ON BİR (DUVARDA Kİ YAZI)

293 137 62
                                    

Kapı ardına kadar açıkken neden hapishanede kalırsın?
Belki kapının açık olduğunu görmediğinden, belki o kapıdan çıkmaya korktuğundan. Belki de...

Ölmüş olsam kendimi bu kadar canlı hissetmezdim değil mi? Geçmişimi gösteren upuzun bir uykudayım. Rüyalarım: çok, çok güzeller. Uyandığımda hâlâ mavi nefes diye bir bela var olacaksa hiç uyanmasam bu rüyalara devam etsem olur mu...

8 YIL ÖNCE

Hayatımın en güzel zamanlarında olduğumu bilseydim eğer biraz daha tadını çıkarırdım bu anların. Biraz daha dersleri asardım, biraz daha arkadaş ortamlarına girerdim, biraz daha çimenlerin üzerinde çıplak ayakla yürürdüm, biraz daha Ankara'nın tadını çıkarırdım, biraz daha aşık olurdum. Aynı kişiye, defalarca.

Hayatınızın aşkıyla nerede tanıştınız?
Belki bir lunaparkta, partide, konserde, okulda, bahçede, sahilde, sosyal medyada, dershanede... Evet benzer şeyler aslında ama kim benim gibi iki gün sonra ki sınavı için kütüphanede sabahlarken karşılaştı hayatının aşkıyla?

"Öznur boş yer yok boşuna gelme, yurda mı dönsek?"

Dila'yla telefonda konuşuyorduk. O çoktan kütüphaneye varmıştı bile.

"Saçmalama Dila ya, o kadar çıktık geldik."

"Doğru valla hem zaten ben yurttan izin aldım bu gece için geri dönemem."

"Dönsek döneriz aslında da... Hiç mi boş yer yok, kapının önündeyim giriyorum kütüphaneye."

Evet benim yurdum kütüphaneye on beş dakika uzaklıkta, Dila'nın yurdu kırk dakika uzaklıkta olsa bile benden önce varmıştı.

"Girme boşuna iniyorum ben."

"Tamamm," dedikten sonra kütüphaneden çıkan Dila'yı görerek onun da beni görmesi için elimi kaldırıyorum.

Bırak kütüphanenin içini bahçe bile çok dolu. Hey, Ocak ayındayız kendinize gelin.

"Naber," derken Dila'ya sarılıyorum.

"İyi, sen?"

"Kötü. Boşuna mı çıktım ben yurttan ya, hiç mi yer yok."

"Biraz takılalım bence 1-2 saat sonra gelip tekrar bakarız."

Saat akşam 8, bu gece kütüphanede sabahlamak gibi bir hayalimiz var.

Yaklaşık iki saat kadar kütüphanenin yakınlarında ki bir kafede ders çalışıyoruz. Biz tam konsantre olmuşken kafenin kapanma saati geliyor ve yine kütüphaneye geri dönüyoruz. Boş yer bulma ümidiyle bütün katları geziyoruz. Vize ve final zamanı dört katlı kütüphanede bile boş yer bulmanız büyük şans.

Son kata çıktığımızda Dila homurdanmaya başlıyor "of şunlara bak 3 kişiler 8 kişilik masaya oturmuşlar resmen"

"Belki arkadaşları gelecektir."

"Dur ben gidip sorucam."

"Yok artık, o masaya mı oturucaz."

"Ne var elimiz boş yurda dönmekten iyidir."

Gittiği masaya bakıyorum, 3 genç erkek oturuyor. Ah Dila, hangisinden görür görmez hoşlandın acaba.

Dila'yı ve 3 genci izliyorum. Dila bir şeyler anlatıp beni gösterince hepsi bana dönüyor. Gözlerimi kaçırıyorum. Aralarından birinin 'tamam' dediğini dudaklarından okuyorum.
Dila gel anlamında elini sallıyor. Karşılıklı dörder sandalye koyulmuş büyük bir masanın en köşesine geçiyorum. Dila'da tam karşıma. Yanımda ki boş sandalyeye sırt çantamı koyarak oturuyorum. Çantamın olduğu sandalyenin yanında ki iki sandalye de oturuyorlar, diğeri de tam karşılarında.

Ah, keşke Dila'nın yerine otursaydım en azından en yakında ki genç ile aramda iki boş sandalye olurdu ve rahatla çalışırdım. Tanımadığım birisi yakınımdayken ders çalışmak çok zor oluyor.

"Dila 0.5 ucun var mı bir tane kalmış bende" diye fısıldıyorum.
Dila kafasını iki yana sallıyor. Ben ne kadar fısıldamış olsam da yanımda ki genç beni duymuş olmalı ki çantasında bir şey arıyor ve bana uç kutusunu uzatıyor.

Teşekkür ederek uç kutusunu alıp içinden bir tane uç alarak geri veriyorum.

"Lazım olduğunda buradan alabilirsin," diyerek uç kutusunu masada benim de erişebileceğim ikimizin arasında bir yere koyuyor.
Sadece gülümseyerek başımı sallıyorum ve önüme dönüyorum.
Hoş çocuk.

~~

Saat gece on ikiye geliyor, iki saattir sandalyeden kalkmaksızın kütüphanede ders çalışıyoruz. Vize ve final haftaları için kütüphanenin yanında ki yemekhanede gece 12-1 arası yemek dağıtılıyor.

"Hadi Dila kal, yemekhaneye gidelim."

"O-ha saat kaç olmuş, bir oksijen alalım hadi."

Üzerime sadece kalın şalımı atarak Dila'yla kütüphaneden çıkıyoruz. Karşıda ki yemekhaneye doğru yürürken kabanımı giymediğim için kendime lanet okuyorum. Ocak ayındayız saat gecenin on ikisi ben kendime nasıl güvenerek sadece şalımı attım omzuma acaba.

Yemekhanede yer bulmak kütüphanede yer bulmak kadar zor. En uzakta köşede bir yerde boş bir masa görerek Dila'yla aynı anda koşmaya başlıyoruz.

Altı kişilik bir masa ben hemen cam kenarında ki sandalyeye şalımı koyarak yemek almaya gidiyorum, Dila ise benim tam tersim en kenarda ki yere montunu koyuyor.

"Geçsene karşıma kızım, iki metre mesafeyle yemek mi yicez."

"Yok karşına geçicem ben zaten. Burayı diğerlerine tuttum."

"Diğerleri?"

"Kütüphanede ki çocuklar işte."

"Ay yok artık, bize ne onlardan."

"Olmaz, onlar o kadar masalarını paylaştılar."
Haklı olduğu için daha bir şey demiyorum. Biz tam yemeklerimizi alıp oturmuşken yemekhaneye giren o üçlüyü görüyorum.

"Bak geldi 'diğerleri'"

Dila hemen ayağa kalkarak onlara gelin işareti yapıyor. Hangisini beğendi acaba? Şu yeşil gözlü gamzelerinin çok hoş olduğu genci mi.
Dila'yı bilmem de senin hangisini beğendiğin belli Öznur.

Altı kişilik masada bu sefer daha yakın oturuyoruz. Yeşil gözlü çocuk karşıma en kenarda ki sandalyeye oturuyor. Ah, tanımadığım bir karşımdaysa yemek yiyemem ki ben.

Onlar yemeklerini almaya giderken ben çabucak yiyip masadan kalkma derdindeyim. Bir dakika da çorbamı bitirdiğime yemin edebilirim.

"Boğulacaksın Öznur."

"Karşımda tanımadığım biri varsa yemek yiyemem hadi çabuk bitir de kalkalım."

"Şaka mı bu, oha."

"Değil."

"Yavaş ye ya."

"Doğru söyle Dila, hangisini gözüne kestirdin." Diyorum gülerek. Lütfen yeşil gözlü olan olmasın, lütfen yeşil gözlü olan olmasın.

"Gamzeli olan var ya, çok hoş değil mi ya?"

"Yeşil gözlü olan mı?"

"Bilmem gözlerine bakmadım."

İkimizde bize doğru gelen üç gence bakıyoruz, aralarında gülüşürlerken ikisinin gamzeli olduğunu görüyorum. Birisi zaten bana uç veren yeşil gözlü çocuk.

"Hangisi?" Diyorum Dila'ya fısıldayarak.

"Şu mavi kazaklı olan."

Oh, aynı kişiden bahsetmiyoruz. Benim hoş bulduğum çocuğun üzerinde siyah boğazlı bir kazak var çünkü.
Öznur sus ve yemeğine dön.

Bizim kütüphanede teşekkür ettiğimiz gibi onlar da bize teşekkür ediyor. Ben tam yemeğimi bitirmiş Dila'ya 'kalkalım mı daha çok konu var' diyecekken sarışın olan "hangi okuldansınız" diyor.

Dila üniversitemizin adını söylerken bölümlerini soruyor onlara.

"Pilotaj" diyor Dila'nın beğendiği çocuk.

Gözüm karşımda ki yeşil gözlüye kayıyor "hepiniz mi" diyorum. Başını kaldırarak o da bana bakıyor ve "hepimiz" diyor.
Gözlerimi kaçırarak önüme dönüyorum. Kızardığına yemin edebilirim Öznur.

"Siz hangi bölümdesiniz?" Diyor Dila'nın beğendiği çocuk.

Dila cevap veriyor. "Hukuk"

Bana uç veren, kütüphanede yanımda oturan (aramızda sadece bir sandalye olan), yeşil gözlü ve gamzeli çocuğun sesini duyuyorum. "İkinizde mi?"

Bu sefer kafamı kaldırarak ben bakıyorum ona. O da bana.
"İkimizde." Diyorum.

Bu sefer sarışın olan çocuk konuşuyor. "Murat 3.sınıf, biz Kenan'la 2.sınıfız. Bu arada ben Baran.

Böylece sarışın gencin adının Baran, Dila'nın beğendiği gencin adının Kenan, benim suratımı kızartan gencin adının Murat olduğunu öğreniyoruz.

Ve hayatımın en değerli kişisiyle böyle tanışıyorum...

GÜNÜMÜZ

Güzel rüyalar. Her gece uyuduğumda böyle güzel rüyalar göreceğimden emin olsam saat on da uyurdum herhalde. Bilemezsin Öznur, belki de sonsuz bir uykuya daldın.

Dalmadığımdan eminim, yaşadığımdan eminim, hâlâ nefes aldığımdan eminim. Murat'ın o yeşil gözleri geliyor gözümün önüne. Gözlerimi açmadan öncesinde son gördüğüm şeylerin bu yeşil gözler olması ne büyük bir şans.

Neler olmuştu?
Ceylan Aslan'ın katilini bulmuştum. İrem. Evet döndüm yine günümüze, 26 yaşında ki Öznur'a.
Neler olduğunu hatırlamam on saniyemi alıyor. Peki tamam da şu an neredeyim ben? Bu rutubet kokan yer neresi?

Gözlerimi açtığımda ovalamak için elimi kaldırmaya çalıştığımda anlıyorum kollarımın bağlı olduğunu. Gözlerimi kırpıştırıyorum. Boş bir odadayım, rutubet kokan bir odada. Vahim bir durumdayım ama en azından kafama aldığım o darbe beni Ceylan gibi öldürmedi değil mi. Bu belki bir şans, belki de bir beladır.

"Uyandın mı sonunda" Katil İrem'in sesi, tam arkamda.

Dudaklarım kuru, ıslatıyorum.

Bir sandalyeyi sürterek tam karşıma getirip oturuyor. "Beni bulman zor oldu aslında savcı hanım."

Alay geçtiğini anlamak zor değil.

"Kadir'le beraber mi planladın bu cinayeti," derken kendime hayran kalıyorum. Bu haldeyken bile sorguya çekmek mi, büyük bir iş aşkı olsa gerek.

"Sence?"

"Bana sorarsan sen her şeyi tek planladın."

"Savcı hanım sonunda bir şeyleri gerçekten anlıyor."

"Yerinde olsam beni hafife almazdım, ayrıca buradan çıktığımda cezanı hafifletmek için bana iyi davransan iyi edersin." Az önce iyi davransan mı dedin Öznur, hani şu seni bayıltıp kimsenin olmadığı rutubet kokan bir eve getirerek sandalyeye bağlayan kıza mı? Ne cesaretle.

"Ah ahh klasik yalanlar. Bizimle iş birliği yaparsan cezanı hafifletiriz falan filan. Farkında mısın birini öldürdüm şu anda da bir savcıyı kaçırdım. Cezam ne savcı? Merak ettim. Aa, bir de şunu ekle burada seni öldürürsem cezam ne olur?"

Ellerim ve kollarım bağlı bir şekilde birinin karşısında durmak ne zormuş, hele ki şu an gözü dönmüş birisinin karşısındaysanız. Bir de o kişi katilse daha zor oluyor sanırım. Bilmiyorum, hayatımda bir çok kez katillerle aynı ortamda bulundum ama bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Aslında mavi nefesten sonra şu an o kadar da korkmuyorum ki. İrem beni burada öldürse ne olur? Ölürüm, mavi nefesten de kurtulmuş olurum. Beni öldürme zevkini mavi nefes denilen o psikopat takipçimden almış olurum. Murat'ı düşündüğüm an ölme fikrini hiç düşünmemiş gibi yapıyorum.
Murat'la yaşayacağın daha çok yıl var, toparla kendini. Kendine gel.

"Beni öldürdükten sonra ne yapacaksın İrem? Nasıl kaçacaksın polislerden?"

"Sen hiç o güzel kafanı bunlarla yorma."

"Burası neresi?"

"Kimsenin bizi bulamayacağı bir yer, rahat ol kimse seni kurtarmaya gelemeyecek."

Çok rahatladım.

Kerim nerede? Neden beni kurtarmaya gelen siren seslerini duyamıyorum ben? Çünkü yok, yoklar. Seni kurtarmaya gelemeyecekler belki de İrem'in söylediği gibi. Saçmalama Öznur diyorum kendi kendime, onlar polis seni tabii ki bulacaklar. Unutma Kerim telefonda on beş dakikaya oradayız demişti, İrem'in bu kadar kısa sürede seni kaçırması zor.

Ya çok yakınlarda bir yerdeydik ya da çok uzaklarda kimsenin beni bulamayacağı bir yerde.

İrem nasıl kaçabilmişti. Ona yardım eden birisi var mıydı, kimdi?

İrem'i duygusallığa itsem kafasını karıştırabilirdim. Bu çoğu insanda işe yarardı. En olmadı telepati yoluyla Kerim'e bağlanırdım.

"Ceylan en yakın arkadaşın değil miydi? O ağlamaların yalan mıydı yani İrem, sevmiyor muydun Ceylan'ı. Kadir için mi öldürdün en yakın arkadaşını? Değdi mi peki şurada 2 yıldır tanıdığın erkek için bebekliğinden beri yanında olan dostunu öldürmeye, değdiyse ne mutlu sana." Bunları sakin bir sözle söylüyorum ki sinirlenip saçma sapan işler yapmaya kalkışmasın.

"Kafamı karıştırmaya çalışıyorsun?"

Evet. Kafanı karıştırarak yaşamayı amaçlamak benim de hakkım bence.

"Yo, hayır gerçekten merak ediyorum değdi mi değmedi mi?"

Derin bir iç çekerek sandalyesine yaslanıyor. O sırada onu rahatsız eden belinde ki bıçağı çıkarıyor. Kalın, keskin bir bıçak. Bu bıçakla mı ölecektim... Hayır Öznur, daha çok zamanın var.

Elinde ki bıçağın sapını sakin bir şekilde tutuyor, bana doğru. Aramızda ki sandalyeler arasında üç metre kadar fark var. Arkada iple bağlanmış kollarımı hareket ettirmeye çalışıyorum, ellerimin uyuşukluğundan hissedemiyorum bile.

"Belki değdi belki değmedi, seni ilgilendirmez."

"Kimi ilgilendirir? Ceylan'ı?"

"Bilerek yapıyorsun di mi, kafamı karıştırmaya çalışıyorsun."

"Kadir'in senin kafanı karıştırdığı gibi mi?"

"Onun adını ağzına alma."

"Ne oldu benden kıskanıp beni de mi öldüreceksin?" Bu nasıl soru Öznur, kız seni öldürmek için yanında bıçak getirmiş bilmem farkında mısın.

"Sen kendini savcı mı sanıyorsun gerçekten, bilip bilmeden hüküm giydirmek ne kolay size göre."

"Anlatırsan bilirim."

"Neden bir savcıya sırlarımı anlatmalıyım?"

"Şöyle düşün mesela. Burada beni öldürdün diyelim orası tamam cepte. Peki sonra buradan elini kolunu sallayarak çıktın diyelim hadi orası da cepte. Kaç yaşındasın İrem?"

"21" dediğinde sesinin titremesine memnun kalmayarak öksürüyor.

"Sen buradan beni öldürerek çıktığında polisler seni hiç bulmayacak sanıyorsan güzel bir hayal dünyan varmış. Ben seni biraz hayal dünyandan çekip kurtarayım biraz gerçekleri duymaya hazır mısın?"

Sessiz kaldığında devam ediyorum ikna etme çabama.

"Bir cinayet var ortada, katil sensin artı olarak bir savcıyı kaçırdın. Müebbet yiyebilirsin ki müebbet yemen için elinden geleni yapacak olan iş arkadaşlarım var. Beni öldürsen bile kurtuluşun olmayacak. Ama eğer buradan çıkarsak, teslim olursan cezanı 25 yıla kadar düşürebilirim. Çıktığında 46 yaşında olursun ama yok illa seni de öldürücem müebbet yemek istiyorum dersen ölene kadar o hücrede kalırsın. Şimdi anlatacak mısın artık."

"Neyi?"

Anlatmaya hazır, biraz daha çabalarsan buradan çıkacaksınız Öznur, sabır.

"Nereden başlamak istersin sana kalmış."

"Hamileyim."

"Pardon?"

"Hamileyim işte, her şey böyle başladı."

"Kimden olduğunu tahmin etmek zor değil, Kadir?"

"Evet."

Ceylan bunu biliyor muydun? Ne zor bir durum bu. Hem ihanet hem de ihanet...

"Dinliyorum."

"Anlattıktan sonra ne olacak?"

"Sen beni çözeceksin, anlattıklarının aynısını polise de anlatacaksın." Önce anlatıp sonra beni çözmesini istiyorum çünkü anlatıp bir şeylerden pişman olması gerek, tabii olmayabilir de. Bu riski göze alıyorum. Eğer anlattırmadan hemen buradan çıkmaya çalışsaydım yarı yolda vazgeçerek beni öldürme olasılığı daha fazlaydı.

"Hadi ya sonra."

"Sonrası az önce anlattıklarım, seçim senin." Bu durumda bile otoriteni korumaya çalışıyorsun ya Öznur, helal.

"Ben Ceylan'ı öldürmek istemedim."

"Öyle derler, var mı farklı bir şey?"

"Sadece korkutmak istemiştim."

"Bence de sen onu öldürdüğünde çok korkmuştur."

"Kadir'le birlikte olduk. Ben zaten onu beğeniyordum ama doğum günümde sarhoştuk. Ceylan'da ordaydı. Bardaydık. Deli gibi dans ediyorduk." Bir şeyler hatırlamaya çalışıp onları birleştiriyor gibiydi. Yalan söylemediğinden emin olmam lazım.

"Sonra?"

"Ceylan lavaboya gittiğinde biz o kafayla Kadir'le bir anlığına öpüştük. Çok kısa bir andı ama onun da bundan etkilendiğine emindim. Aradan bir kaç hafta geçti, aynı ortamda bulunduğumuzda Kadir benden kaçıyordu. Ama ben onu hep beğeniyordum o öpüşmeden sonra ise bu beğenim takıntılığa dönüştü. Geceleri özel numaradan Kadir'i aramaya başladım, benim olduğumu salak olsa anlardı. Anlamamazlıktan gelip her gece özelden aradığım telefonları açıyordu, ben konuşmuyordum. Konuşamıyordum. En sonunda yine bir gece aynı saatlerde kendi numaramla aradım, açtı. Gece saatin üçü. O saatlerde insanların verdiği kararlar saçma olabiliyor ama ben pişman değilim. Buluşalım artık bu olayları halledelim dedim, yarın konuşuruz İrem dedi. Ben ısrar ettim, gecenin üç buçuğunda arabayla sokağın başına geldi. Arabada bir kaç dakika konuşup eve dönecektik. Evden çıkıp gece o saatte arabaya binene kadar gerçekten aklımda her şeyi yoluna koyarak arkadaş olma fikri vardı."

Duraksayıp derin bir iç çekiyor. Olanlar o gece olmuştu yani. Bu ihanetten geriye kalan cinayet olmuştu.
Devam etmesini beklerken gözünden bir damla yaş aktığını görüyorum. Sonra ikinci damla. Sonra üçüncü damla...

"Son kez şansımı denemek istedim yaptığım şey kötüydü evet, biliyorum. Fakat birini sevdiğinde hiçbir şeyi mantıklı düşünemezsin. Başlarda beynim o senin dostunun sevgilisi diyordu, beni barda öpmesiyle duygularım daha da arttı. Arabadayken ona yaklaşıp tekrar öpüşmeseydik belki o gece yaşanmazdı. O tutkuyla Kadir'in evine gittik birlikte olduk, artık emindim o da bana karşı boş değildi. Ertesi gün bekledim: Ceylan'dan ayrılmasını bekledim, ayrılmadı. Bir hafta bekledim, ayrılmadı. Aramızda bir şey yokmuş gibi davranıyordu. Gel gitli oldu ilişkimiz."

İlişki mi, hangi ilişkiden bahsediyor bu kız.

"Sonra tekrar beraber olduk, tekrar, tekrar, tekrar... Başlarda Ceylan'dan ayrılmaması umurumda değildi, anın tadını çıkarıyordum sadece ama sonralarında buna dayanamaz oldum. Kadir'in Ceylan'dan ayrılmaya niyeti yoktu. Onu seviyordu, benden hoşlanıyordu. Belki başka bir kızdan daha hoşlanıyordu, öyle birisi."

"Peki sen nasıl birisinin? En yakın arkadaşının sevgilisiyle beraber olan?"

Böyle midesiz insanların olması beni çok rahatsız ediyor, kendimi bildim bileli.

"Birini seviyorsan mantığın devre dışı kalıyor. Hamile kaldığımı Kadir'e söylediğim de bir umudum vardı, benimle hayatını birleştirebilirdi ama o yapmadı. Madem Kadir Ceylan'la beni birlikte idare ediyordu bende onları ayıracaktım. Böyle başladı o kartları Ceylan'a göndermem. Benim bir suçum yok, her şey Kadir'in suçu."

"Kadir biliyor muydu senin Ceylan'a psikopat gibi dadandığını."

"Hayır. 1-2 hafta kadar Ceylan'a notlar yazdım, yolladım onun korkmasını sağladım. Bana gelip bunu anlattığında da birinin şaka yapıyor olabileceğini söyledim. Ceylan polise gitmek istedi, başlamadan bitirecekti planlarımı salak. Biraz daha bekleyip birlikte çözelim belki şakadır dedim, Ceylan'da kabul etti. Onun gözünde hâlâ en yakın arkadaşı İrem'dim. Planım tıkır tıkır işlerken Ceylan benim işime gelecek bir hamle daha yaparak Kadir'den ayrıldı. 'Bana notlar geliyor korkuyorum Kadir ayrılalım' demiş safoz."

"Yani Kadir'in verdiği ifade doğruydu, Ceylan ondan ayrıldı. Peki tüm bunlar olurken senin miden bunları nasıl kaldırdı İrem."

"Kaldırmıyor. Ama keşke... Keşke mantığım devre dışı kalmasaydı. Ben nasıl böyle şeyler yaptım aklım almıyor." Burnunu çeke çeke ağlıyor yaklaşık altı dakikadır. İşte bu yüzden en basit bir cümleyi bile birine söylerken üç defa düşünmeliyiz ya.

"Şu an olsa Ceylan'ı öldürmezdin yani?"

"Ben..." Burnunu çekiyor tekrar tekrar. "Bilerek öldürmedim. Bilerek olmadı."

"Nasıl oldu anlat."

"Kadir'le bunlar ayrıldığında Kadir bana geldi. Yine tesellisini bende arıyordu bu çok canımı yakarken bir yandan da bana gelmesi hoşuma gitmişti. Biz o gün son defa birlikte olduk Kadir'le. Son kez olmayabilirdi eğer Ceylan bizi o şekilde görmeseydi. Kadir'in evinin yedek anahtarları vardı, onları vermeye geldiğinde bizi o şekilde gördü."

Gözümde canlanıyor o görüntü. Kim düşünebilir ki en yakın arkadaşı ve sevgilisinin birlikte olmasını, kim kaldırabilir böyle bir şeyi.

"Ben Ceylan'a açıklama yapmak için bir kaç gün bekledim."

Pardon. Pardon. Pardon. Pardon ne açıklaması acaba.

"O gün evine gittim, hatamın artık farkındaydım. Birini elde ettiğinizde artık eskisi gibi olmaz. Bende Kadir'i elde ettiğimde anladım hint kumaşı olmadığını."

Bu dünya da kimse bulunmaz hint kumaşı değil zaten.

