Genç kızın elindeki mendili alan Alparslan hızla gözyaşlarını kuruladı. Ağlamaktan utanmıyordu ama genç kızın söyledikleri aklına takılmıştı. Acaba abisinin yaptıklarını mı öğrenmişti?
"Neyi öğrendin?" diye sordu Alparslan kızın gözlerine bakarak. Daha kararlı durdu bu sefer. Kardeşinin canı gidiyordu, hiçbir şey onu daha fazla yıkamazdı.
"Ömer denen çocuğa beni ve abimi araştırtıyormuşsun. Bende sebebini merak ettim." Asya, Alparslan gibi duvara yaslanıp aşağı doğru kaydı.
"Eee öğrendin mi bari?" Alparslan ses tonunu düz tutarak yandan bir bakış attı genç kıza. Şimdi karşısında olmayan kız, yanındaydı.
"Öğrendim. Çetin adında birisini-"
"Birisi değil kardeşim o benim kardeşim! Senin abin yüzünden ölümün kıyısında duran kardeşim!" diye hiddetle bağırıp sözünü kesti Asya'nın. Asya da olduğu yerden kalkıp dikildi genç adamın karşısına.
"Bana sökmez bu Reis ayakların ayağını denk al. Karşında bir kadın var adam gibi konuş ayrıca bağırıp çağırma. Tamam acın var için yanıyor ama bir de beni dinle!" Asya'nın gözleri alev alev yanıyordu. Biliyordu ki karşısında ki adamın acısı var, yarası var ama kendisi suçsuzdu ve bu muameleyi haketmiyordu.
Alparslan derin bir nefes aldı. Elleriyle yüzünü sıvazladı. Asya doğruyu söylüyordu onun bu olayda bir suçu yoktu ama o itin kız kardeşiydi. Nedense bir türlü bu durumu kabullenemiyordu.
"Tamam, kusura bakma. Sadece anla işte dayanamıyorum," dedi Alparslan sesinde ki incinmiş ve kırılmışlığı yok sayarak.
"Gel bahçeye çıkalım bir hava al sende. Benim de sana anlatacaklarım var." dedi Asya yumuşayarak. Adam yaralıydı ve onun üstüne gitmek yaralı bir aslanın üstüne gitmekle aynıydı. Ne kadar üstüne gidersen o kadar vahşileşir ve saldırgan olurdu.
Alparslan ikiletmeden arkasını dönüp yürümeye başladı. Asya'da onunla ilerledi. Bahçede sonbaharın getirisi olan bir renk cümbüşü vardı. Sarı, kızıl ve yeşil buluşmuş renk renk yapraklar yerlerde kışın habercisi olmuştu. Üstüne bastıkları yaprakların çıtırtıları eşliğinde hastanenin bahçesinde ilerlediler. Ağacın altındaki boş bir banka oturan Asya'yla Alparslan da yanına geçti. Dirseklerini dizlerine koyup elleriyle yüzünü avuçladı. Genç kız ise soğumaya başlamış havanın etkisiyle ellerini ceplerine sokmuştu.
"Seni dinliyorum," dedi Alparslan sakince.
"Abim ben kendimi bildim bileli bir şeylere zarar verir. Önceleri mahalledeki hayvanlara işkence ederdi. Kedi ve köpekleri yakalar onlara bir şeyler yaptırmaya çalışır yapmayanları bir yerlere kapatır yada kuyruğuna teneke, taş bağlardı. Babama ve anneme çok kez söyledim ama hiç umursamadılar. Çocuktu sonuçta normal geldi onlara. Çocukluğum abimin eziyet ettiği hayvanları kurtarmakla ve onları uzak tutmakla geçti. Eve ne zaman balık yada kuş alınsa haftası geçmeden ölüyordu. En sonunda isyanım sonuç buldu ve annemle, babam eve bir daha hayvan almadılar. Çünkü öldüklerinde o kadar çok ağlıyordum ki en sonunda halime acıdılar sanırım." Asya hüzünle o günleri hatırlarken içine dolan o karanlık his kötü bir tat bıraktı üstünde.
"Abin tam bir pislik." Alparslan daha fazlasını da söylemek isterdi ama Asya'nın yanında elvermedi dili.
"Bundan daha kötülerini de duydum. Liseye geçtiği sıralar biraz daha durgunlaşmıştı ya da biz öyle sanıyorduk. Bizim mahallede oturan abimle aynı liseye giden bir kız vardı. İsmi Ahu'ydu öyle güzeldi ki sapsarı saçları ve bal rengi gözleri vardı. Kıskanırdım onu barbie bebeklerime benzetirdim." dedi Asya sesi titredi, gözleri dolarken derin bir nefes aldı.
"Sonra ne oldu?" dedi Alparslan merak ederek. Kızın hali hal değildi. Dokunsan ağlayacaktı sanki, içi acıdı onunda. Yarasına bir yara daha eklendi.
"Abim bir gün sıkıştırmış Ahu ablayı, taciz etmiş. Korkusundan kimseye söylememiş Ahu abla. Bir süre böyle devam etmiş. Sonraları farkettim ki Ahu abla gittikçe yaşlanıyor sanki gözlerinin altı çökmüş saçları solgun ay parçası gibi olan yüzü sanki parça parça dökülmüş." Asya sustuğunda gözünden iki damla yaş aktı usulca. Sesi titreye titreye anlattı devamını.
"Ahu abla kendini astığında on yedi yaşındaydı. Tam on yedi yaşında hayata gözlerini yumdu ve bir daha açmadı." Asya artık kendini tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlarkenvAlparslan dayanamadı kolları arasına aldı genç kızı. Bu kadar büyük bir acı bu kadar küçük bir bedene yüklenir miydi?
"Anlat Asya sonra ne oldu?" dedi fısıltıyla. Sanki sesi biraz yüksek çıksa genç kız ellerinin arasından kuş olup uçacaktı.
"Hiç, hiç bir şey olmadı. Ahu abla öldüğü ile kaldı." dedi Asya geri çekilirken. Cebinden çıkarttığı kağıt mendil ile gözlerini kuraladı. Derin bir nefesle soğuk havayı ciğerlerine çekti. Gözlerinin altı kızarmış, bulutlu bir gökyüzünü andırıyordu.
"Ailesi şikayetçi olmadı mı?" diye sordu Alparslan sinirlenerek.
"Oldu ama ellerinde hiçbir delil yoktu. Ahu abla bunları günlüğüne yazmıştı. Ben bulunca abimin gözümün önünde parçalayıp, yırttığı günlüğe. Annemle, babama anlattım hemen ama bana inanmadılar. Oğullarının bunu yaptığına inansalar bile onu ihbar etmezlerdi. Annem ve babam avukat. İsanbul'da oldukça iyi iş çıkardıkları için Ankara Bürosuna geçiş yaptılar. Abim Adana'da okuyordu Çukurova Üniversitesinde. Okuldan çok şikayet geliyordu, atılmak üzere olduğundan bizimkiler devreye girip buraya kaydını aldırdılar. Bende üniversiteye mecburen burafa başladım. Şimdi her şeyi biliyorsun." Asya içine çektiği nefesle birlikte zorlukla yutkundu. Anlattığı şeyler onun için hiç kolay değildi, geçmişi her zaman kabus gibi üstüne çöküyordu genç kızın.
Gökyüzü alacakaranlığa bulanmış, güneş kendisini dünyanın bu yarım küresinden çekmişti. Havada ki titreşim, yağmurun geleceğini haber veriyordu. Etraf sessizleşmişti ama bu sadece Asya ve Alparslan için geçerliydi. Biraz ileride acil servisin önünde durup kalkan ambulanslar, sirenler, insanların konuşmaları, karmaşa her şey hayatın olağan halindeki seyriydi. Birileri doğuyor, birileri ölüyordu.
"Neden anlattın tüm bunları bana?" Alparslan genç kıza doğru döndü yavaşça güzel yüzüne baktı. Elleri ceplerinde olan kız büzüşmüştü adeta dizlerini kendine çekmişti kendi kabuğuna saklanmış gibiydi.
"Çünkü artık biri daha ölsün istemiyorum. Bu benim son şansım. Anlasana Alparslan ya bu bataklıktan çıkacağım ya da abimin pisliğini ömür boyu sırtım da bir yük olarak taşıyacağım." Asya sözlerini kararlı bir biçimde bitirmişti. Ayağa kalktı ve dağılmış saçlarını omzundan arkaya attı.
"Kararını ver eğer benimle isen beni nerede bulacağını biliyorsun." Asya ve genç adamın yüzüne son kez bakıp çıkışa doğru ilerledi.
Oy vermeyi unutmayın lütfen. Emeğe saygı. ⭐
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reis'in Sevdası (Tamamlandı)
RomanceGirdiği her ortamda ağırlığı ve duruşu hayran bırakırdı herkesi. Ankara Üniversitesi'nin Reis'i Alparslan'dı. Herkesin yardımına koşar, haklıyı haksızdan üstün tutar, abilik yapıp etrafındakileri kollardı. Adalet terazisi şaşmaz, hiçbir koşulda sars...