Alparslan duydukları karşısında hem öfke duymuş hem de umut etmişti. Eğer Asya gerçekten de dediği gibi ona yardımcı olursa birçok delile ulaşabilirdi. Ama aklına gelen diğer seçenek onu hayal kırıklığına uğratma olasılığı olduğuydu. Asya'ya gerçekten güvenebilir miydi?
"Alparslan," dedi Çetin'in babası Abdullah Bey yanına gelerek. Daldığı düşüncelerden sıyrılıp yaşlı adama döndü Alparslan.
"Efendim Abdullah amca." Alparslan bir yandan da Zeynep Hanım'ın durumunu da merak ediyordu.
"Oğlum burada yapacak bir şey yok evine, okuluna git. Zeynep teyzeni odaya aldılar, sakinleştirici verdiler. 'Doktor sabaha kadar uyur' dedi. Birde sen helak olma buralarda." Yaşlı adamın gözlerine hüzün bulutları çökmüş, oğlu ve karısı iyi olana kadar da dagilmayacak gibiydi.
"En ufak şey de arayın Abdullah amca, kardeşim Çetin benim" dedi Alparslan.
"Tamam Alparslan, ararız." Yaşlı adam omuzuna çökmüş acı ile geri Zeynep Hanımın kaldığı odaya ilerledi.
Alparslan hastaneden çıkınca derin bir nefes aldı. Aklı, düşünceleri, duyguları karmakarışıktı. Ankara'nın ayazı çıkmış sonbaharda dem vuruyordu yapraklara. Yürüdü Alparslan nereye olduğunu bilmeden, düşünceler içinde sadece yürüdü. Aklındaki soruların cevabı olabilecek miydi emin değildi ama babasını aramak istedi.
Boş bir park gördü, anneler çocuklarını havanın alacakaranlık olmasıyla evlerine doğru götürüyordu. Geçti, oturdu bankın birine. Cebinden çıkarttığı sigara paketinden tek bir dal çekip, yerleştirdi dudaklarının arasına. Sigaraya bağımlı değildi ama bu ara üst üste gelen olayların etkisiyle daha çok içer olmuştu. Çetin'in hediyesi, üstünde turan olan çakmağı tuttu elinde. Yavaşça yaktı sigarasını, derin bir duman çekti içine ve sonra özgürlüğe üfledi dumanı.
Telefonunu aldı eline, rehberden babasını buldu. Sigarasından bir nefes daha çekip arama tuşuna bastı. Telefon çalarken boğazını temizleyip, sigarasını söndürdü.
"Oğlum," diye açıldı telefon.
"Baba nasılsın?" dedi Alparslan sabit tuttuğu sesiyle.
"İyiyim oğlum sen nasılsın?" Aslan Bey oğlunun ses tonundan anlamıştı bir şeylerin ters gittiğini.
"İyi değilim baba. Bizim Çetin'i biliyorsun." Alparslan her zamanki gibi babasına dürüst olmuştu.
"Biliyorum, yakın arkadaşın" dedi Aslan Bey konunun nereye gideceğini düşünerek.
Oğlunun bu yaşına kadar kardeşim dediği tek kişiydi Çetin. Aslan Bey oğlunu çok severdi. Özellikle eşi Hülya Hanım vefat ettikten sonra iyice düşmüştü üstüne. Tek çocuklarıydı Alparslan, Hülya Hanım'ın vefatıyla dayanağı olmuştu biricik oğlu.
Eşi altı yıl önce Alparslan'ın liseyi bitirdiği sene vefat etmişti. Alparslan annesine çok düşkündü ve onu zamansız ayrılık çok yıpratmıştı. İki yıl boyunca üniversite sınavına girmemiş, hayatla bağı bir süre askıya alınmıştı.
Babasının çabaları sonunda meyve verdiğinde Alparslan yirmi yaşında bir delikanlıydı. Bu iki yıl için de boş gezen biri olmamıştı tabii ki. Babasının yakın ahbabı olan Haşim Beyin yanında çalışmış altın işlemeciliği konusunda kendini geliştirmişti. Özellikle yaptığı çizimler herkesi hayran bırakıyordu. Çizim konusunda çok yetenekliydi.
Babası resim öğretmeni ya da mimar olmasını tavsiye etmişti, oğlunun yeteneğini görüp. Alparslan için deşarj olma yöntemiydi sadece hobiydi çizim yapmak. Alparslan'ın nu konuda düşüncesi ise 'sevdiğiniz şeyleri mecburiyetten yapmak size bir zaman sonra yük olmaya başlar ve sonra yaptığınız işten soğursunuz' yönündeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reis'in Sevdası (Tamamlandı)
RomanceGirdiği her ortamda ağırlığı ve duruşu hayran bırakırdı herkesi. Ankara Üniversitesi'nin Reis'i Alparslan'dı. Herkesin yardımına koşar, haklıyı haksızdan üstün tutar, abilik yapıp etrafındakileri kollardı. Adalet terazisi şaşmaz, hiçbir koşulda sars...