"Ceylan beni içeri zor aldı. Öldürmek istemedim sadece bir şeyleri anlatıp aramızı düzeltmek istedim."

Ya hu bu midesizlik nereden tam olarak. Kızın sevgilisiyle birlikte oluyorsun ondan hamile kalıyorsun ve gelip aramızı düzeltmek istedim mi diyorsun. Tam olarak bu kafayı nereden bulduğunu merak ettim İrem'in.

"Tabii bizim konuşmamız tartışmaya dönüştü, önce Ceylan benim üzerime atladı. Tamamen kendimi korumak amaçlı vurdum. Masanın üzerinde duran şamdanın arkasıyla iki defa. Bir dakika sonra anladım nefes almadığını, ölmüştü. Ben öldürmüştüm. İstemeden. Ondan sonra naptığımı hiç hatırlamıyorum. Bulunduğum dünyadan soyutlanmıştım, başım dönüyordu. Şamdanı da alarak evden kaçtım. Ceylan'ı orada öylece bıraktım."

"Sonra Kadir geldi ve Ceylan'ı ölü buldu?"

"Öyle olmuş."

"Senden şüphelenmedi mi hiç?"

"Şüphelendi. Ama ben o kadar ağlıyordum ki benim asla öldürmeyeceğimi düşündü. Ağlamam gerçekti, çok pişmandım."

"Tam olarak hangisinden pişmansın İrem? Ceylan'ı öldürmenden mi, sevgilisini çalmandan mı, sevgilisinden hamile kalmandan mı? Merak ettim de tam olarak hangisi?"

Gözyaşlarını silerek sinirle ayağa kalkıyor, elinde ki bıçağın parlaması gözümü alırken kalbim hızlanmaya başlıyor.

"Sus!" Diyor elinde bıçakla bana doğru gelirken. "Sus!"

Gözlerinde ki o siniri, kararlılığı görüyorum. Beni öldürmeye kararlı. Bir dakika kadar sonra yere yığılmış bir ceset olabilirim. Bana bir adım daha atarken yerimde kıpırdanıyorum. İrem sinirle bana bakarken bakışları değişiyor. Şaşkınlıkla arkama baktığında "sen kimsin?" Dediğini duyuyorum.

Sonrası yok. Eter kokusunu alır almaz bayılmam yedi saniyemi alıyor.

Arkamda birisi vardı, İrem'in şaşırdığı tanımadığı birisi. Beni bayıltan birisi.

~~

Aynı gün içerisinde kafama aldığım darbe ile bayılmam sonra kaçırılmam sonra tekrar kim olduğunu bilmediğim bir insan tarafından bayıltılmam. Ha bir de az kalsın öldürülecek olmam. Sahi bana bıçakla ilerleyen İrem karşısında beni bayıltan diğer kişi kimdi?

Başımın arkasına aldığım darbenin acısını daha çok hissediyordum uyandığımda. Ruhen uyanmıştım evet ama gözlerimi gerçekten açmak iki dakikamı almıştı. Bir refleksle ellerimi gözlerime doğru götürdüğümde bu sefer bağlı olmadığını da fark etmiştim. Tamamen ellerim, bacaklarım serbestti.

Paralel evrene gitmiş gibiydim, karşımda İrem sandalyeye bağlı bir şekilde bayılmış bir halde. Bunu kim yapmıştı?

Zorlanarak ayağa kalkıyorum. Uzun süredir sandalyeye bağlı bir şekilde olduğum için bacaklarım kendine gelmekte güçlük çekiyor. İrem'in yanına yaklaşarak nabzını kontrol ettiğimde derin bir nefes alıyorum, yaşıyor.

Arkamı dönerek bulunduğum yerin neresi olduğunu anlamaya çalıştığımda görüyorum duvarda ki mavi spreyle yazılmış o yazıyı.

'Seni kaçırarak öldürecek tek kişi benim.
-Mavi Nefes'

Mavi Nefes, ölümüm gerçekten senin elinden olacaksa kim olduğunu öğrenmek istiyorum.



Selamlarr, bu bölüm biraz geçiş bölümü gibi oldu. Öznur'la Murat'ın nasıl tanıştığını yazmak istedim bir de İrem'in Ceylan'ı neden öldürdüğünü olayların gidişatını falan.

Nasıldı????

Geçmişten başka sahneler yazmamı ister misiniz, hangilerini?

12.05.2020

Mavi NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin