0,9♛

6K 515 276
                                    

Kum torbasına bir kez daha yumruk savurduğumda küçük bir ter damlasının şakağım boyunca aktığını hissedebiliyordum.

Tayland'ın en seçkin üniversitesine kabul edilmiş ve okulumu tamamladıktan sonra teşkilatta çalışmaya başlamıştım. Başta sadece küçük görevlere gidiyor yada büroda evrak dolduruyordum. Hocalarım ve amirlerim bir ajan olabilmek için yeterince donanıma ve güce sahip olmadığımı savunuyorlardı. Her seferinde kendimi kanıtlasam da bir başka engel karşıma çıkıp elimi kolumu bağlıyordu.

Kum torbasından çıkan sesler kulaklarımda yankılansada durmuyordum. Sinirliydim. Ve sinirimi çıkarmak için bir şeye ihtiyacım vardı.

En son her yerde aranan bir hırsız çetesinin yerini tespit edip, son derece önemli tabloların çalışmasını önlemiştim ve karşımda yeni bir engel çıkmıştı.

Teşkilatın amiri beni tebrik etmek yerine olay yeri incelemeye atamıştı. Hiçbir suçum yokken. Bazen şanslı doğmak gerekiyordu. Ben basit bir kasabada yaşayan basit bir ailenin çocuğuydum. Hiçbir zaman daha fazlası olmamıştım.

Kum torbasını tutmuş ve birçok defa dizimi geçirmiştim. En son etrafımda dönüp ayağımın tersiyle vurmuş ve geri çekilmiştim. Nefes nefese kalan bedenimi yere attığımda sıkıca bağladığım saçlarımdaki tokayı çözmüştüm. Nefes almaya ve dinlemeye fazlaca ihtiyacım vardı.

Olay yeri incelemede hiçbir şey yapmamıştım. Çatışma bitip geriye sadece ölü bedenler kaldığında gelip artıkları topluyorduk o kadar. Bir ay boyunca kemerimde bağlı olan silahı kabzasından çıkaramamıştım. Oysaki polis olurken hayal ettiğim bu değildi.

"Kendini bu kadar çok hırpalama."

Gözlerimi sesin geldiği yere dikmek yerine kapatmış ve derin bir nefes vermiştim.

Mario Maurer yani yeni amirim, güzel olduğumu ve narin olduğumu söylemişti. Hem de her gün! Yetersiz olduğumu ve benden hiçbir şey olmayacağını yüzlerce kez söyleyip durmuştu. Polis veya ajan olmanın güç gerektidiğini benim ise esen bir rüzgara bile yenileceğimi gözlerimin içine bakarak tekrar etmişti. Her gün!

O günlerden sonra başarısızlık düşüncesi dâhi canımı sıkar olmuştu. Arşiv görevi mi verilmişti yada temizlik hepsini en güzel şekilde yapmıştım. En sonunda ise amirim Mario Maurer beni Kore'ye park Jimin'i bulmam için göndermişti. Ve şunu da eklemişti. "Bu işi yaparsan kendini kanıtlarsın, yapamazsan yırtıcı güzelliğin de dahil olmak üzere her şeyini kaybedersin."

Ve aslında tam da o zaman kabul etmiştim bu işi. Park Jimin ile konuşmadan önce yapamayacağım söylendiği için kabul etmiştim.

"İyisin ama fazla değil."

Jeongguk yanımdan adımlayıp geçerken boş salonda boks eldivenlerinin cırt sesi yankılanmıştı.

Dünden sonra onu ilk kez görüşümdü. Spor salonuna gelmeden önce koşu kıyafetlerini giyip evden çıkmıştım. Arkamdaki adama izini kaybettirdiğimi anladığım da her zamanki mekana gitmiş ve bay Seokjin ile konuşmuştuk.

"Evlenme" konusunu duyduğunda ağzı kulaklarına kadar varmış ve bana aferin deyip teşkilatlanma ile konuşacağını söylemişti. Ve o zaman bu işten nefret etmiştim. Jeon Jeongguk'dan hamile kalmak onun çocuğunu doğurmak tabiki istemiyordum. O benim de çocuğum olacaktı ve ben... Bu kadar gözümü karartmamıştım. Sırf onu bitirmek için bir canı dünyaya getiremezdim ben! Ona bu kötülüğü yapamazdım. En nihayetinde anne olacaktım ve ben... Ne buna hazırdım ne de tavdım. Teşkilatlanma eğer benden bunu isterse yok olacaktım. Ailemi de alıp hiç var olmamış gibi davranacaktım. En doğrusu buydu. Çünkü aksi olduğu taktirde ben de kendimden nefret ederdim.

Erebus: God of Darkness | lizkook³Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin