1.5♛

5.2K 492 450
                                    

Jeongguk belimi kavradığı gibi beni ayağa kaldırmıştı. "Hey ne yapıyorsun?"

Belimdeki eli sıkılaşırken bedenimi döndürmüş ve sehpaya çarpmadan ilerlememe zorlamıştı.

"Jeongguk? Bırak!"

Ardından önüme geçmiş ve elimden tutmuştu. Parmaklarımız iç içe geçmiş kanım fokurdamaya başlamıştı. Tae-hyung'a kısa bir bakış attıktan sonra peşi sıra bedenimi sürüklemişti. Elindeki kahveler ile mutfaktan çıkan Chae-young'un  bizi gördüğünde şaşırmış ve adım dahi atamamıştı. 'Ne oldu dercesine Tae-hyung'a baktığında her şey için çok geçti çünkü Jeongguk kapıyı açmış beraberinde ise cılız bedenimi dışarıya çıkarmıştı.

"Jeongguk nereye gidiyoruz?"

Hiçbir şey söylememesi korkutucuydu. Sadece birbirlerine bağladığı parmaklarıma geçirmiş olduğu parmaklarının hükümdarlığında bedenimi sürüklüyordu. Yüzünü hatta hiçbir mimiğini dahi göremiyordum.

Arkasında resmen koşarken kurtarmaya çalıştığım parmaklarımı daha sıkı kavrıyordu.

Ardından odağıma evim düştüğünde derin bir nefes vermiştim. Psikopat yada bir katil olabilirdi fakat kadınlara karşı hep bir saygısı az da olsa sevgisi vardı. Şimdi ne kadar bedenime zarar veriyor olsa da daha fazla ileriye gitmeyeceğini biliyordum. Belki de buna inanmak daha kolay geliyordu.

Evimin bahçesinin kapısını aralığında elimi bırakmış ve beklemeden dış kapıya doğru adımlamaya başlamıştı. Evime gidiyordu. Tabiki ona eşlik edecektim.

Dış kapıya ulaştığında benden en azından bir anahtar istemesini beklesem de cebinden bir anahtar çıkarmış ve kilide yerleştirmişti.

"Bunu nereden buldun?"

Elideki anahtarlık bana aitti. İyi de onun eline nasıl geçmişti?

"Unuttuğun çanta..."

İlk defa bana cevap verirken yüzüme dahi bakmamıştı. İlk gün  barda unuttuğum çantamdaki anahtarlığa sahipti ve bunu bana söylememişti. Doğru ya telefonumu getirdiği zaman diğer tüm eşyalarım onda kalmıştı. Belki bir lipstick ve nakit paralar önemli değildi fakat "onun nasıl evime girdiği" sorununun cevabını da almıştım. Ah bunu nasıl atlamıştım ki?

Kendi eviymişcesine içeriye girdiğinde arkasından birkaç saniye baka kalmıştım. Ben bekar bir kadındım öyle değil mi? Bu ne rahatlık?

Kapıyı kapatıp içeriye geçtiğim de daha rahattım. Sonuçta bu ev benimdi ve bana elini sürmeye kalktığı ilk dakika bir çok yerde gizli olan savunma aletlerini alıp onu öldürebilirdim. Belki şimdi daha rahattım fakat... Onun kurbanına bastırdığı kızgın demiri unutmuyordum. Yüz ifadesini ise gözlerimin önünden ayıramayacak gibiydim.

Her evime geldiğinde bulduğum gibi aynı tekli koltuğa oturmuş, içki bardağını şereflendirmeyi unutmamıştı. Onu bir yıldır tanıyordum ve alkol bağımlısı olmadığına neredeyse emindim. Neydi bu içki merakı Tanrı aşkına?

"Anahtarımı hemen bana veriyorsun."

Karşısında durmuş ve elimi açıp beklemiştim. Aramızda neredeyse bir adım mesafe vardı ve alttan bakışları hiç de hayra alamet değildi.

Erebus: God of Darkness | lizkook³Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin