Ölüm Yiyen

530 26 0
                                    

Harry bitkin bir şekilde ağacın dibine oturdu. Yassı bir taşın üzerine madalyonu koymuş, her türlü laneti deniyorlardı... Ama minik bir çentik bile açamamışlardı. Ron da onun yanına oturdu. Hermione ise içerde yiyecek bir şeyler ayarlamaya çalışıyordu - ki bu çok zordu.
"Peki şimdi ne yapacağız?" Diye sordu Ron. Merakla madalyona gözlerini dikmişti. Bir haftadır tek odakları madalyon olmuştu.
"Hermione yanına bir kaç kitap almış olmalıydı... Onlara bakabiliriz." Dedi Harry. Sonra birden alnına kızgın demir bastırılmış gibi inledi. Gelip geçici bir sancıydı. Ama onu korkutmaya yetmişti. Sonuçta burun kanamasını daha unutmamıştı.
" Dostum, iyi misin?" Diye sordu Ron endişeli bir  ses tonula.
"Shhh...." dedi Harry başını yana eğip çadıra bakarak. Ron da anladığını belirtir bir şekilde başını salladı.

Hermione bu konuda oldukça hassas davranıyordu. Zihnebend ile ilgili verdiği nutuklar haddini aşmıştı. Tabi ki onun için endişelenmesi oldukça hoştu. Ama onun gözlerinde endişe görmek Harry'nin canını sıkıyordu.
"Bir habere fazlasıyla sevindi." Diye fısıldadı Ron'a doğru eğilerek.
"Peki bir bağlantı oldu mu? Bir şey gördün mü?" Dedi Ron merakla. Harry olumsuz anlamda başını salladı.
"Hayır.... ki böyle olması gayet iyi." Dedi Harry. Ron ona anlamaz bir şekilde bakmaya başladı.
"Neden? Yani hoş değil biliyorum ama, düşmanının ne yaptığını görmek bir avantaj olsa gerek..." dedi Ron. Ses tonu oldukça kararsızdı. Harry ona kararsız bir şekilde baktı.
"Geçen zihinlerimiz bağlandığında burnum kanamıştı ..." diye fısıldadı Harry. Ron ona dehşetle baktı.
"Harry bu önemli bir şey olabilir! Hermione 'ye danışmalıyız..." dedi Ron.
"Hayır Ron! Sadece ben artık reşitim. Yani büyüdüm... Aramızdaki bağ kuvvetlenmiş olmalı... Hermione'nin bilmesine gerek yok!" Dedi Harry telaşla.

Ron ona endişe ile bakmaya başladı. Sanki her an burnu kanayabilirmiş gibi gözlerini ondan ayırmıyordu. Gözleri soru soran bakışlar ile bakıyordu.
"İkiniz de içeri hava soğuk! Üstelik yemek hazır!" Diye bir ses geldi çadırdan. Ron hemen madalyonu boynuna geçirdi. Harry çoktan içeri girmişti. Kızarmış mantar.... Pek de iştah açıcı değildi. Gel gör ki başka yiyecekleri yoktu. Üstelik o kadar azdı ki.... Harry kendi payına düşen dört mantarı aldı. Hermione çoktan bitirmişti ve hasretle bakıyordu mantarlara. Kaçıslarından bu yana iki ay olmuştu... Genç kız gözle görülür şekilde kilo vermişti....
"Sanırım ben pek de aç değilim... Hermione kalan iki mantarımı yiyebilirsin..." dedi Harry. Hermione rahatsız olmuş bir şekilde baktı ona.
"Harry sabah da bir şey yemedin.."
" Boşver Hermione... Sanırım havadan fazla aç değilim. Nöbet benim değil mi? Size iyi geceler..." dedi Harry. Koltuktan bir battaniye alıp kendini dışarı attı. Karnı deli  gibi gurulduyordu... Üstelik hava oldukça soğuktu... Hermione kavanozda mavi bir ateş yaratıp ona vermişti en azından.... Yoksa soğuktan donardı.... Bu sırada gözü içeriye kaydı. Hermione Harry'den kalan iki  mantarı
önüne çekmiş, buruk bir gülümseme ile yiyordu... Harry'nin yüzüne bir gülümseme yerleşti. Artık aç değildi....

                                    *

"Hayır Draco! Hayır! Bu kelimenin anlamı ne biliyorsun değil mi? Diye tısladı Ginny.
"Çok geç gece oldu... Birazdan gideceğiz.." dedi Draco. Ginny ona inanamaz bir şekilde baktı.
"Ben sana ne zaman onay verdim? Öyle bir şey hatırlamıyorum da!" Dedi kızıl kız öfkeli bir şekilde.
"Ölsen daha mı iyi olacaktı?" Dedi Draco aynı sinirle.
"Kesinlikle! O pisliğin köpeği olmaktansa ölmeyi tercih ederim!" Dedi Ginny. Ginny bir kaç saniye içinde yaptığı hatayı anladı.
"Draco ben.... ben öyle demek istemedim! Gerçekten sen... sen öyle değilsin... sen ajansın!" Diye sızlandı çaresiz bir şekilde.
"Sen ne olacaksın? Ginny bu işin şakası yok anla! Geri dönüşü yok! Çok ciddiler!" Diye tısladı Draco. Ginny mutsuz bir şekilde baktı sevdiğine. Böyle bir şey yapamazdı.... Ölüm bundan çok  daha iyiydi...

"Mr. Malfoy, artık gitme zamanı şömine hazır..." dedi Snape soğuk, zalim bir sesle. Draco Ginny'e elini uzattı. Ginny onun gözlerine baktı. Umutla bakıyordu. Draco'nun çok az sevdiği  kişi vardı ve bunlardan biri oydu.... Draco'ya böyle bir şey yaşatabilir miydi? Bir kaç gün üzülür sonra unuturdu.... Peki Ginny unutur muydu? Hayır... Eğer Draco'nun önünde yaşama şansı olsa, ve o bunu bilerek ölse.... Hayır bunu asla unutmazdı! Nasıl da onu savaşın ortasında yalnız bıraktığını
unutmazdı... Kendinden tiksinerek onun elini tuttu. Şöminedeki zümrüt rengi alevler parladı ve Ginny gözlerini kapattı. Gözlerini yeniden açtığında loş bir  odadaydı. Draco onu zarif bir şekilde şömineden çıkardı.
"Ah Draco başardın demek! Öyle gurur duydum ki...." dedi Lucius Malfoy. Draco ise başıyla şöyle bir selamladı o kadar...  Odada sadece o vardı.

Bir süre sonra devasa kapı açıldı ve Voldemort içeri girdi. Yanında da Bellatrix vardı. Ginny kanının donduğunu hissetti. Damarlarında büyük bir korku baş vermişti. Ama duruşunda bir değişiklik yoktu. Lucius Malfoy Lordun önünde eğildi. Draco ise hala onu  elini tutuyordu. Bellatrix onu görünce gözleri parladı.
"Demek kanı bozuk ailen yerine bizim haklı davamıza katıldın..." dedi Bellatrix ve tiz bir kahkaha attı. Dehşet vericiydi.
" Merlin'e dua etmelisin safkan olduğun için... Yoksa burada işin olmazdı." Dedi Lucius Malfoy asil bir duruşla.
" Ginny Weasley.... Emin misin? Bana bağlı kalacağından, sağdık olacağından emin misin?" Dedi Voldemort. Ginny kararsız bir şekilde Draco'ya baktı. Draco güven verir bir şekilde başını sallıyordu.
" E - evet efendim.." diye kekeledi Ginny. Voldemort eğlenir bir şekilde baktı.

"Gel buraya..." dedi Voldemort. Elinde asası hazır bir şekilde bekliyordu. Ginny Draco'nun elini daha fazla sıktı. Gitmek istemiyordu.
"Oh, pekala. Draco sen de gel!" Dedi Voldemort. Draco güven verir bir şekilde yürümeye başlayınca, Ginny de onunla yürüdü.
"Kolunu aç bakalım.." dedi Voldemort soğuk bir sesle. Ginny tereddüt ederek sol kolunu açtı. Sağ eliyle de Draco'nun elini daha fazla sıkıyordu. İçıne büyük bir korku yerleşmişti... ve keskin  bir acı
kolunu yakmaya başladı. Ginny gıkını bile çıkaramıyordu. Güçsüz   görünmemeliydi... Onun yerine Draco'nun eline tırnaklarını geçiriyordu.  Draco bakışlarını başka yöne çevirmiş, Ginny'ye bakmıyordu. Bir dakika içinde acı geçti... Minik bir sızlama vardı ama önemli değildi.     Ginny hemen kazağını indirdi. Koluna tek bir bakış bile atmamıştı. 

" En genç üyemiz.... Bellatrix onu Slytherin'e geçirin! Tehlikeye düşmesini istemiyorum... Draco sen de ona sahip çık - ki görüyorum bunu en iyi sen yapabilirsin.... " dedi Voldemort ve odadan çıktı. Bellatrix onları Hogwarts'a geri getirmişti. Şimdi Snape ile konuşma içerisindeydi. Snape soğuk bir ifade ile ona baktı ve asasının tek hareketiyle ona Slytherin cüppesi verdi.
"Draco onu mrs. Parkinson'a götür." Dedi Snape soğuk bir sesle. Ginny nasıl içeri girdi, nasıl kızlar yatakhanesine geçti bilmiyordu... şuan Pansy'nin karşısında olanları anlatıyordu. Zavallının hiçbir şeyden haberi yoktu. Her duyduğuyla daha çok şaşırıyordu. Ginny yavaş bir şekilde kolunu sıvadı ve dövmeye baktı. Bir kurukafadan çıkan yılan.... Istemsiz bir şekilde gözünden bir kaç damla düştü...

Bir Serçenin Gözyaşı Kadar...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin