İKİ (KATİL KİMMİŞ)

547 243 169
                                    


BÖLÜM İKİ



Soğuk rüzgar terleyen bedenime kuvvetli etkisini gösteriyorken yağmur da başlamıştı. Ben deli gibi sağıma soluma bakıyorken Erkan telefonu benden ses gelmeyince kapatmış ama çok geçmeden telefonum titremeye başlamıştı ekranda gördüğüm yazıyla birden ağlamaya başladım.

Kocam

Telefonu açarak Murat'a her şeyi anlatabilirdim ve ben telefonu açtım ama Murat'a hiçbir şey anlatmadım.

O gün neden öyle yaptım bilmiyorum sanırım anın şokuyla ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ve telefonu açtığımda ağladığımı da unutmuştum, Murat benim ağladığımı fark ettiğinde "Öznur n'oluyor" demişti korkarak. Sesinde ki o endişeyi duyunca kendimi güvende hissettim sanki gel desem hemen şu an yanımda olacakmış gibi.

Telefonu kulağımdan uzaklaştırdım ve derin bir nefes alarak gökyüzüne baktım, kendimi toparladım. Telefonu tekrar kulağıma götürdüm ve gülerek sanki hiçbir şey olmamış gibi cevap verdim. "Bugün yeni bir dava verdiler, bir cinayet. Ölen kıza üzüldüm aşkım, bir şey yok" sesim beni bile şaşırtacak derecede normal çıkmıştı.

"Bir şey oldu sandım Öznur, tamam ağlama"

Murat benim ağlamama kıyamazdı ve şu an onun da kötü olduğuna emindim. Güldüm ve "tamam tamam iyiyim" dedim. Ama sorun şu ki Murat'la telefonda konuşurken hâlâ etrafıma bakmaya devam ediyordum, yağmur hızını arttırırken insanlarda azalmaya başlamıştı. Korku yine yüzeye çıkarken sokağın başında ki kafeye doğru yürümeye başladım.

Konuyu kapatarak Murat' a gününün nasıl geçtiğini sordum. Anlatırken aklının hâlâ bende olduğu da belliydi sonra beni sordu ama davayı sormaktan çekinmişti tekrar kötü olacağımı düşünerek ama beni kötü yapan o dava değildi...

"Ben de bu gece annemlere geçerim" dedim gayet normal bir şekilde karşıladı. Tam da istediğim gibi hiçbir gariplik hissetmemişti.

Yarım saat boyunca kafede oturarak kocamla telefonda konuştuğumda sanki hiçbir şey olmamış gibi huzurluydum. Onun sesinde, gülüşünde huzur buluyordum. Ne kadar uzakta olsa da sesini duyunca bana yetiyordu ama işte telefonu kapattığımızda boşluğa düşmüş gibiydim. Ben 3.çayımı sipariş verirken yine o not aklıma geldi. Duştan çıktığımda o kahvenin sıcak olmasını aklımdan silemiyordum. Görüntüler başa sarıyordu. Ben duştayken evdeydi, bunu düşündükçe ağlama isteğimi bastırmak çok zordu fakat her zaman ki soğukkanlılığımı bugün de korumayı başardım. Duştayken beni kapı deliğinden izlemiş bile olabilirdi aklıma en kötü düşünceleri getiriyordum. Bugün o şemsiyenin yerini değiştirende o muydu? Peki flashbelleği arabamdan alarak ofiste ki masamın üzerine koyan da mı? Arabama, ofisime kadar girmiş miydi? Nasıl, nasıl, nasıl, nasıl olur da böyle bir şey olabilirdi. Biri bana şaka mı yapıyordu, ya da gerçek miydi, kimdi, neden böyle bir durumun içindeydim, benden ne istiyordu?

--

"Öznur, istersen sonra devam edebiliriz"

İyi olurdu çünkü her anlattığımda her hatırladığımda aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyor gibiydim.

"Tamam, teşekkür ederim." Ayaklandım odadan çıkmadan önce son kez psikoloğuma baktım ve gülümsedim.

Telefonumu arka cebimden çıkarırdım, 2 cevapsız arama.

Can

Rehbere girdim ve Can'ı aramaya başladım. Merdivenlerden inerken telefonu açmıştı.

"Efendim, aramışsın"

"Evde göremedim uyandığımda merak ettim" her ne kadar bana o olayı hatırlatmak istememeye çalışsa da merak etmesi bile beni kötü hissettiriyordu.

"Bir şey yok Can, geliyorum şimdi"

"Tamam, dikkat et"

Telefonu kapattım. Binadan çıktım, karşıya geçtim ve sahildeki banklardan birine oturdum. Denize karşı uzun uzun baktım tüm olanları unutmaya çalışırcasına, sanki şu an her şeyi denize anlatsam deniz alacak onları ve dalgasına karıştırıp olanları bana unutturacakmış gibi.

Bir mesaj geldi telefonuma, tedirgince mesajı açtım sanki o bana mesaj atmış gibi hissettim. Ama o olamazdı, yakalanmıştı. Mesaj da zaten ondan değildi.

'29 Ocak Salı günü saat 13.00 da randevunuz vardır. -Psikolog Nevra Demir'

Yani yarın tekrardan randevum vardı ve buna istemsizce sevindim çünkü birilerine olan biteni anlatınca sanki her şey geçecekmiş gibi hissediyordum.

O gün yaklaşık 3 saat sahilde kendimi yeniledim. Nefes aldım, verdim, koştum, yürüdüm, uzun uzun denize baktım...

Dönüş yolunda yürüyerek kalabalık yollardan gitmeyi tercih ettim. 4 gün geçmişti ama bırak 4 günü 4 hafta geçse bile böyle diken üstünde duracağımdan emindim.

Eve geldiğimde yine odama kapandım ve kafamı dağıtmak için bir kaç dava dosyasını inceledim. Kafamı dağıtmaya yarar değil zarar sağlarken dosyaları bıraktım ve komedi filmi açtım.

Gece yine uyudum, uyandım tekrar uyudum tekrar uyandım. Tam uykuya dalacakken biri sanki boğazımı sıkıyor gibi hissediyor ve yerimden sıçrayarak uyanıyordum. Bu böyle sabaha kadar devam ettiğinde daha fazla uzatmayarak yataktan kalktım ve kahvaltıyı hazırlamaya başladım.

Can uyuduğu için fazla ses yapmamaya özen gösterdim, saat ondu.

Kahvaltıyı hazırlayıp Can'ı uyandırdım ve kahvaltı masasına oturduk. Beni sormasını istemeyerek direkt ben konuşmaya başladım ve onu sordum.

"Bak patates kızarttım hadi yine iyisin" dedim gülerek. Benim gülüşüme istemsizce o da güldü.

"Kahvaltıdan sonra sinemaya mı gitsek, istediğim film çıkmış" aslında filmi bahane ediyordu amacı benim kafamı dağıtmaktı.

"Nevra hanımla görüşmem var belki akşam gideriz olur mu?"

"Tamam, ben biletleri alınca sana seansı yazarım"

Güldüm ve kahvaltıma devam ettim.

Kahvaltı masasını topladıktan sonra Can'la birlikte evden çıktık. O da benim gibi işten izin almıştı. Beni yalnız bırakmak istemiyordu. Ama bir yandan da benim yanımda dolanmak istemiyordu benim kızdığımı bildiği için ve bunları tek başına atlatmak gerektiğini de biliyordu. Her daim yanımda olsaydı hep yanımda isterdim ve o zaman da özgüvenim yerinde olmazdı bu yüzden sokağın sonunda yollarımız ayrıldı. O biraz gezmeye sahile inerken ben de psikoloğumun olduğu binaya ilerledim. Tam vaktinde gelmiştim o yüzden hiç beklememe gerek kalmadan içeri girdim. Nevra hanım kahvesini yudumlarken beni görünce sıcak bir gülümseme yolladı. "Hoş geldin Öznur geç otur" dünün aksine bugün daha sıcaktı ve bu benim daha iyi hissetmemi sağlamak içindi aptal değildim bunu anlamıştım.

Birkaç dakika normal bir şekilde konuşurken en sonunda başlamıştık işte.

"Evet Öznur kaldığımız yerden devam edelim kendini daha iyi hissediyorsan"

"Aslında size anlatırken sanırım daha iyi oluyorum, teşekkür ederim"

"Bu meseleyi birlikte atlatacağımızdan hiç kuşkun olmasın, sen sakin ve mutlu kalmaya çalış. Her şey geçecek"

Evet iyi olsun kötü olsun bu hayatta her şey geçiyordu.

Dün kaldığım yerden anlatmaya başladım...

'2 ay önce'

Kafeden çıkmadan önce Can'ı aramıştım gelip beni alması için çünkü bu halde kendi arabamı kullanamaya cesaretim yoktu. Mavi nefesin arabamda ki flasbelleği ofisimde koymasından belliydi arabama da bindiği ama tabi Can'a böyle söylemedim. Önce beni uğraştırma abla dese de sonra dışarıda olduğunu on beş dakika içinde geleceğini söyledi.

Ve kardeşim her zaman ki gibi dediği sürede gelmemişti, yarım saat sonra geldiğini belirten mesaj attığında kafeden çıktım ve ileride ki arabasına doğru hızlıca yürüdüm. Bir şey fark etmesin diye gülerek arabasına bindiğimde "yine dışarıdasın bakıyorum" dedim.

"Abla başlama yine ya takılıyoruz işte napayım evde" yine lafı bitmiyordu. Kim bilir hangi kızla görüşmesini kesip onu buraya çağırmıştım.

Mavi nefes olayını unutarak Can'a takıldım "tamam tamam kızdırmayalım kızı beni eve bırakıp geri dön"

"Ablaaa" dedi sinirlenerek güldüm ve ellerimi kaldırarak "tamam tamam bir şey demiyorum" dedim.

Eve geldiğimizde anneme de hiçbir şey çaktırmamayı diledim. Anne bu, gözlerden, dillerden anlardı.

Can beni eve bırakıp tekrar geri dönmüştü bense hiçbir şey takmamaya çalışarak annemle o akşam televizyon izlemiştim. Annem bir süre sonra yatmaya geçtiğinde saat gece yarısına geliyordu, Can hâlâ gelmemişti. Odada tek kaldığımda korkamaya başlayarak ışığı açtım ve televizyon izlemeye devam ettim.

O gece uyku tutmadı, Can sabah 6'da eve geldiğinde "3 bardak kahve içtim Can, son durum bu" diyerek televizyonda ki filmi gösterdim. Sabaha kadar iki film bitirmiştim bu üçüncüsüydü.

"Merak etme ben senin yerine de uyurum abla" derken hafiften morarmış gözlerini ovuşturdu ve direkt yatmaya geçti. Ben yine odada yalnız başıma kaldığımda hava yavaştan aydınlanmaya başladığı için korku yerini uykuya bıraktım.

Sahil kenarında koşarken etrafı aydınlatan tek şey yıldızlardı, sokak lambaları yanmıyordu. Nefes nefese koşmaya devam ederken her saniye başımı çevirip arkama bakıyordum, arkamdan koşuyordu. Hızımı daha da şiddetlendirirken hızlanmakta olan yağmura gök gürültüsü de eklendi. Nereye koştuğumu bilmeyerek sadece koşuyordum, etraftakilerden 'yardım edin, lütfen yardım edin' diye yardım isterken kimse durup da yardım etmiyordu deli gibi koşmaya devam ederken beni durduran şey omzuma dokunan el oldu. "Teşekkür ederim" derken nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum yavaşça kafamı çevirirken bana yardım eden bir el uzatıldığını sanmıştım ancak bana "yakaladım" demesiyle asla ondan kaçamayacağımı anladım...

Omzumu elinden çekerken birden kendimi boşluğa düşüp sert bir yere çarparmış gibi hissettim ve evet öyle de oldu. Koltuktan yere boylu boyunca serilmiştim.

Gördüğüm rüyayı boş vererek ani bir şekilde ayağa kalkıp hemen saate baktım. Geç kalmadığıma sevinirken çoktan gördüğüm rüyayı unutmuştum bile, unutmalıydım eğer unutmasaydım yaşayamazdım.

Bir saat sonra savcılık bürosuna geldiğimde Mehmet abi ve Tonguç çoktan gelmişti. Onlara günaydın diyerek yerime geçtim ve dün ki dava dosyasıyla ilgilenmeye başladım.

İçeri Pelin girdiğinde bana bakarak "ah canım gece burada mı kaldın" demişti. Sanırım göz altı torbalarımı kapatmadığımdan her şey ortadaydı. "Hayır" dedim gülümseyerek "gece pek uyuyamadım o yüzden"

"Şu dava yüzünden mi"

Aslında hayır Pelin dava yüzünden değil ama sana burada takipçim olduğunu söylersem olaylar nereye gelir bilmiyorum. "Evet" ben bunu söylediğimde Erkan'da içeri girmişti, onu görünce dün geceyi hatırladım. Umarım bana dün gece ne olduğunu sorarak zor durumda bırakmazdı. "Günaydın" dedi ve yerine geçti. Erkan bizim her zaman ki Erkan'dı ve gün içinde hep böyle devam ederek bana dün gece onu neden Mavi Nefes kitabı için aradığımı sormasın diye dua edip dava dosyamla ilgilenmeye devam ettim.

Bugün öğlene kadar İrem ve Kadir hakkında bilgisayardan biraz araştırma yapacak sonrasında ise Ceylan Aslan'ın fakültesine giderek orada en yakın arkadaşlarıyla konuşacaktım. Yarına ise liseden beri yakın arkadaşı olan kişiyle görüşüp oradan da ailesinin evini ziyaret etmeyi planlamıştım. Aslında bir yandan cenaze evine hemen gitmek istemesem de diğer yanım bir şeyler öğrenebileceğimi söylüyor ve beni tetikliyordu.

Ben öğlene kadar büroda dururken Erkan, Pelin ve Mehmet abi davaları için dışarıdaydı bu yüzden Tonguç'la beyin fırtınası yaptık.

"Sen ne düşünüyorsun Tonguç"

"Yorum yok" derken ellerini kaldırmış aynı anda sandalyesinden de kalkmıştı. Mutfağa doğru giderken "kahve yapıyorum ister misin" diyordu. Bense başımla onaylayarak "iyi olur" dedim. Bu davayla ilgili kafamı kurcalayan şeyler vardı. Ceylan Kadir'le ayrıldıktan 3 hafta sonra evinde kafasına darbe alarak öldürülüyordu, ilk bulan kişi eski sevgilisi Kadir oluyordu. Tamam her zaman katil olay mahalline dönecek diye bir şey yok ama şu an için katil Kadir'miş gibi gelmiyor desem yalandı. Ben bunları düşünürken Tonguç "biraz şu sosyal medya hesaplarına bakalım, gençler sosyal medyayı çok kullanıyor belki bir şey buluruz" demişti elinde iki bardak kahveyle gelerek.

Yanıma sandalyesini çekti önce Ceylan'ın hesaplarında dolaştık. Garipsenecek bir şey çıkmadı. Tonguç'la bir saat boyunca takipçilerine baktık fakat katil olacak kapasitede kimseyi göremeyince sekmeyi kapattık. Kadir Ceylan'ı takip etmiyordu, ee yani eski sevgilisini takip etse herhalde garip olan bu olurdu. Ceylan'a baktım o da takip etmiyordu ancak İrem ismini görünce birden durdum ve profiline girdim. "İrem, Ceylan'ın arkadaşı" dedim yanımda duran Tonguç'a. Biliyorum anlamında kafasını sallarken ben İrem'in profilini incelemeye başlamıştım bile. Fotoğraf paylaşmayı seviyor gibi gözüküyordu 200 küsur fotoğrafı varken bunun en az 30 tanesi Ceylan'laydı. Birlikte olan fotoğraflarına bakarken benim bile içim cız etmişti, çok yakın arkadaşlardı ve birden biri diğerini kaybedince nasıl bir acı yaşamıştır tahmin bile edemiyordum.

Son olarak İrem'in de profilinde garip bir şey bulamayınca Kadir'i aradım ancak sosyal medyada bir hesabını bulamamıştık. Ya kullanmayı sevmiyordu ya da Ceylan'ın ölümünden sonra çok fazla soruya maruz kalacağından kapatmıştı.

Öğle yemeğinden sonra Ceylan'ın üç arkadaşıyla görüşmek için yarım saatlik uzakta ki üniversitenin Edebiyat Bilimleri Fakültesine gittim. Geldiğimde Ece'yi Mısra'yı ve Ertunç'u arayarak fakültenin karşısında ki kafede beklediğimi söyledim. Ece, Ceylan'la aynı dönem öğrencisi ikisi de ikinci öğretim. Mısra ve Ertunç ise sabahçı ancak Ece ve Mısra eski dost olduklarından Ertunç'la da tanışıyor. Dolayısıyla Ceylan'da. Bu yüzden hepsinin birbiriyle bağlantısı var.

Kafeye ilk varan Ertunç oldu bu sabah sosyal medyada araştırdığım için tanır tanımaz buradayım dercesine elimi kaldırdım. Beni fark edince yanıma geldi "savcı Öznur?" dedi teyit etmek istercesine başımla onayladım ve oturması için karşımda ki sandalyeyi gösterdim. Oturduğunda Mısra ve Ece'yi sormama gerek kalmadan "onlarda yoldalar beş dakikaya burada olurlar" dedi. Bu sırada garsona iki sade kahve bir limonata siparişi vermişti. "Siz?" dedi bana dönüp sorarcasına Ertunç. Garsona döndüm ve "ben de orta kahve alayım" dedim. Garson yanımızdan uzaklaştığında Ertunç açıklama yapıyordu. "Kahveler anca gelir o yüzden Mısra'yla Ece yerine de söyledim"

"Kahve içeceklerini nerden biliyorsun ki" derken sorgulamaktan çok sıcakkanlı bir şekilde sormuştum. Gülümserken "biz çok yakınız" demişti. Gülümsemesi solarken aklına Ceylan geldiğine emindim hazır konu açılmışken "Ceylan'la da böyle yakın mıydınız mesela o da sade kahve mi içerdi" derken şakaya vurmaya çalışıyordum. Acıları çok tazeydi ve soğukkanlı davranmak istememiştim. Gülümsemesi tekrar yerine gelirken "hayır Ceylan her seferinde farklı şeyleri severdi, hep zevkleri değişirdi hiçbir zaman onu anlayamadım. Değişik ama deli dolu bir kız... dı"

Duraksadı bende bir şey sormadan devam etmesine izin verdim. "Mısra'yla aynı sınıftayız, Mısra'yla Ece kuzen olduğu için Ece'yi tanıdım ilk daha sonrasında da Ceylan'ı. Birden kanım ısındı hani derler ya saf, samimi diye aynı öyleydi. İnsanın Ceylan'ı sevmemesi için hiçbir sebep yok, herkesle iyi anlaşırdı, iyi kalpliydi."

"Peki Kadir? Kadir'le neden ayrıldılar biliyor musun?"

"Elbette. Yakın olduğumuz için her şeyimizi bilirdik ama bu konuyu Ece'nin daha iyi bileceğini düşünüyorum. Benim bildiğim kadarıyla Ceylan ayrıldı ama tabii dediğim gibi tam olarak bilmiyorum neden ayrıldığını."

Evet Kadir'in söylediği gibi Ceylan ayrılmıştı peki neden İrem dün bize Kadir'in ayrıldığını söylemişti. İrem ‘mi yalan atıyordu yoksa Kadir'le Ertunç ‘mu?

Ertunç bir ara ayağa kalktığında karşıdan gelen iki kızı fark ettim, el işareti yapıp buraya gelmelerini ifade etmişti. Gelenler Ece ve Mısra'ydı. Ece fotoğraflarda gördüğüme nazaran daha zayıf ve minyon tipli, sarışın bir kızdı. Mısra ise Ece'nin tam tersi yapılı ve esmerdi. Masamıza geldiklerinde aynı anda garson da geldi, tam isabet.

Ece "merhaba" derken elini uzatmıştı. Elini sıkarken aynı hareketi Mısra'da yaptı. Ece yanıma, Mısra'da Ertunç'un yanına oturdu. Eminim şu an bu masada benim yerime olması gereken kişi Ceylan'dı.
Hazır üç kişiyi bulmuşken çok bilgi edineceğimi düşünüyordum.

İçeceklerimizi içerken İrem'i sormak geldi aklıma ve sordum.

"Evet tanıyoruz" dediler hep bir ağızdan. İrem hakkında bilgi almalıydım. Dışarıdan göründüğü gibi saf mıydı yoksa içi farklı bir kız mı?

"Ceylan'ın en yakın arkadaşıymış diye duydum. Dün gittiğimde fazla konuşamadık kız perişan haldeydi. Bu yüzden dün ona soramadıklarımı size soracağım gençler ama öncelikle İrem'i sormak istiyorum. Nasıl birisi?"

Ece sandalyesini öne doğru çekti ve konuşmaya başladı. "Ceylan bizi tanıştırmıştı hatta bir kaç kez üçümüz takıldık. İyi bir kız bence."

"Hiç gözüne garip gelen bir şey olmadı mı İrem'le ilgili" başını sağa sola oynatarak hayır mesajını verdi.

"Peki siz" diyordum Ertunç'la Mısra'ya bakarken. Mısra "ben resmen tanımıyorum ama birkaç kez Ceylan'dan duymuştum" derken Ertunç’ta aynı şekilde onu onayladı.

Peki İrem'den bir şey çıkmayacak anlaşıldı, gelelim Kadir'e.

"Ertunç'a Kadir'i sordum ama size de sorayım kızlar o nasıl birisi, Ceylan'la neden ayrıldılar biliyor musunuz?"

Mısra "aslında ben Kadir'i tanıyorum, yani tanıyorum demem Ceylan'la çıkmadan önce aynı ortamlarda bulunmuştuk o zamanlar serseriydi. Ceylan'la çıktıktan sonra çok değişti, kendine çeki düzen verdi. Ben ilişkilerini çok seviyordum aralarında da bir problem yoktu gibi gözüküyordu doğrusu"

"Serseriydi?" derken merakla Mısra'ya yoğunlaştım

"Yani nasıl desem... her akşam farklı mekanlardaydı, kızlar peşinde tabii. Bana Kadir bir kız için değişecek deseler asla inanmazdım herhalde"

"O seni tanıyor muydu o zamanlar?"

"Yok hayır. O çok popüler birisiydi. O zamanlarda zaten lise zamanları, herkes bir değişik."

"Aynı lisede miydiniz" derken Ece konuşmaya başlıyor bu sefer. "Yok hayır biz Mısra'yla aynı lisedeydik, Kadir başka okuldandı."

"Peki sen tanıyor muydun" derken bu sefer de Ertunç atladı lafa. "Ece'nin gözü derslerden başka bir şey görmez" demişti. Ece de onaylarcasına önce kafasını salladı sonrasında "lisede kendimi hep sınava odaklamıştım pek ortamlarda bulunmazdım" diyerek açıklamasını da yapıyordu.

"Peki Ceylan? O daha çok ders çalışan taraf mıydı yoksa ortamlarda takılan mı?" Eğer ortamlarda takılansa gittiği yerlere de bakarak bilgi edinebilirdim.

"Geçen yıl hazırlıkta hiç alttan dersi yoktu, bu yılda gayet iyi yürütüyordu dersleri, hatta o gün..." Ertunç duraksarken limonatasından içti ve devam etti "o gün hep birlikte Ceylanlarda ders çalışacaktık, malum vize haftası. Önce ben geçecektim Mısra ve Ece çarşıda birlikte sonradan geleceklerdi. Zaten o gün gittiğimde evin önünde polis arabalarını görmemle irkildim, beni içeri almadılar. Ne olduğunu sorduğumda ise bir genç kızın evinde ölü bulunduğu söylediler işte o an apartmandan çıkan Kadir'i görünce 'o mu, Ceylan mı, söylesene ölen Ceylan mı' diye Kadir'e bağırmıştım. Kadir gibi bende şoka uğramıştım"

Vay be diye geçirdim içimden. Ceylan'ı ilk bulan Kadir ama o sırada Ceylan'lara giden Ertunç. Gerçekten katilin olay yerine dönmesi her cinayette doğruysa şimdi elimde iki seçenek vardı. Kadir mi? Ertunç mu?

--

"Sonra, katil kimmiş?" Psikoloğumun ilgisini sanki benim hikayemden çok ölen Ceylan'ın hikayesi çekmişti.

"Her şeyi yavaş yavaş anlatmalıyım ki bütün içimdekiler dökebileyim" dedim gülümserken. Ayağa kalkıp montumu giydiğimde "bir sonra ki buluşmamızda görüşmek üzere" dedim.

Nevra hanım da aynı şekilde ayağa kalktığında yanıma geldi ve birden sarıldı. İlk birkaç saniye tepkisiz kaldım ancak sonra bende sarılarak "teşekkür ederim" dedim.

Benden ayrıldığında tebessümle "atlatacağız," diyordu.

Bende gülümsedim, gerçekten Nevra hanımla birlikte atlatabilecek miydik.

Odadan çıkarken "devamını merak ediyorum bekletme fazla" demişti.


Ve bölüm sonundasınız sevgili okuyucularım... Umarım beğeniyorsunuzdur, iyi gidiyordur hikaye. Önerileriniz var mı merak ediyorum açıkçası. Bu satır arasına yaptığım hataları ve önerilerinizi yazabilir misiniz?
Teşekkürlerr:))

Not: Sol alt köşede bir buton var yıldız şeklinde lütfen basınız sndjjsks



30.01.2020



Mavi NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin