BÖLÜM ÜÇ
Eskiden insanlar yağmurun nasıl oluştuğunu daha bilmediği zamanlarda yağmur yağdığında Tanrı bize tükürüyor derlermiş. Peki kar yağdığında? Lise yıllarında felsefe öğretmeninin anlattığı bu hikayeyi duyduğum zamandan beri her kar yağdığında düşünürüm, ne derlermiş diye. Bence kar saflık demekti sanki yağdığında üzerimize düşen her tane bizi temizliyormuş gibi geliyordu. Ta ki en son kar yağdığında yaşadıklarıma kadar. Yıllardır bana yazı mı seversin kışı mı dediklerinde hep kış derdim çünkü kışın kar yağıyordu, sevdiğim sayılı şeylerden birisiydi. Birisiydi, artık değil. O zamandan beri değil. O bana kar yağdığında dokunmaya çalıştığından beri değil. Benim en son kar yağdığında aslında masum olmadığımı öğrendiğimden beri değil. O gün yaptıklarıma kar şahit oldu diye kar görmek istemiyorum, sanki her yağdığında o güne dönecekmişim gibi, onu tekrar yanımda hissedecekmiş gibi.
Karda yürürken bana yaşattığı o travmayı hatırlarken karın üzerimde ki her yere değerek beni kendisi gibi saf yapmasını diledim. Onun ömür boyu cezaevinde kalmasını hatta idam cezası almasını diledim fakat bunları dilerken her an bir yerlerden çıkacakmış o günü bana tekrar yaşatacakmış gibi her saniyede arkama, sağıma, soluma bakıyordum.
Dava yarındı, yakalanalı 5 gün oluyordu. Yarın ise savcılığa çıkacaktı, dava vardı. Dava neden vardı? Neden, neden direkt atmıyorlardı onu bir hücreye ve neden beklemiyorlardı onun tek başına ölmesini.
Sevdiğimiz şeylerin sorumluluğunu almazsak onları kaybederiz. Ben bu zamana kadar çok sorumluluk aldım ama sonuç, yine kaybettim. Bilmiyorum belki bir sonun başlangıcıydı bu.
Can'la sinemanın önünde buluşacaktık, yarın davanın olduğunu bildiğinden böyle kafamı dağıtmak istediğine emindim. Hatta komedi filmi seçtiğine bile emindim.
Belki de yarın o hücresine, bense özgürlüğüme kavuşacaktım ama yine de tedirgindim, her zaman böyle tedirgin olacaktım.
Can'ı sinemanın önünde gördüğünde arabanın üzerinden aldığı karları top yapmış bana bakarak pis pis gülüyordu. "Sakın Can" dedim başımı ellerimle kapatırken. Tabii bunu demem kafama bir kar topu inmesine engel değildi. "Sen istedin" dedim gülüp hemen sağımda duran arabaya yaklaşarak. Arabanın üzerinde ki karları aldım ve sıkı iki tane kartopu yaptım . Can kaçmıyordu, sadece benim mutlu olmamı istiyordu ve belki de başarmıştı. Şu an onunla kar topu savaşı yaparken geçen 2 ayı unutmuş gibiydim.
--
"Katil sizce kim?" Açık açık sormuştum. Mısra bilmiyorum anlamında dudaklarını büzerken, Ece "benim de aklıma kimse gelmiyor" demişti. Ertunç ise "bilmiyorum ama içimden bir ses Kadir diyor. Belki de kuruntu yapıyorum."
İşte bu. Belki de Ertunç şu an suçu başkasının üzerine atma taktiğini uyguluyordu. Ama belki de iç sesi doğru söylüyordu. Şu an için bilinmez, yaşayıp görecektik.
Bu üçlüden fazla bir şey öğrenemeyerek kafeden çıktığımda soğuk tüylerimi ürpertmişti. Kasım ayının son günlerindeydik ve bu soğuklar kar habercisiydi. En kısa zamanda kar yağsa da biraz huzur bulsam düşüncesindeydim. Huzur? Mavi nefes diye birisi varken mi?
Ceylan Aslan davasını bir kenara atarak kendi durumuma baktım. Belki de birisi şaka yapıyordu, olamaz mı? Evet, evet. Can ya da Murat şaka yapıyordu ama ben davadan etkilenerek gerçek sanmıştım. Ama şöyle bir gerçek vardı ki Murat şu an Kıbrıs'ta Can ise dün gece kız arkadaşıylaydı. Ahhh. Delirecektim. Neydi bu, kimdi bu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Nefes
Mystery / Thriller#dava 1 - 15.05.2020 #gerilim 6 - 20.05.2020 #suçlu 2 - 08.07.2020 İçinde sıcak kahve olan bir kupa, üzerinde bir not: 'Bugün çok yoruldun sana kahve yaptım' -Mavi Nefes Kahve sıcak, bu notu yazalı ve evden ayrılalı çok zaman geçmiş olamaz. Savcı Öz...