BEŞ (ALDATMA)

427 213 110
                                    

Benim düşüncelere dalıp gittiğim, Murat'ın ise yüzünde güller açarak yediği bir yemek. Bunları Ela'nın bizim için hazırladığını, Ela'dan yardım isteyerek ona sürpriz yapmak istediğimi söyleyerek akşamı kurtarmıştım. Ancak bu yemekleri yemeyi bırak bu sofrada oturuyor olmak bile şu an bana büyük acı veriyordu.

Onun hazırladığı romantik ortamda bulunmak... şu an beni bir yerden izliyor muydu? Belki de halime gülüyordur. Şu an evde bir yerde saklanıyor muydu? Kafam her saniye aklıma gelen farklı sorularla doluyordu.

Murat bi ara sofradan kalkıyor, ben tatlıları koyarken (Mavi Nefes şeker pare yapmış, ah ya da yaptırmış. Bu yemekleri onun yapmamış olma olasılığına tutunuyorum) Murat eli arkasında bir şey saklayarak mutfağa geri geliyor.

"Aslında sana söylemiştim ama tam konuşmamıştık. İki hafta sonraya kendini hazırla," dedikten hemen sonra arkasında sakladığı elini sallıyor, iki bilet. Biletleri bana uzatıyor, bundan 12 gün sonrası için 11 Aralık gününe en çok gitmek istediğim yer olan Fransa'ya iki bilet.

"Sevgilim..." yüzüm bir anda beş saniye öncesinin tersine dönüşüyor, gülücükler açıyor.
"Böyle bir şeye öyle ihtiyacım vardı ki anlatamam" kollarımı bedenine sarıyorum. Hiçbir şey söylemeden o da aynısını yapıyor, sanki neler olduğunu biliyormuş gibi beni ferahlatmak istercesine sırtımı sıvazlıyor.

Olduğumuz yeri unutuyorum, yediğimiz yemeği, o yemeği kimin yaptığını, peşimde kimin dolaştığını... sadece bu ana odaklanıyorum.

"Seni seviyorum"

"Ben de seni seviyorum" o yumuşak sesi boynuma çarptıkça mest oluyorum.

Sabaha kadar Murat'a söylemeyi düşünüyorum. Ancak her düşündüğümüzü icrata dökmek o kadar kolay olmayabiliyor. Tam lafa başlayacakken boğazımda yumru oluşuyor, başlayamıyorum. Saat sabahın yedi buçuğunu gösterirken yarım saat sonra çalacak olan alarmımı kapatıyorum ve kendiliğinden yataktan kalkıyorum. Bütün gece beynimi kemiren düşünce hâlâ devam ediyor.

Murat'a bakıyorum. 6 yaşında ki bir erkek çocuğu kadar masum bir şekilde uyuyor. Telefonumdan hemen kamerayı açarak onun bu masumluğunu sonsuzlaştırıyorum.

Murat'ı uyandırmamak için kıyafetlerimi dolaptan seçerek banyoya gidiyorum. Giyindikten sonra makyajımı ve saçımı da yaptığımda saat çoktan sekiz buçuk oluyor. Hemen mutfağa yürüyorum ve sütü ocağa koyup ısınmasını beklerken ekmeğin arasına yağ ve vişne reçeli sürüyorum. Ilık sütümün içinede bir kaşık bal koyduktan sonra klasik acaleye gelmiş kahvaltım tamamlanıyor.

Saat dokuza çeyrek varken hemen evden çıkıyorum. Tam 12 dakika sonra büronun önüne vardığımda Pelin'i de karşıdan görüyorum. Arabadan inerken bana sesleniyor "günaydıınn"

"Günaydın" derken sağ elimi kaldırıyorum. "Geç kalmışsın"

"Evet bizimki tutturdu okula sen bırak diye"

"Sizi uğraştırıyor valla daha bu yaşta" diyorum gülerken.

"Seninde çocuğun olsun o zaman görürsün Öznur hanım" bir kaç saniye duraksıyor ve "şimdi zamanı değil biliyorum ama ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz"

Birlikte büronun merdivenlerinden çıkarken bu soruyu düşünüyorum Ne zaman? Mavi Nefes'ten kurtulduğum zaman.

"En kısa zamanda" diyip kocaman gülümsüyorum. "Ah ama sizin canavar gibi olmazsa sevinirim"

"Görürüz Öznur görürüz" diyor büroya aynı anda girerken.

"Günaydın" diyorum Erkan ve Tonguç'a. Mehmet abi ortalıkta gözükmüyor. Tonguç günaydın faslını geçerek "neyi görüceksin Pelin" diyip formundan hiç ödün vermiyor. Erkan'sa "günaydın" diyerek karşılık veriyor.

Mavi NefesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin