"Ona güvenebilirsin gibi George."
"Nasıl? Nasıl yapabilirim bunu?"
Yaşlı adam onun yanağını şefkatle okşadı. Nasır tutmuş elleri sertti ama George'a bir babası varmış gibi hissettirmeye yeterliydi.
"Şuan bunların da bir illüzyon olmasından korktuğunu biliyorum George. Ama inanç dediğimiz şey burada devreye girer. Gerçekliğinin hiç bir zaman anlamı yoktu, gerçekliği de kanıtlanamazdı. Sırf bir çocuğun algı değiştirme gücü var diye, hayattan mı kopacaksın?"
George üzüldü. Ağlamak istiyordu.
"Bu duygular hepimize fazla gelirdi George. Ancak etrafına bak;"
George odağını yaşlı adamdan uzaklaştırdı. Çevresine baktı. Etrafında yamuk çemberler içinde anıları vardı.
"Her bir anı," diye cümlesine başladı yaşlı. İşaret parmağını George'un kalbine dayadı. "Her bir anı seni sen yapıyor George. O çocuğun çevreni değiştiriyor olması seni değiştirebileceği anlamına gelmez. Sen, seni ancak kendin değiştirebilir. Hislerine güven George, bir kez daha bak çevrene! Yaptığın ufacık iyiliklere ve sahip olduğun güce. Nereden geldiğini bilmiyor olabilirim ama nereye gideceğini anlamak zor değil. Şimdi, söyle bana; nereye gitmek istiyorsun?"
George yanağından akan göz yaşını koluyla sildi. "En yukarıda olmak istiyorum. Salak gençlerin ufak çocuklara acı çektirdiği bir dünya istemiyorum."
"Sen, dünyaya mı meydan okuyorsun? Hangi güçle?" dedi yaşlı adam. Gözlerinde bir umut ışığı vardı.
"İnancım ile.. Sana güvenemem. Kimseye güvenemem!" dedi George, gözlerindeki o muhteşem kararlılık ile. "Ancak inanabilirim. Gerçekliği şüpheli, ancak gördüklerim beni bunu yapmaya itiyor. Sebepsiz ve anlamsız yere buna inanıyorum ve evet, meydan okuyorum!"
Yaşlı adam gülümsedi. Mutlu olmuştu. George'un içinde yaşanan anlık 'her şeyi yapabilirim' duygusunu takdir ediyordu.
Arkasını dönüp anılara doğru yürümeye başladı. "Belki onun illüzyonunu bozamayız ancak onun aklını okuyabiliriz George."
George peşinden gitti. "Nasıl?"
"Nasıl olacak, sana hep öğrettiğim gibi öğreteceğim."
George meraklanmıştı. Anıların sonuna gelip karanlığa çıktıklarında tekrar o evin içinde belirdiler. Yaşlı adam arkasını dönüp ona baktı.
"Büyü yapmak senin için çok basit. Sen diğerlerinin aksine büyüye elflerden bile daha yatkınsın. Sadece istemen ve ellerini oynatman yeterli olacaktır."
"Tamam o halde." dedi George.
Adam dizi üstüne çöktü ve elini George'un omzuna koydu. "Ne yapmak istiyorsun George?"
Biraz düşündü. Bekledi ve yanıtladı. "Onun aklındakini öğrenmek istiyorum."
"Bunu ne ile istiyorsun George? Sen benim kanımı taşıyorsun. Benim gücümü kullanarak mı yapacaksın bunu?"
İçten bir "Evet!" sesi yükseldi eski odada.
"Bunu bir daha söyle George!" diye bağırdı yaşlı adam.
George gözlerini kapattı ve sesi tekrar yükseldi odada. "EVET!"
Gözlerini açtı ve karşısında Anima'yı gördü. Zaman hiç geçmemişti ve hala renkler değişiyordu.
Anima ona anlam verememiş gözlerle baktı.
George onun düşüncelerini okudu.
Anima işkencelere maruz kalmıştı. 8 yaşlarında, henüz bir çocuktu. Ne kadar acı verici; annesi para için karnında taşımıştı onu. Zamanı gelince doğurmuş ve mafyanın eline teslim etmişti. Ve Anima şanssızdı. Mafya için çalışabilirmiş ancak çok güzel bir kız olduğuna karar verdikleri için ona işkence yapmaya karar vermişler.
Soğuk zemini içinde hissetti George. Kalbinin o soğuğa değdiğini hissetti. Önündeki demir parmaklıkları gördü. Karanlık ve içi pislik dolu 'oda'yı gördü. O da odanın içindeydi. Paslı demir parmaklıklar bunaltıcı ve korkutucuydu. Arkasın döndü. Gördüğü şey kalbininde bir yarık açtı. Bu Anima'ydı. Köşede dizlerini kendine çekmiş ve kafasını gömmüştü. Ağlıyordu.. AĞLIYORDU ANCAK SESİNİ ÇIKARTAMAZDI ÇÜNKÜ ÇIKARIRSA, DAHA FAZLA CEZA ALIRDI. İçinde bir yarık oluştu. Bunu bilmenin acısı ile kendinden utandı. Hemen yanı başındaki kız bu işkencelere maruz kalmışken kendisi bir anlığına prens olduğunu sanmış ve kibrini kabartmıştı. Kendinden utandı. Ne iğrenç biriydi böyle.. Anima'ya bir daha baktı. Dizlerindeki taze yara izlerine baktı. Bunlar kesici bir aletle değildi; birileri onu döverek yaralamıştı. Nasıl bir zihniyetti bu?
Anıların arasından çıktı ve karşısındaki Anima'ya baktı. Kız gülümsüyordu. Çok mutlu gözüküyordu. O çok mutluydu değil mi? O çok mutlu olmalıydı ki böylesine gülümseyebilirdi.
"Anima..."
Anıların içine tekrar girdi. Anima'nın mutlu gülüşü aklına geldi ve yerdeki kıza baktı. Nasıl böyle gülebilirdi?
Hücrenin kapısı açıldı. Kapı sesi Anima'nın alamadınız anında kesti. Lanet salak beyinsiz aptal bir 'insan' içeri girdi ve Anima'yı kolundan tuttu. Anima sessizdi. Onu çekerek ayağa kaldırdı. Kaldırması zor olmadı çünkü Anima çok zayıftı. Kemikleri sayılıyordu. Sessizdi çünkü sessizlikten başladı çaresi yoktu..
Fakat adamın kemerinin arasına sıkıştırılmış işkence aletine baktı. Görüşü ile gözleri bebekleri büyüdü. Durgun bakan gözlerini açtı sonuna kadar. Ve bağırdı. "HAYIIR! LÜTFEN O OLMAZ YALVARIRIM LÜTFEN!" ANCAK YAKARIŞLAEI BOŞUNAYDI. Kurtulmak için diğer eliyle adamsın kolunu itmeyi denedi ancak tamamen faydasızdı. Direnmeye çalıştı. Ağladı, yalvardı. Ağzı bükülmüştü resmen ağlamaktan. Artık yalvarışları bağırmaktan uzaktı, sadece yardım ister gibiydi." Hayır.. Lütfen-" sesler ağzına kaçan sümükten anlaşılmıyordu. "O olmaz. Neden bana bunun yapıyorsunuz ki?"
Anılardan tekrar çıktı. Bu neydi böyle? Karşısında duran bu kendinden emin kız ile gördüğü aynı kişi miydi? Yerinden kalkıp Anima'ya sarılmak istedi.
Anılara tekrar girdi. Bu sefere yine bir hücredeydi ancak içeride Anima değil, mafyanın cesetleri vardı. Anima ise onu 'satın alan' adama bakıyordu acımasız gözlerle.
Anima'nın karşısındaki adam hiç bir şey yapamıyordu. Sadece etrafına rastgele hareket edip bir kurtuluş arıyordu.
"Bana ne yaptığınızın farkında mısın?" Anima'nın gözleri acımasız ve kararlı olabilirdi ancak ruhu hala masumdu ve içindeki bu ruh, sürekli ağlamasına sebep oluyordu. Gözleri kararlıydı ancak hiç durmadan gözyaşları akıyordu.
"SORUMA CEVAP VER ADİ PİSLİK!" diye acı dolu bir şekilde bağırdı Anima. Beklemeden adamın iki bacağına da paslı demirlerden soktu. Artık yürüyemezdi ve yerde sürünüyordu.
"Cevap versene..", "Neden susuyorsun ki? Cevap ver!" dedi ve adamın karnına bir tekme attı.
Adam hiç bir göremiyordu. Anima hepsini öldürmeden önce dünyalarını karartmıştı, tıpkı onların kendi dünyasını kararttığı gibi.
"Madem öyle." dedi ve akan burnunu çekti. "Tanrıya ne kadar dua ettiğimi de bilmiyorsundur.." gülümsedi Anima.
Ve karşısındaki, yerde acı içinde duran ama Anima yüzünden çığlık bile atamayacak hale gelmiş adamı boğazını sıkarak öldürdü Anima.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Prensi
FantasyDünya hiç görülmediği kadar korkunç, bütün iyi duygular ve umutlar yok olmuş. Bir çocuk ise, gözlerini açtı. Gözlerini açışı ile birlikte dünya hiç görülmemiş bir olaylar zincirine kapıldı. Bu fantastik dünyada kendinizi birbirinden 'farklı' varlıkl...