Amarante - Fleeting Light~~~
Öfke; güçlü insanlar için kazanç, zayıf insanlar içinse mağlubiyet demekti. Doğumumdan bu yana hiç güçlü olmamıştım, hep birilerinin beni sarıp sarmalamasına ihtiyaç duymuş, hep birilerinin ardına saklanmıştım. Benim öfkem bana güç vermiyordu, benim öfkem beni zehirliyordu. Damarlarımdaki kana bulaştığı her an ruhumu karanlığa itiyor içimi kasvetle dolduruyordu. Bana güç veren şey acıydı. Acımdı. Acı insanı nefes alırken diri diri yakardı. Nefes almaya devam ederdin fakat ortasına düştüğün yakıcı ateşin çatırtısını da duymaya devam ederdin.
Ben o ateşin ortasına on beşimdeyken düşmüştüm. Toydum ve gölgesine sığınacak kimsem yoktu. Bedenimi yakan alevin ortasında ateşin ninni gibi gelen çatırdamalarını dinleyerek ruhumu büyüttüm. Yeryüzünü dümdüz edebilecek güçte olan bir fırtınanın kadim dostu ölümcül yıldırımları karanlık bir oda içinde bir pencere önünde seyrederken tek dileğim bir fırtına kadar güçlü olabilmek ve abime bunu yapanlardan öcünü alabilmekti. Acım, beni ayakta tutan iskeletti.
"Benden hoşlandığını söyledin," dedim huzurlu bir ifadeyle. Karton bardaktaki kahveden bir yudum aldım ve üzerine oturduğumuz beton zeminin üzerine uzandım.
"Öyle mi dedim?" Ellerimi başımın altına koyarak gözlerimi gökyüzüne diktim. Mert de yaptığımın aynını yaparak yanıma uzandı. Bacaklarımızın bir kısmı beton zemin üzerinden taşıyordu. Hava soğuk sayılmayacak kadar serindi.
Başımı Mert'ten yana çevirip güldüm."Benimle oynama." Şimdi o da gülüyordu.
"Oyun oynamakta iyi olduğum söylenemez." Bunu söylerken yüzünün aldığı şekil tuhaf bir biçimde beni etkilemeyi başarmıştı.
"Bu seslerde ne?" Uzandığım zeminden hızla doğrulup ayaklanırken çatık kaşlarla etrafı inceliyor dikkatle sesleri dinliyordum. Şu an okul binasının çatısında olduğumuzun bilincine varıp karnıma kadar yükselen beton duvarın önünde durup ellerimle betondan destek alarak aşağıya doğru eğildim. Arda Gürdal yine önüne çıkan herkese arsızca esip gürlüyordu. Mert'te uzandığı yerden kalkarak yanıma geldiğinde ifadesizce aşağıda olanları seyretmeye başladı.
"Anlatsana," dedim o an garip bir ses tonuyla. Sesim o kadar tuhaf çıkmıştı ki tanıyamamıştım.
"Burada işler nasıl yürüyor?" Mert'in bakışları Arda'nın üzerinden sıyrılıp bana döndü. Titreyen yeşil gözleri sadece gözlerime tutunuyordu.
"Bilmek istemezsin," dedi neredeyse fısıltıyla. Gözlerimdeki okyanus bu iki kelimenin ağırlığıyla kaynamaya acımı göğsümde dağıtmaya başladı.
"Ama istiyorum." Bakışlarını tekrar bahçedeki öğrencilerin üzerine düşürdü.
"Sadece Arda ve arkadaşlarından uzak dursan yeter," dedi sıkıntıyla. Bu konuşmadan hoşlanmadığı kesindi. Bir şey eklemek ister gibi bir süre durdu ve kelimeleri içinde ölçüp tarttı.
"Umay ve Çınar'a da öyle. Henüz bilmesem de bunlar arasında tuhaf bir savaş yaşanıyor."Omzunu silkti.
Gözlerimi kısarak sırtımı betona yasladım. "Henüz bilmesende?"
"Aslına bakarsan henüz burada olup biteni bende anlamış değilim. Buraya geldiğim ilk günlerde okul çok tuhaftı. Herkes çok tuhaftı." Sessizlik zihnimi zehirli bir yılan sararken gözlerimi yere düşürdüm.
"Tuhaf mı?" diye sordum anlattıklarını kavramaya çalışırken.
"Bir çocuk vardı onun hakkında konuşmak kesinlikle yasaktı. Adının söylenmesi bile Arda'yı delirtiyordu." Mert anlatırken farkında olmadan kendimi sıktığımı fark ettim. Bahsettiği çocuk abim olmalıydı. Peki Arda abimden neden nefret ediyordu? Bunu öğrenmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORBA +18 / OKUL 2019
Teen FictionSırtımı hızla duvara çarptı, bedenime yayılan acıyı henüz dindirememişken kapıyı kapattı ve kilitledi. Kapının kapanmasıyla karanlığa boğulan odada yankılanan nefesinin sesini tenimde hissedebiliyordum. Yaklaştı... Yaklaştı... ve durdu... Artık t...