BÖLÜM 4
Öğlene doğru İstanbul'a varmıştır, her zaman olduğu gibi büyük otogara korkunç bir kaos hakimdir. Bu kaos İstanbul'a yeni geldiği sıralarda onun için çok şaşırtıcı olmuştur, ailesinin yanına gidip geldiği süre boyunca bu kaos yerini önce gizeme sonra meraka sonra ise sıradanlığa bırakmıştır. Bu keşmekeşi hiç mi hiç umursamadan, doğruca metroya doğru ilerler. Son derece sıradan bir metro yolculuğundan sonra metrobüse varır ve yolun kalanına onla devam eder. Otogara vardıktan tam bir saat sonra evinin kapısının önündedir. Eve girdiğinde, evde kimsenin olmadığını görür ki bu da sıradan bir durumdur.
Odasının önüne geldiğinde kapıyı aralar ama içeri giremez. Uzun uzun içeriye bakar sırtındaki ağır çanta ile.
" Bir şeyler eksik." diye geçirir içinden "Bir şeyler eksik."
Odaya girebildiğinde senelerdir fark etmediği bir şeyi fark eder. Bu oda onun odası değildir. Bomboş duvarlar, duvarın dibinde üzerinde gereksiz eşyalar bulunan bir masa, masanın kenarında ki puf koltuk, eski bir dolap, dolap kadar eski bir yatak ve odanın birçok yerine dağılmış hiç okumadığı ama ona huzur verdikleri için orada bulunan kitaplar. Kapıyı arkasından yavaşça kapattıktan sonra sırt çantasını yatağının üzerine atar. Çantanın yan tarafına sırt üstü salar kendini boş boş tavana bakar dakikalarca bir süre sonra kendi kendine konuşmaya başlar.
" Duvarları mı boyasam lan! Kim uğraşacak salla onu, yemek yapayım o zaman."
Gözlerini tavandan hiç almadan konuşmuştur bir an duraksar,
" Ne diyorum amına koyayım ya."
Yatağından doğrulur, perdeler çarpar gözüne. Perdelerin yanına gider içinden söylene söylene. Perdeler eve çıktığı zaman bir arkadaşından aldığı belki de yirmi yıllık perdelerdir, çiçekler, yapraklar, sarmaşık uzanır boydan boya. Uzun lafın kısası bu perdeler tam yaşlı işidir.
O perdeleri bir hışımla hızlıca çeker parça parça çıkarır kornişlerinden. Çok zevk almıştır aslında o perdeleri alaşağı etmekten. Odanın içine ışık hücum eder birden, sanki güneş odanın içine dolmuştur.
Nefes alışı derinleşir Kaan'ın, bir rahatlama gelmiştir. Daha sonra camını açar İstanbul'un pis havası odasını doldursun diye. Tekrar yatağının yanına gider çantasındaki eşyaları boşaltır çok bir şey yoktur zaten bir pantolon birkaç parça t shirt, şarj aleti falan. Bunları yerlerine koyup çantayı odanın bir kenarına atar. Uzanmaz bu sefer yatağa, bir kenarına oturur. Ne yapsam ne yapsam diye düşünürken aklına Murat gelir, Murat onun yakın arkadaşı diye nitelendirebileceği tek insandır. Şehre yeni geldiği sırada onunla şans eseri tanışmıştır. Onunla nasıl tanıştıkları hikayemizde önemli bir nokta olmadığı için hemen geçiyorum.
Telefonunu çıkarıp hemen onu arar. Yeni çalmaya başlamıştır ki Murat açar hemen telefonu. Hemen hemen tüm Türkler gibi Murat da telefonu elinden düşürmüyordur.
"Naber lan."
"İyidir ya, yatıyorum, hayırdır döndün mü İstanbul'a?"
"Döndüm döndüm. Eve gireli daha yarım saat olmadı, oturamıyorum evde işin var mı?"
"Yok kardeşim ne işim olacak."
"Ben çıkıyorum o zaman 5 dakikaya, sizin bakkalın oraya çık. Geçeriz oradan bir yerlere."
"Tamamdır, hazırlanıp iniyorum hemen."
"Hadi görüşürüz."
Telefonu kapar yatağın üstüne atar, üstündeki t shirt ü çıkarır, deodorant sıkar, başka bir t shirt giyer, eline telefonu alıp tekrar uzanır yatağa. İki de bir, saate bakarak uzanmaya devam eder. Beş dakika sonra kalkar odasından çıkar, kapının yanında ayakkabılarını giyer, kapıdan çıkar bu eski apartmanın duvarlarına elini sürerek en alt kata iner. Nesnelerin enerjisine inanır her ne kadar seslerini duyamasa da hissedebiliyordur. Kapıyı açtığı sırada orta yaşlarda bir kadınla karşılaşır. Aniden yüz yüze geldikleri için kadın biraz korkmuştur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutluluk Sektörü - GOOGLE KİTAPLARDA SATIŞTA!
RomancePsikolojik altyapı üzerine düzenlenmiş bir kitap. Yeri geldiğinde toplum yergisi yeri geldiğinde aşk bazen yalanlar. Ülkemizdeki seks işçiliğinin gerçekleri ile harmanlanmış edebi bir eser. Kısacası gerçek bir jigolo öyküsü.