Kısım 1 : Sekiz

752 122 40
                                    

Kavga kötü sonuçlanmıştı George için.

Kedi kız atladı. Her zaman ki gibi o alaycı gülüşü vardı suratında. "Heh, sonuçta bir dilsizsin!" Aşağılamaktan zevk alıyordu. "Bu yaptığın hareketler ile ancak sirkte soytarı olursun."

George her sesi duymuştu. Kedi kızın neden aşağılamaktan zevk aldığını bildiğini düşündü. Ayağa kalktı. Kedi kıza baktı.

"Kendi acılarını başkalarının acıları ile mi örtmeyi deniyorsun sen?"

Kızın gözleri parladı. Biliyor olamazdı. "Ne saçmalıyorsun sen?"

George'un üzerinde savaş yorgunluğu vardı. Duydukları da onu yormuştu. Ortamın karanlık oluşu, durduğu eğimli pozisyonu ürkütücü kılıyordu.

Bir şey demeden sırasına doğru ilerledi. Elizabeth'in yanına oturdu. Olivia da arkasından gelip kendi sırasına geçti.

"İyi dövüştün George."

Ancak yeterince iyi değildi. Eğer bunda bile kaybediyorsa bu içindeki öfkeyi nasıl söndürebilirdi?

"Teşekkür ederim." Olivia'ya döndü. Elini tokalaşmak için uzattı. "Harika bir dövüştü. Gelecekte krallığı temsil edeceğinden eminim."

Elizabeth meraklı gözler ve dişlerini belli eden bir sırıtışls George'a döndü. Bir şey söyleyecek gibiydi ancak son anda vaz geçti.

Teneffüs bitmişti. Zilin çalışı ile herkes kendi sırasına oturdu. Öğretmen içeri elinde test kağıtları ile girdi. George'a baktı. "Senin için de bir tane getirdim. Çözersin."

George kafasıyla onayladı. Öğretmen sırayla herkese dağıtmaya başlamıştı bile. Testin hangi sorulardan olduğunu düşündü. Bedenin en hassas bölgelerini mi resmetmesi isteniyordu? Yoksa ırkların anatomisi mi gerekliydi? Ya da silahların zarar ölçütleri ve mekanizmaları, bombaların çalışma mantığı, zararlı büyüler...

Kağıt, George'un önüne gelince şaşırdı. Basit matematik sorularıydı bunlar. 18 artı 21, 13 çarpı 12, bunlar neydi böyle?

Yerine oturan öğretmene baktı. Ciddi görünüyordu. Öğrencilere baktı. Onlarda parmaklarını kullanarak işlemleri yapmaya çalışıyordu. Elizabeth'e baktı.

"Uhm. Yoksa zor mu?"

George sinirlendi! Ne cüretle onun için zor olduğunu söyleyebilirdi böyle bir şeyin? Cevap vermeden masasının önüne koyulmuş kalemi aldı, işlemlerin altıns cevapları hızlıca yazdı ve öğretmeni çağırdı.

"Bitti!"

Öğretmen alay edilmesinden hoşlanmazdı. "Şu şeyi düzgünce bitir, eğer iste-"

George onun lafını kesip ayağa kalktı ve ons doğru sert adımlarla yürüyüp testi önüne koydu.

Öğretmen ilk başta sinirli olsa da gözü cevaplara kaydı ve şaşkınlığa uğradı. Bütün cevaplar doğruydu. Test basitti ancak tüm cevapları bu kadar kısa sürede bulmak...

Öğrenciler teste değil George'a bakmaya başlamıştı. "Gerçekten de soylu olmalı." "Çok yakışıklı değil mi?" "Hem yakışıklı hem zeki." "Onunla arkadaş olmak istiyorum."

George her fısıldıyı duyuyordu.

Öğretmen ona döndü. Diyecek doğru düzgün bir şey bilmiyordu. "Nereden gelmiştin?"

"Sarayın içinden, büyük ihtimalle."

Öğretmen bir şey demeyip aynı gözlerle bakınca devam etti.

"İpek kıyafetlerim var da."

Bunu duymak öğretmeni şaşırttı. Bu her şeyi açıklıyordu. Gerçekten iyi bir eğitim almış olmalıydı. Evrak çantasından bir lolipop çıkardı ve George'a uzattı. "Gerçekten iyi bir çocuksun George. Al bunu. Hoşuna gideceğinden eminim."

George elini uzatıp pofuduk parmaklarıyla şekeri tuttu. Bir şey demeden kendi sırasına gitti.

Şekeri, öğretmen bakmıyorken Olivia'ya uzattı. Gerçekten de tanımadığı insanlardan şeker almamayı iyi öğrenmişti.

-

Karanlık çökmek üstte olduğunda, okul bittiğinde, öğrenciler okuldan çıktı. George eve Elizabeth ile birlikte dönecekti.

Olivia'nın babası gelip onu alıyordu. Gerçekten şanslı olmalı diye düşündü George. Nedense içinde hem bir açgözlülük hem de bir şevkatine ihtiyaç duygusu vardı.

Okulun sınırlarından çıktılar, eve doğru giderken karanlık bulutların fazlalığını fark ettiler. Sokaklar esnaflar dışında boş sayılırdı. İşçilerin çıkış saati değildi. Bazenleri at arabaları geçiyordu. Zengin insanlar buna biniyor olmalıydı. Bu öğlen kendisi de binmişti. Evleri de genişti. Kendisini zengin bir ailenin bulduğunu düşündü.

Elizabeth düşüncelerini dağıttı. "Neden kolyeyi takmadın ki?"

"Hm... Unutmuşum."

Elizabeth'in hayal kırıklığına uğramış gözlerini gördü yine.

"Ancak sana bir hediye aldım." elini cebine götürdü ve o güzel, altın renkli kutuyu gözler önüne çıkarttı. İçerisinde aldığı pusula kolye vardı.

İkisinin de bakışları aşağıdaki kutudaydı. George, onun gözlerinin içine baktı. Kutunun ağzını yavaşça araladı."İşte."

Elizabeth önce pusulanın güzelliğine, sonra George'un gözlerinin içine baktı.

"Bunu seçme sebebim, yolunu asla kaybetmemeni istemem."

Elizabeth'in gözlerinden yaşlar süzüldü. Mutluluk göz yaşlarıydı bunlar. Tam ona sarılacaktı ki,

George bir tehlike sezdi. Kafasını yolun karşısına çevirdi. Yalnız başına yürüyen kedi kızı gördü.

Yardım etmeliyim.

Karanlığın PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin