Diadem

440 30 3
                                    

Harry ve Luna pelerinin altında çoktan Ravenclaw ortak salonuna girmişlerdi. Gecenin başları olduğu için etrafta kimsecikler yoktu. Ortak salonun ortasında büyük bir heykel vardı ve başında da minik taşlarla süslenmiş bir diadem vardı.
"Yani diadem böyle bir şey?" Diye sordu Harry. Luna hülyalı bir şekilde heykele baktı.
"Evet... emin misin bir yerde görmediğine?" Dedi Luna. Harry zihnini oldukça zorladı. Diadem bir yerlerden oldukça tanıdık geliyordu ama nerde gördüğünü hiçbir şekilde çıkaramıyordu. Bu sırada kapıda bazı sesler duyuldu.
"Neden burayı zorluyorsun?" Diye sordu Harry"ye fazlasıyla tanıdık bir ses. McGonagall...
"Potter'ı burada görmüşler!" Diye bağırdı diğeri.
" İyi de Potter'ın burada bir işi olmaz! Potter benim binamda!" Dedi McGonagall. Harry onun sesinde gizli bir  gururun saklandığını duyabiliyordu.

" Bir baksak -"
"Öğrencileri uyandırmaya hakkın yok!" Dedi McGonagall katı bir sesle. Bir süre sonra dışarıda bazı ayak sesleri duyuldu ve McGonagall içeriye girdi. Ortak salona itina ile bakıyordu. Harry yavaş bir şekilde pelerini üzerinden attığında, McGonagall ona şaşkınlıkla baktı.
"Potter burada ne işin var?" Dedi McGonagall sinirle.
"Ben de sizi özledim profesör.." dedi Harry.
"Sırası değil! Neden geldin, büyük bir tehlikedesin!" Dedi McGonagall.
"Burada benim bulmam gereken bir şey var. Onu almadan gidemem.." dedi Harry sıkıntılı bir şekilde.
" Pekala elini çabuk tutsan iyi edersin. Her an buraya gelebilirler.." dedi McGonagall. Harry başını salladı ve hızla ortak salondan çıktı. Koşuyordu ama nereye gittiğini bilmiyordu. Bu sırada karşısına Ron çıktı.
"Ron Hermione nerede?" Diye sordu Harry gözleri hızla etrafı tararken.

"O Pansy ve Ginny'yi bulmaya gitti. Draco hala ortalarda yok.." diye rapor geçti Ron.
" Diademi nerede gördüğümü bilmiyorum, ama daha önce gördüm. Eminim..." dedi Harry. Bu sırada her taraftan çığlıklar ve panik haykırışları duyuluyordu. Çok geçmeden koridor milyonlarca öğrenci tarafından kapatıldı.
"Ne yapıyorsunuz?" Dedi Ron Neville'e.
"Reşit olmayanlar gidiyor, reşitler kalıp savaşıyor!" Dedi Neville ayak üstünde.Bu sırada ana kapılardan bir sürü yoldaşlık üyesi içeriye akın etmişti. Kalabalığın içinden bir grup öğrenci Harry'nin önünde durdu. İlk Dumbledore'un Ordusu...
"Plan nedir?" Dedi Neville. Oldukça kararlı görünüyordu.
"Sağ kaldığınız sürece verebildiğiniz kadar zarar verin!" Dedi Harry. Ron Harry'ye hayretle baktı. İkisi bu kargaşanın içinde arkadaşlarını bulmaya çalışıyordu.
"Bu arada Harry, kupayı yok ettik!" Dedi Ron.

Harry Ron'a sinir olmuş bir şekilde baktı.
"Ne diye ilk geldiğinde söylemedin?"
"Unutmuşum! Sırlar odasına gittik! Seni taklit edip odayı açtım ve basiliks dişleri ile kupayı Hermione yok etti.. " dedi Ron. Harry midesinin katıldığını hissetti. Hermione nerede kalmıştı? Ama şimdi diademe odaklanmak zorundaydı. Onu nerede gördüğünü bir türlü çıkaramıyordu.
"İhtiyaç odası, eeee olabilir mi?... acaba." Diye bir ses geldi arkalarından. Harry bu sese sırıttı ve arkasını döndü. Draco onlara burukça gülümsüyordu. Yanında Pansy ve Ginny de vardı.
"Hermione..." diye fısıldadı Harry. O da onlarla olmalıydı. Hırsla Ron'a döndü. Öyle olacağını söylemişti.
"Hermione nerede?" Diye sordu Ron Harry'nin dillendirilmemiş endişesini farkederek.
"İhtiyaç odasına gidiyor. Biz de size haber vermeye geldik. Hermione geçen sene iksir kitabını saklarken görmüş onu orada.." diye açıkladı Pansy.

"Merlin biriniz bile onunla gitmeyi akıl etmedi yani, öyle mi?" Dedi Harry. Bir yandan da sinirle ihtiyaç odasına doğru gidiyordu. Hermione kapının önünde bekliyordu onları. Yüzünde muazzam bir gülümseme vardı. Harry iki adımda ona ulaştı ve kollarından tutup incelemeye başladı.
"Bir daha... bir daha tek başına gitmek yok!" Dedi Harry. Sesinde bariz bir rahatlama vardı.
"Endişelenme... hem bak bende ne var?" Dedi Hermione ve çantasından diademi çıkardı. Mavi taşlarla süslenmişti.
" Sınır tanımayan bir zeka, en büyük hediyedir insana."
Üzerinde aynen böyle yazıyordu.
"Kim yok edecek?" Diye sordu Hermione basiliks dişlerini çıkarırken. Harry gözlerini üç gence dikti. Draco, Pansy ve Ginny...
"Ginny'ye ne dersin?" Dedi Harry. Ginny birden tekledi.
"Ben - Ben yapamam, Draco yapsın!" Dedi Ginny.

"Hayatta olmaz! Ginny bence en ideal şeçenek!" Dedi Draco. Ginny ise sinirle dirseğini geçirdi. Draco acı içinde inlerken Harry'ye bir gülümseme yerleşti. Asla değişmiyorlardı... Hermione elindeki diademi ve dişi Ginny'ye verdi. Ginny de diademi yere koydu. Ela gözlerinde bir tedirginlik vardı. Dişi kaldırdı ve diademe sapladı. Aynı anda Harry'ye kavurucu bir sancı saplanmıştı. Öyle ki hızla Hermione'nin elini tutmuştu.
"Harry sen iyi misin?"
"Ben iyiyim Hermione, beni dert etme." Dedi Harry ona zorlukla gülümsemeye çalışırken. Yapabildiği tek şey, acıyla yüzünü buruşturmak olmuştu.
"Şimdi ikili gruplara ayrılıyoruz, hepimiz birbirimize yakın bir şekilde savaşacağız. Bu koruma daha fazla dayanmayacak.." dedi Harry. Hogwarts'ın etrafına güçlü bir kalkan yapılmıştı. Ama Voldemort hala elini sürmemişti kalkana.  Sadece bir saat önce gece  yarısına kadar vakit vermişti, Harry Potter'ı teslim etmek için...

"Pekala hepimiz önce büyük salona gidelim." dedi Draco. Elbette ki haklıydı. Şuanda ortada bir savaş yoktu. Altı kişi büyük salondan içeriye girdi. Öğrencilerin çoğu evlerine gönderilmişti. Yoldaşlık üyelerinin yanında savaşmak için gönüllü seherbazlar ve normal büyücüler bulunuyordu. Hepsi tam tekmil hazırlardı. Harry nasıl olduğunu bilmiyordu ama Snape de Carrow kardeşler de şatodan gönderilmişti .. Büyük salonda Draco, Ginny ve Pansy pek de iyi karşılanmasa da herkes gerçeği öğrenmişti. Tabi ki şu anda Ginny ve mrs. Weasley sıkı sıkıya sarılıyordu. Draco da yanlarındaydı. Ginny belli ki ilişkilerini söylemişti. Harry ve Hermione en kenara oturdu.
"Hepsinin bir çağrıya toplanması garip." Dedi Harry.
"Harry her şey güzel olacak değil mi?" Diye sordu Hermione. Harry onun sesinden, ağlamanın eşiğinde olduğunu çıkartabiliyordu. Harrt Hermione'nin elini sıkıca tuttu.
"Birazdan burada kıyamet kopacak biliyorsun değil mi?"
"Sadece umarım içimizden birine bir şey olmaz.. " dedi Hermione. İçten içe dua ediyor gibiydi.

"Kimlerle sınanıcaz bilmiyorum ama sen iyi olmak zorundasın." Dedi Harry.
"Yanımda olmayacak mısın?" Diye sordu Hermione. Sesinde hafif bir incinmişlik vardı. Harry dudağını ısırdı. Özellikle onun için buradalardı.
"Ben her an yanında olamayabilirim.."
"Bak Harry, neyi kastettiğini anlıyorum... Ama şunu bil, eğer gidersen peşinden gelirim. Tek saniye tereddütüm olmaz." Dedi Hermione gözlerini zümrüt gözlere dikerken.
"Ve ben de seni asla affetmem. Eğer ben öyle bir şey yaparsam hoşuna gider mi Hermione?"
"Hayır..." diye fısıldadı Hermione acıyla gözlerini kaçırarak.
"O zaman bir anlaşma yapıyoruz, ikimizden biri giderse eğer diğeri onun yaşayamadığı hayatı yaşayacak.." dedi Harry. Derin bir sessizlik oldu aralarında. Hermione kabul edecek gibi durmuyordu.
"Harry... bak ben...ben sensiz -"
"Peki ben yaşayabilir miyim?" Hermione hayır anlamında başını salladı.
"Tamam kabul... ikimizin yerine..." dedi Hermione hıçkırıklarının arasından ve Harry"ye sıkıca sarıldı. Harry kokusunu iyice içine çekti. Sanki depo etmek ister gibi.

Bu sırada zihninde loş bir ortam canlandı. Oldukça eski bir yapıydı. Karşısında Snape vardı ve bir şeyler söylüyordu.
"Hermione... bağıran barakadalar.." dedi Harry heyecanla.
"Harry oraya gidemeyiz bunu biliyorsun.."
"Ama bir şey konuşuyorlar, eğer dinleyebilirsek -"
"O zaman bizimkiler de geliyor." Dedi Hermione göz yaşlarını tek hamlede silerken. Her zamanki gibi oldukça güçlüydü. Harry de o sırada diğerlerini bulmaya çalışıyordu....


Bir Serçenin Gözyaşı Kadar...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin