Anne yanlarından ayrılmıştı. George, annenin neden öyle dediğini çok iyi biliyordu. Kedisini Elizabeth'e yakın hissetmesini, bu sayede bir soylu çıkarsa kendilerine yardım etmesini istiyordu.
George ve Elizabeth odada tekrar yalnız kaldığında Elizabeth konuşmaya başladı. Konuşmaya geçmeden önce bi anlık dudaklarını kasıp boşluğa bakmıştı ve sonra, hızla George'a dönmüştü. Gözleri hala düşünceli bakıyordu. "Hadi kütüphaneye gidelim."
George tek kaşını kaldırarak sebebini sorgular gibi baktı.
Elizabeth bunun üzerine annenin çıktığı kapıya doğru baktı ve ardından George'a doğru yaklaştı, kulağına fısıldadı. "Senin özel gücünü araştıralım."
Geriye çekildi. George sordu: "Bu akşam mı?"
"Şşştt! Şapşal!" dedi Elizabeth yine fısıldar tonda. "Annem duyacak."
"Gideriz, sorun yok. Gelip beni odamdan alırsın."
George ve Elizabeth tehlikeli WineWalls sokaklarında, gece vakti, dolaşacaktı. Bu gerçekten cesaret isteyen bir eylemdi. Gündüz gözüyle bile basit bir ara sokakta bir insanın kolu bile kopuyor ve kimse çığlıkları duymuyordu. En azından George böyle düşünüyordu. Eğer çığlıkları duysalardı, 'insanlık' için yardıma gelirlerdi değil mi?
"Yemek vaktiii!" annenin sesi mutfaktan geliyordu. George'un midesi guruldadı ve kendisi fark etmese de salyaları süzülmeye başlamıştı bile.
İkiside ayağa kalktı ve mutfağa gittiler. Kendi karşılıklı yerlrrine oturdular. Robert çoktan eve gelmişti. Geldiklerini nasıl duymadılar acaba? En azından George bunu duyabilirdi. Umursamadı. Kendi hayal dünyasında, evde gizli geçitler olduğunu düşündü.
"Merhaba George."
Robert, George'a bakarak konuşuyordu. Sol elinde ekmekten bir parça, sağ elinde önündeki çorbaya batırılmış kaşığı duruyordu. Ağzına ekmeği çoktan ısırıp almıştı ama konuşabilmek için yanaklarına doğru itelemişti.
George o an, Elizabeth'in neredeyse 2 gündür hiç ailesiyle iletişim kuramadığını fark etti. O bir çocuktu, neden okulda olanları anlatmıyor, çizdiği o güzel resimleri ailesiyle paylaşmıyordu? İlişkiler bu kadar mı basitti?
"Sana merhaba dedim George." sesi kalındı. Gözlerini öncekine göre daha fazla açmıştı. İlgi bekler gibi bir hali vardı.
"Merhaba..." konuşmasını devam ettireceği mimiklerinden belli olduğu için tüm aile halkının gözleri George'daydı. "baba."
Kelime ağzından çıkmaya başladığı gibi Robert elindeki kaşığı şaşkınlıkla bıraktı ve kaşık derin kasenin içine doğru battı.
Bu şaşırtıcıydı. Bunu en beklemeyen kişi Elizabeth'ti. Elizabeth, George'un Robert'tan nefret ettiğini düşünüyordu.
Anne ise çok sevindi. Hemen elindeki yemeği bırakıp George'un yanaklarını sıktı. "İşte benim canım, canım benim. Bizi ailen olarak görebilirsin. Merak edecek bir şey yok."
Merak edecek bir şey yok..
George yanağına başka bir elin dokunmasından rahatsız olmuştu ancak aklındaki olan için biraz sabretmeliydi.
"Babanla seni bulduğumuzda ikimizde senin için endişelenmiştik. Bakma sen öyle Robert'a, o gün kendisi de sinirliydi."
George merakla Robert'a bakıyordu. Yemeğini kaşıklarken kafasını eğiyordu ama gözleri yine Robert'a bakıyordu.
Anne ağzı hafif açık şekilde, bir şey söylemeye hazır George'u izliyordu. Onun ilgisi için bir çok şeyi yapabilirdi. Yaptı da, George'un ilgili gözlerinin Robert'ta olduğunu fark ettiğinde kocasının geçmişine girdi. Gözlerini George'a çevirdi. "Hey Robert, neden bize kendinden bahsetmiyorsun?" sözlerinin sonuna doğru gözleri Robert'taydı. "George buna ilgili gözüküyor."
Adam, derin bir iç çekti ve kaşığını tekrar bıraktı. Kaşık aşağı kayarken, onun gözlerinin içine baktı. "Gerçekten geçmişimi mi öğrenmek George?"
Usulca kafa salladı.
Adam tekrar iç çekti. Anlatmaya başladı.
"Ben bir köle olarak doğdum. Annem ve babam belirsiz. Yaşımı asla tam olarak öğrenemedim. Kendimi bildim bileli, köle olarak çalışırdım. Yine de bana sadece amelelik yaptırırlardı. Kız çocuğu olmadığım için şanslıydım.."
George'un gözleri kan bürüdü.
"O sahneleri gördükçe kendime söz verdim. Elime geçen ilk odunla, orada kötülük yapan birinin kafasına vurdum. Yine de kaçamayacağımı biliyordum. Oradan kaçamazdın. Tek istediğim, bir intikamdı. Yapılanlar için bir intikam. İntikamı almıştım evet, ancak suratıma doğru gelen baltada öleceğim neredeyse kesindi."
George'un gözlerinin içine baktı. "Orada hayatımı kurtaran kişi, bugün senin görüştüğün görevli."
...
"Onlara saygı duy George." kafasını yemeğine doğru eğdi. Kimsenin fark etmediğini umduğu göz yaşı, çorbanın içine damladı.
George Elizabeth'e baktı. Elizabeth korkmuştu. Sanki bunu o yaşamış gibiydi. İstemiyordu, sadece istemiyordu!
George, Robert'tan tam olarak istediğini alamamıştı. Ancak şimdi susma vaktiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Prensi
FantasíaDünya hiç görülmediği kadar korkunç, bütün iyi duygular ve umutlar yok olmuş. Bir çocuk ise, gözlerini açtı. Gözlerini açışı ile birlikte dünya hiç görülmemiş bir olaylar zincirine kapıldı. Bu fantastik dünyada kendinizi birbirinden 'farklı' varlıkl...