Bulanık

541 24 5
                                    

Harry gözlerini açtığında denizin kenarında olduklarını gördü. Tam karşılarında da küçük bir kulübe vardı. Bir metre kadar ilerisinde Hermione, yerde yatıyordu. Harry tam onun yanına gidecekti ki hemen yanındaki Dobby'yi farketti. Tam göğsünde bir hançer saplıydı... Harry hızla Dobby'nin yanına gitti ve başını dizlerine yatırdı.
"Dobby.... Dobby iyileşeceksin...YARDIM EDIN! KIMSE YOK MU? Dobby pes etme, biri gelecek şimdi... Dobby lütfen.."
"Dostlarla birlikte olmak için ne güzel bir gün... "
"Dobby hayır... hayır sen de gitme.. YARDIM EDIN! YARDIM LÜTFEN! "
Ev cininin gözleri son bir kez zümrüt yeşili gözlerle buluştu.
"Harry.... Potter..." ve şimdi o gözler gökyüzüne bakan boş kürelerden başka bir şey değildi. Harry minik bedeni kendine bastırdı. Ne kadar öyle bekledi bilmiyordu. Buğulu gözlerinden, kulübeden iki kişinin onlara doğru koştuğunu görüyordu. Ama geç kalmışlardı değil mi?

Minik bedenden gümüş hançeri yavaşça çıkardı. Bu sırada Hermione'yi içeri taşımışlardı. Ron yavaş adımlar ile yanına geldi ve elini omzuna koydu. İkisi minik bedeni kulübenin üst kısmına çıkardı. Harry, büyü kullanmak yerine kürek ve kazmayla kazıyordu mezarı. Böyle ödemeliydi en azından borcunu minik arkadaşına... Bu sırada Dobby, minik bir örtüye sarılmıştı. Harry'nin göz yaşları, yüzünden akan terlere bulaşıyordu. Dobby böyle bir şeyi hak etmemişti. Mezarı kazmayı bitirdiğinde Dobby'nin minik bedenini içine yerleştirdi ve Ron da mezarın üzerini örttü. Şimdi orda minik bir tepecik vardı... Harry kenardan düz bir taş buldu ve üzerine :
" Burada Özgür Ev Cini Dobby Yatıyor."
Yazdı. Daha sonra da tepeciğin başına yerleştirdi.
" Hadi Harry, eve girelim..." dedi Ron. Harry de tamam anlamında başını salladı. İkisi minik kulübeye girdi ve mutfağa oturdu. Bill ve Fleur, Hermione'yi bir koltuğa yatırmıştı.

"Buraya nasıl geldik?" Diye sordu Harry. Bu sırada Bill yanlarına gelmiş, Fleur ise cincücenin yanına çıkmıştı.
"Bilmiyoruz Harry... Dobby burayı nereden biliyordu? Biri size yardım etti, orada olduğunuzu bilen biri..." dedi Bill. O sırada Harry,  Pansy'nin salona en son girişini ve Ginny'le anlaştıklarını hatırladı.
"Biz biraz dinlenelim... izninle." Dedi Harry ve Ron'u kaptığı gibi yukarıya çıkardı.
"Harry ne -"
"Ron, Ginny'ydi! Bizi kurtaran!" Dedi Harry heyecanla.
"Saçmalama Harry! Ginny de oradaydı ve hiç bir şey yapmadı!" Dedi Ron. Sesinde büyük bir kırıklık vardı.
"Ron Pansy salona en son girdi! Ve Ginny ile bakışıp anlaştılar! Sence ne yaptı arkada kalıp? "
"Aslında... dur bir dakika, Pansy burayı asla bilemez!" Dedi Ron.
"Evet Ron, evet! Ginny'ydi... " dedi Harry. Ron'un yüzüne muazzam bir gülümseme yerleşti.
"Dobby Hogwarts'da çalışıyor... muhtemelen bunlarla ilgilenmiştir, Pansy de arkada kalıp Dobby'ye haber vermiştir..." diye tamamladı Harry. 

                                  *

Denizkabuğu kulübesine geleli tam bir hafta olmuştu. Harry bu süre içerisinde  cincüce Griphook ile konuşmuş, Gringots hakkında plan yapmıştı. Voldemort zihninden geçirirken görmüştü, bir hortkuluk Bellatrix'in kasasında saklıydı. Tabi bu süre zarfında bir de kafasını ölüm yadigarları kurcalıyordu. Harry'ye göre gerçekten de vardı. Yani onun pelerini hiç diğer pelerinlere benzemiyordu değil mi? Aradan yıllar geçse de hiç aşınmıyordu...
"Harry yemek hazır!" Diye bağırdı biri aşağıdan. Harry bu sesi nerede duysa tanırdı. Hermione'nin sesi... kulaktan huzur verici bir etkisi vardı. Hızlı adımlar ile aşağıya indiğinde sofra hazırdı. Sessizlik içinde yenen yemekten sonra Harry, Hermione ve Ron bir köşeye çekildi. Bu sırada Harry'nin dikkatini hep, Hermione'nin kolundaki yazı çekiyordu. Bulanık... 

"Harry sen bizi dinliyor musun?" Diye sordu Hermione.
"Ne - ah evet, ne diyorduk?"
"Plan diyorduk, yarın uygulayabiliriz artık." Dedi Ron.
"Harry nereye?" Diye sordu Hermione. Harry ayağa kalkmıştı. Onları dinlemeden Bill'in yanına gitti. Yeniden Hermione ve Ron'un yanına geldiğinde, plan tamamen hazırdı.
"Harry nereye gittin?" Diye sordu Ron.
"Önemli değil... plan hazır değil mi?" Diye sordu Harry. Ama Hermione Harry'nin sol kolunu sıvamakla meşguldü. Bir süre koluna öylece baktı ve bakışlarını Harry'ye dikti.
"Neden yaptın?" Diye sordu Ron kuşkuyla.
"Bu yükü yalnız taşımasına izin veremezdim." Dedi Harry kendini savunarak. Harry'nin kolunda, aynı Hermione'nin kolundaki gibi bulanık yazıyordu...
"Kim yaptı?" Diye sordu Hermione.
"Kendim yaptım..." diye cevapladı Harry.
"Sen tam bir makyaksın!" Dedi Ron dehşetle. Hermione ise Harry'ye anlaşılması zor bakışlarla bakıyordu.

                                 *

Ginny ortak salonun yeşil koltuğuna kendini bıraktı. Hogwarts'a geri döneli çok olmamıştı ama hala aklı kaçak üçlüdeydi...
"Ah, McGonagall ne kadar ödev verdi!" Diye yakındı Draco. Evet, bugün çok fazla ödevleri vardı.
"Yakınmayı bırakın yapmamıza gerek yok.." dedi Pansy.
"Ne?"
"Ginny, Ginny, Ginny... bizlere profesörler bile fazla karışamaz. Üstelik, ifrit almak kimin umrunda! " dedi Pansy.
"Haklısın Pans! Hadi gidelim.." dedi Draco parşömenleri bir kenara iterek. Üçü ortak salondan çıktı ve koridorlarda yürümeye başladı.
"Ne yapsak acaba?"
"Birilerine karışalım.." diye fikir yürüttü Draco ve Ginny'nin ters bakışlarıyla karşılaştı.
"Hadi ama Ginny... madem herkes bizi kötü biliyor, o zaman biz de tadını çıkartalım..." dedi Pansy. Aslında kafa dağıtmak için birebirdi...

Bu sırada birden karşılarına bir grup öğrenci çıktı. Birden! Başlarında da Neville ve Luna vardı. Bunun tek bir açıklaması olabilirdi. Dumbledore'un Ordusu... Neville'in yüzünde boydan boya bir çizik vardı - Belli ki ceza yemişti profesör Carrow'dan. Semaus ise, o çok daha beter durumdaydı. Ginny içten içe onlarla bu durumda olmak istediğini hissetti. Hepsi az veya çok mutlaka yara almıştı.
"Ooo burada kimler varmış?" Dedi Draco alayla.
"Ne var Malfoy!" Diye bağırdı Neville. Oldukça sinirli  görünüyordu.
"Ooo neyin var Longbottom?" Dedi Pansy.
"Doğru mu?" Diye sordu Neville Ginny'ye doğru.
"Ney doğru mu?" Dedi Ginny.
"Harry'ye işkence ettiğin, Ron'u öldürmeye çalıştığın, Hermione'nin koluna bulanık yazdığın!" Diye patladı Lavender. Ginny dondu kaldı. Dedikodu hızlı yayılıyordu. Ne var ki bunlar doğru değildi... o bunların hiçbirini yapmamıştı.

"Neyden bahsettiğinizi bilmiyorum!" Dedi Ginny dik bir şekilde.
"Malfoy Malikanesi'nde... zar zor kaçmışlar oradan!" Dedi Parvati.
"Doğru, ben yaptım..." dedi Ginny soğuk bir ses tonuyla. Herkes dondu kaldı. Belli ki yine de inanmıyorlardı bunlara. 
"Vay vay vay... burada neler oluyor?" Diye sordu profesör Carrow. Kadın olanıydı...
"Bize karışıyorlar!" Diye atladı Hufflepuff'lı bir kız. Hayatının hatasını yapmıştı, Ginny bunu biliyordu.
"Yaaa, doğru mu bu Draco?"
"Hayır Profesör, onlar bize karıştı.." dedi Draco biraz tereddüt ederek.
"Hem de favori üçlüme...Ginny lütfen dersini verir misin?" Dedi Carrow. Ginny endişe ile kıza baktı ve asasını doğrulttu.
"Cruio..." kız yerde çığlıklar atarken Ginny de yavaş yavaş öldüğünü hissediyordu. Sonunda ceza bittiğinde ve profesör gittiğinde Pansy telaşla konuştu.
"Kız daha küçük! Ne duruyorsunuz? " diye bağırıyordu. Draco çoktan kızı kucağına almış hastane kanadına doğru koşturuyordu.
"İyi olacak Ginny, bunu sen istemedin..." diye fısıldadı Pansy. Dumbledore'un Ordusu onlara şaşkınlıkla bakıyordu. Belli ki bir anlam verememişlerdi.
"Siz ne halt çeviriyorsunuz?" Diye sordu Neville.

Bir Serçenin Gözyaşı Kadar...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin