Part 3

3.4K 11 0
                                    

BÖLÜM 3

"Kaan" dediğim zaman zihninizde depresif, duygusuz ve hatta ruhsuz olarak tanımlanabilecek bir kişi canlanıyorsa, kesinlikle doğru yoldasınız. Canlanmamalı demek istiyorum lakin diyemem ama şunu da eklemeliyim kimse böyle bir insan olmayı istemez, Kaan da istemedi zaten. O da her insan gibi sadece mutlu olmak isteyen biriydi, diğer insanlardan tek farkı küçüklüğünden beri biraz daha duygu yoksunu olmasıydı.

Fiziki özelliklerinden bahsetme gereği duymuyorum artık nasıl gözüktüğünü zihninizde canlandırabiliyorsunuzdur umarım, eğer canlandıramıyorsanız sıkıntı sizde. Peki, Kaan depresif, duygusuz ve ruhsuz hale nasıl geldi?

Cevap şu, arkasında durduğu çok yanlış kararlar verdi ve bu kararlardan da hiçbir zaman pişmanlık duymadı. Zamanı geri alamadığımız sürece pişman olmanın gereksizliğine inandı.

Sizi, Kaan'ı Kaan yapan süreci başlatan güne götüreceğim. O gün, aslında ilk tanıştıkları gün değildi, duygularının altında ezildiği gündü...

&

Melis, Kaan'ın gözünde gereğinden fazla uzun, tanrı vergisi çok güzel hatları olan, ortalamanın üzerinde güzellikte, esmer tenli inanılmaz gözleri olan denir ya modellik için doğmuş öyle bir arkadaştı. Sadece arkadaş zaten başka ne olabilirdi ki duygusuz bir adam için. 1.70'in üzerindeydi boyu, on santimetreye yakın topuklu giydiğinde, Türk erkeklerinin büyük bir çoğunluğundan uzun hale geliyordu. Zayıflığından kaynaklı bir güzelliği vardı onun. Çok küçük kusurları haricinde onun o kemikli yüzüne uzun uzun bakmaya değerdi. Son görüşmeleri üzerinden uzun bir zaman geçmişti. O zamanlar Kaan İstanbul'a yeni yerleşmiş, ailesinin yanına sık sık gidip gelirdi. Yine ailesinin yanına gidip geldiği bir sırada sokakta dolaşırken Melis'e rast geldi. Sarılıp, öpüştükten sonra herhangi bir şehrin herhangi bir caddesinde vızır vızır arabaların geçtiği sırada sohbete başladılar.

" Melis, naber? "

"İyi canım, sen nasılsın? Nerelerdesin görüşemiyoruz ne zamandır?"

"İstanbul'daydım çok sık gelemiyorum buralara, hazır senide buldum gelmişken oturalım bir yerde konuşuruz."

Yaklaşık bir senedir birbirlerini görmemişlerdi, lise bittikten sonra da ikisi de buradan ayrılmıştı. Bildiğiniz gibi Kaan İstanbul'a yerleşmiş o ise farklı bir şehre gitmişti. Gitmeden önce de çok sık görüştükleri söylenemezdi aslında, ikisinin arasında her zaman mesafeli bir ilişki vardı.

"Oturalım da, benim alışveriş yapmam lazım şimdi."

O sırada bu cümlenin üzerine Kaan'ın yüzünde bir gülümse oluştu çünkü kadınlarla alışveriş yapmayı çok seven bir erkekti o.

Aklından da " iyi oldu bu zaman geçer en azından" diye geçirdi.

"En sevdiğimden, bende geleyim seninle anlarım biraz alışverişten?"

"Gel de sıkılmaz mısın ?"

"Hiç beni tanımıyorsun, hadi gel."

Kaan güzel kadınlarla alışveriş yapmayı çok severdi, giydiğini taşıyabilen kadınlardan her zaman haz almıştı. Normal şartlar altında da tanısın tanımasın insanların giyinişini eleştiren biriydi. Eleştirmek derken küçümsemek gibi algılamayın bunu eğer emek harcanmış bir kombinse ne kadar iyi seçildiğine bakardı. Yoksa bu kadar fakirlik yaşanan bir ülkede işçinin, vatandaşın gündelik kıyafetlerini küçümseyecek kadar düşmemişti hiçbir zaman. Bu onun kişiliğine yakışmazdı.

Yürümeye başlamışlardı kaldırımda, yanlarından küçük çocuklar koşuyordu peşlerinden anneleri gidiyordu. Yere düşmüştü bir çocuk başladı ağlamaya annesinin tokat almasıyla ağlaması daha gürültülü bir hal aldı. Çevrelerinden olup biten bir sürü olaya rağmen İkisi de bakmıyordu çevrelerine. Dümdüz önlerine bakıyorlardı ve ara sıra birbirlerine.

Mutluluk Sektörü - GOOGLE KİTAPLARDA SATIŞTA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin