız bu bakışlardan ve ses tonundan hiç hoşlanmadı. "Dinle, direkt konuya gireceğim."
Elizabeth başını hafifçe yatırarak bunu onayladığını belli etti.
"George. Onun hakkında bildiğin her şeyi anlamanı istiyorum."
Elizabeth şaşırdı ve durgun bakışlarını bozmadan tek kaşını havaya kaldırdı.
"Ah hadi ama prenses," diye sözüne başlarken iki elini havaya kaldırıp Elizabeth'i taklit eder gibi yaptı. "Ben mükemmelim," dediği anda ellerini indirdi ve gözlerini ciddi bir biçimde Elizabeth'e döndürdü. "Bana cevap ver."
Elizabeth bir kez daha iç çekti. Bu salak, sürtük ve kendini beğenmiş kız George mı aşıktı yani? Ayağa kalktı ve ellerini sıraya koydu. O sert bakan gözlere yaklaştı. "Ona aşık olduğunu bu kadar belli etmeseydin bari de, o benim. Hiç bulaşayım deme." Elizabeth onu tek bir büyüyle öldürebileceğini hissettiğinde Karanlık Büyücülerinin neden sevilmediğini bir kez daha anladı, hatırladı.
"N-ne?! Ona aşık falan değilim ben ne saçmalıyorsun sen?" Gerçekten çok endişeli gibiydi. Bu yüzden arkasında hızla döndü ve dönerken saçları Elizabeth'in suratına çarptı. Gitti.
-
"Görüyorsun ya George, insanlar kandırması kolay yaratıklar."
"Evet, öyleler.." George düşünceliydi. O sokakta bulunmasa ne olurdu diye düşünüyordu. Bir ölüm melezi olarak nasıl gücünü kontrol edebiliyordu? Anima kendisinin bir ölüm melezi olduğundan haberdar mıydı? Ya da o gördüğü yaşlı bile bir illüzyon muydu?
"Bak ne diyeceğim sana George. Güçlüsün, tatlısın." Anima ona iyice yaklaştı. Yatakta onun yanına uzandı ve beraber tavana bakmaya başladılar.
"Sonuç nedir Anima?"
"Eh, demem o ki benimle gel."
George alaycı bir bakış attı ancak tavana baktıkları için Anima bunu görmedi. "Nereye geleceğim?"
Tatminkar konuşması Anima'nın hoşuna gitti. Geleceğini söylemişti düz mantıkla. "Dünyanın geriye kalanını görmeye George. Beraber bu sıkıcı kasabadan gidelim ve güçlenelim."
Dalga mı geçiyordu Anima? Elizabeth'i bırakmak istemezdi ve güçlenmesi için Anima'ya ihtiyacı yoktu.
"Hayır." dedi güzelce ve yataktan çıkıp penceresine yöneldi. Zaman çok hızlı geçiyor. Bazı şeyleri hatırlayamıyorum ve göremiyorum.
Pencereden atlayıp gitti.
Anima odada yalnız kalmadı. George çıkar çıkmaz yatakta doğruldu ve alt katta örgü ören annenin yanına gitti.
Merdivenlerden yavaş adımlarla, ses çıkarta çıkarta indi. Anne bu sesin George'dan geldiğini düşündü. Örgüleri yanına koydu. Ayağa kalktı. "Oğlum yerinden kalkma hastasın." dedi merdivenlere doğru giderken. Kapıyı açıp merdivene baktığında yeşil kazaklı bir kız gördü. Onu görür görmez yere yığıldı.
Anima mutfağa gitti ve tüpü açtı. Neyse ki elinde fazladan tüp vardı. Buraya bugün bir sürü tüp koymuştu. Tam 15 tane. Hepsini açtı, mutfaktan çıktı ve annenin yanına gitti.
Anne bu esnada bir insanın hissedebileceği en kötü acılardan birini hissetti; çaresizliği. Anima onun denge algısını kapatmıştı ve anne çaresizce yere yığılmıştı. Yere yığılırken göğsünde bir sıkışma hissetmişti. Nefes alırken zorlanmıştı. Nefesini tutuyor gibiydi zorunlu olarak. Göğsünde bir doluluk vardı ama bu oksijen değildi. Boğazından hiç bir şey geçmiyordu. Nefesini de tutamazdı çünkü hazırlıksızdı. Sesi de çıkmıyordu; ağzını açıp konuşmayı deniyor, dişini oynatıyor ve dudaklarını kımıldatıyordu fakat sesi çıkmıyordu. Ölürken ellerini yere sertçe vurdu. Kafasını kaldırıp bir kere daha vurdu. Hareket etmek fayda sağlamıyordu ama o nefes alamadığının bile farkında değildi. Sadece dengesini kaybetmiş ve yere düşmüştü gibi ama nefes alamıyordu. Farkında değildi.
Anima ona acıdı ve ölümünün nefes alamadığından kaynaklandığını bilmesini istedi.
Anne, Anima'nın isteğinden sonra göz bebeklerini fırlayacakmış gibi açtı. Sesi hala gram çıkmıyordu ve akciğerlerinin patladığını hissedebiliyordu. Bir kaç saniye sonra titryemesi yavaşça durarak bitti ve bitti; öldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Prensi
FantasyDünya hiç görülmediği kadar korkunç, bütün iyi duygular ve umutlar yok olmuş. Bir çocuk ise, gözlerini açtı. Gözlerini açışı ile birlikte dünya hiç görülmemiş bir olaylar zincirine kapıldı. Bu fantastik dünyada kendinizi birbirinden 'farklı' varlıkl...