İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... BOL KEYİFLER...
Scarlett, genç kadını izliyordu. Öfkesi ona her bakışında daha da artıyordu. Dün gece yaptıklarını düşününce onun boğazına yapışmadığı için kendisiyle gurur duyuyordu. Dün gece Nathan'ı o hale getiren oydu. Sadece onu bu hale getirdiği için değil aynı zamanda onun kanında hakkı varmış gibi davrandığı içinde.
Bu işi bitirmemişti. Başta sadece Nathan onunla aynı odada olacağı için kıskanmıştı ancak neyse ki bu konuda bir sıkıntısı olmaması gerektiği belli olmuştu. Şimdi asıl sorun Nathan'ın kendisini kontrol altında tutmasıydı. Onu öldürme isteği ağır basarsa her şey mahvolurdu.
Ancak Scarlett, bu işten sıkılmıştı artık. Şezlongda yatan kadına baktı. Şuanda yalnızlardı ancak kameralar her yerdeydi. Onu gözetlenmeyen bir yerde yakalaması gerekiyordu. Ayrıca kadının kendi kanındaki kokusu zaten çok belirgindi. Scarlett, kendisini gizlemek için yapması gereken her şeyi yapıyordu zaten ama zorlanıyordu.
Biri onu besleyenin kendisi olduğunu anlarsa Scarlett'i öldürürlerdi. Dahası eğer Nathan'ın kanını içerse Scarlett'in onun üzerindeki gücü kaybolurdu. Kendi kardeşini bile yalnızca on dakika etkisi altında tutabiliyordu. Onların kanları çok fazla güçlüydü.
"Onun kanını almam gerek" diye mırıldandı Luciella. Üzerindeki bikinisi ipten biraz kalındı ve vücudunu gizlemekte herhangi bir sorun görmüyordu her zamanki gibi. İşin ası sıradan bir kadın onun vücudunun yanında kendisini yetersiz bulabilirdi çok rahat. "Lord Raphael, emrini verdi. Yerine getirmezsem beni mahveder"
Ah, elbette birden harekete geçmiş olmasının özel bir nedeni olmalıydı. Scarlett, onun gerçek kişiliğini bilmese gerçekten acıyacaktı ona. Ancak Lord Raphael'in acımasızlığı da dillere destandı. Genç kadın derin bir nefes alıp verdi.
Bu işi kendisi halledecekti. Bir kere daha onun Nathan'ı zora sokmasına izin vermeyecekti. "Leydi Luciella" dedi en sonunda sakin bir sesle. Gücü onun üzerine çullandı. "Nathan Kuran'ın kanını almak için ne yapmayı planlıyorsunuz?"
Luciella, onun varlığını fark etmemişti. Gücü tamamen üzerindeydi ve sanki kendi kendisiyle konuşuyor gibiydi. "Dün gece panikle onun üzerine atladım" diye mırıldandı. "Nathan, artık daha dikkatli davranacaktır. O kanı vermemek için elinden geleni ardına koymaz"
Vermeyecekti...
Genç kadın yavaşça ona doğru eğildi. "Nathan Kuran'ın kanının kokusunu biliyor musunuz?" diye fısıldadı kulağına. Scarlett çok iyi biliyordu. O kokuyla kendi kokusunun karışımını da biliyordu.
"Nane gibi bir şeydi sanırım" dedi Luciella biraz düşündükten sonra. "Ya da onun gibi bir şeydi. Ihlamur muydu yoksa?"
Adaçayıydı. Yine de Scarlett bunu ona söylemeye niyeti yoktu. Belki de bu kadınla ilgili en büyük şansı onun beynini kullanmayı becerememesiydi. Kendi kanı onun üzerinde olmasaydı bile çok rahat bir şekilde kadını etkisi altına alabilirdi.
Dudakları alaycı bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Vanilya kokuyor" diye fısıldadı kadına doğru. "Nathan Kuran'ın kanının kokusu vanilya gibi"
Luciella, sanki aydınlanmış gibi başını salladı hızla. "Evet," dedi aniden. "Nathan vanilya gibi kokuyor" Sanki tadını hatırlamış gibi aniden dudaklarını yaladı. Gözlerindeki bakış aynı aç bir kedi gibiydi.
"Size o kanı vereceğim" dedi Scarlett bu sefer kendi kendine konuşuyordu. "Hiç endişeniz olmasın"
Reyes, başını yana eğdi. Bu iki günde girdikleri yedinci mağaraydı. Bulabildikleri her türlü deliği araştırıyorlardı ancak herhangi bir şey bulamamışlardı. Kaldı ki İngiltere gibi bir yerde bu kadar dip köşe olması da olacak şey değildi.
Ciara, öfkeyle bağırdı. Ondan yayılan güç mağaranın içinde yankılandı ve duvarlarından birini yıkarak uzun bir dehliz açtı. "O ihtiyar Kuran" diye bağırdı. "Nasıl olur da ikinci mezarın yerini bilmez?"
Pek sorumluluk sahibi bir hareket değildi. Blake Kuran, Coldoba ailesine mezar bekçiliği görevini verdiğinde onlar hariç kimsenin bu yerleri bilmesini istemediği için Coldoba ailesi bunu aile sırrı olarak saklamışlardı.
Reyes, muhtemelen onun böyle bir durumla karşılaşacağını hiç düşünmediği için böyle bir şey yaptığına inanıyordu. Gerçi intikam aşkıyla yanıp tutuşan anneleri de kızlarına bu sırrı aktarmamıştı.
Yanlış bir noktadaydılar hiç şüphesiz. Kathleen ve Alexander Kuran, ilk mezarı Transilvan'ya da bir mağarada bulmuştu. Bu yüzden ilk olarak buralara bakma ihtiyacı duymuşlardı. Ancak ikinci mezarında mağara olacağı anlamına gelmiyordu bu.
Karısının omzuna dokundu. "Sakin ol" dedi.
"Sakin olamam!" dedi Ciara öfkeyle ona dönerek. Her bağırdığında mağara deprem oluyormuş gibi sallanıyordu. "Bizim burada dönüp durduğumuz her dakika Scarlett içeride can çekişiyor"
Hiç şüphesiz ki zor durumdaydılar ve neler yaptıklarını bilmiyorlardı. Nathan durumu idare ediyordu muhtemelen. Üstelik Scarlett o gökdelenin her ucunu bucağını iyi biliyordu. Birbirlerine destek olurlardı. "Başa çıkabilirler" dedi sakin bir şekilde. "Scarlett yüz yıldır bununla uğraşıyor. Nathan'da üç yıldır o ailenin içinde. Bu zamana kadar rollerini bir sıkıntı çıkmadan oynadılar."
Evet, biliyordu ancak artık bu işin sonuna gelmişlerdi. Ciara'nın sabredecek gücü yoktu. Üstelik her adımlarında başarısız olup durmaktan bıkmıştı. Ellerinde hiçbir şey yoktu. "Sadece" diye fısıldadı başını iki yana sallayarak. "korkuyorum."
Haklıydı. Reyes'de endişeliydi ancak bu duyguları büyütürse mahvolurdu. Paniğe kapılmak hepsini uçuruma sürüklerdi. Nazikçe kadının altın sarısı saçlarını okşadı ve yüzünü elleri arasına aldı. "Korkma" dedi sakince kadını geri iterek duvara yasladı. "Hiçbir şey olmayacak. Nathan, Scarlett'i korur. Bende sana zarar gelmesine izin vermem"
Tuhaf ama Reyes Kourakin, çok nazik bir adamdı. Ona karşı çok dikkatli ve sevecendi. Geri kalan her şeye ilgisiz duruyordu. Elleri onun beline gitti. Onun yanındayken kendisini güvende ve huzurlu hissediyordu. Seviştiklerinde yanıyordu.
Alt dudağını ısırdı hafifçe. Ardından erkeğe sımsıkı sarıldı ve yüzünü erkeğin boynuna sürttü. "Seni seviyorum" diye fısıldadı erkeğin kulağına. Belki çok erkendi ancak ondan gerçekten etkileniyordu. Bunu kendisine itiraf etmesi çok zordu ancak ağzından çıkacak bir kelimeyle Ciara'yı yıkabilirdi ya da onu göklere çıkarabilirdi.
Bunu beklemediği kesindi. Her ne kadar yaptıklarının sonucu kendisine her ikisine de artı olarak yansımış olsa bile onu çok zorlamıştı. Yaptığından zerre pişman değildi ve içinde bir yerlerde Ciara'nın onu asla yüz üstü bırakmayacağını biliyordu.
Kollarını onun bedenine doladı ve kendisine bastırdı. Yüzünü onun saçlarına gömdü. Çilek kokusu etrafını sardı. Bu kokudan asla bıkmazdı. Ciara, onun savaşçı kadınıydı. "Bende seni seviyorum, Kourakin prensesi" diye fısıldadı.
Ciara, burnunu çekerek geri doğru bir adım attı ve gülümsedi. "Sanırım biraz sinirlerim bozuldu" dedi başını iki yana sallayarak. "Genelde bu kadar duygusal davranmam ama onlar içeride ve biz dışarıdayken gerçekten kendime engel olamıyorum"
İçeride... Dışarıda...
Reyes aniden başını iki yana salladı ve geri doğru bir adım attı. Genç kadın ona baktı. "Reyes" dedi merakla. "Ne oldu?"
"Yanlış yerde arıyoruz" dedi erkek dalgın bir şekilde. "Mezar içeride ve biz dışarıdayız"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ EVLİLİKLER 2- LANETLİ BAĞ
FantasyKATHLEEN VE ALEXANDER İLE BAŞLAYAN SAVAŞ BU SEFER GENÇ NESİL İLE DEVAM EDİYOR.