BÖLÜM3: MAHŞER MİDİLLİSİ

8.2K 397 396
                                    

Bölüm şarkısı: Thurisaz - Endless

🎐🎐🎐

Sıcaklığını üzerimize kusan öğle güneşinin altında, mantığımın düşünlerime açtığı kanlı bıçaklı savaşın ortasında, yetim kalmış duygularla bir başınaydım. Her yanım kırık dökük, her yanım yara bereydi. Sanki göğü güneşe devreden ay üzerime devrilmişti. Öyle bir ağırlıktı ki, kemiklerimi inim inim inletiyordu. Buradaki sekizinci günümdü. İçimde yanan ateş sönmek bilmiyor, onun hınzır suretini gördükçe benzin döküyordu üzerine. Git gide büyüyordu on beşimde yüreğime düşen nefret tohumları. İçimde büyüyen bir tek nefretim ve öfkem de değildi, ateşimi körükleyen, yangınıma ağaç gibi devrilen hasretin burukluğu da git gide büyüyor acımasızca geçiriyordu asi pençelerini yüreğime.

Özlüyordum...

Camın ardından bile olsa okuldan sonraları gizli saklı ziyaret ettiğim abimi...

Onu öyle çok özlemiştim ki...

O, sırtımı yaslayabileceğim bir ağaç, yüreğimi açabileceğim güvenilir bir sırdaştı. Abim benim ailemdi. İkimizde aile baskısıyla büyümüştük, ancak en çok üzerine gidilen abim olmuştu. Ne kadar çabalarsa çabalasın anne ve babamın gözüne değmiyordu elde ettiği başarıları. Daha çok diyordu babam, daha başarılı olmak zorundasın. Bizimle ettiği iki kelam lafın arasına, şirketin tüm yükünü abimin omuzları üzerine bırakacağını sıkıştırıp abimi her defasında bastırırdı. Bizim hayallerimizin onlar için hiçbir önemi yoktu. Onlar ne derse oydu. Bize soru sorulmadıkça, yuvamız bildiğimiz mahzende konuşmamız bile yasaktı. Her zaman ağır başlı, efendi ve ciddi olmalıydık fakat kendimizde asla ezdirmemeliydik. Ancak bu şekilde davranırsak saygın insanlar olabilirdik. Küçüklüğümüzden beri bu böyleydi. Dinle ve söyleneni yap. Sana soru sorulmadıkça konuşma. Düzgün otur, cıvıma. Çocukluğumuz böyle yitip gitmişti avuçlarımızdan, tutamamıştık, yaşayamamıştık. Ailecek iki kuruş için satmıştık gerçek benliğimizi.

Bazı zamanlar annemizin bağrından kopup gelen şefkatin yudumlarını aç gözlülük yapmadan birbirimizle paylaşır, içimizde ukte kalan sevgi açlığını, babam şirketteyken annemize bir bahane uydurarak yaptığımız kaçamaklarla doyururduk.

Bazen deniz kenarına giderdik, denizi seyrederken bize hiç sorulmayan hayallerimizi anlatırdık birbirimize. İkimizin hayallerinde de birbirimizden kopmak kat'iyen yoktu. Elini şefkatle omuzuma koyardı gün batmaya yeltenirken.
Turuncu elbisesini giyinen güneş karşımızda diz çöktüğü zaman başımı abimin göğsüne yaslardım. Güven kokardı o. Babamdan görmediğim sahiplenmeyi, annemden alamadığım sevgiyi, abim kat ve katını avuçlarımın içini doldurup taşırarak veriyordu. Masallar anlatıyordu çoğu zaman içimdeki yarım kalmış çocuğa. Annemden bir kez olsun duyamadığım peri masallarını, sırf gülümseyeyim diye başımı dizlerine yatırıp uydurduğu masalları duymayı öyle çok özlemiştim ki. Şimdi hiçte rahat olmayan bir sedye yatağın üzerinde bir ölü gibi yatıyor oluşu içimi parçalıyor, ruhumu liğme liğme ediyordu.

Narindim, kırılgandım, sevgiye muhtaçtım ben. Abim gibi zorluklara göğüs geremiyordum. Duramıyordum dimdik ayakta, yalpalıyordum her defasında. Babamın azarlamalarına dayanamayıp sinir krizleri geçiriyorken, ne annem ne de babam 'Ya kendine zarar verirse' diye düşünmüyordu, beni bir başıma bırakıp gidiyorlardı. Ama abim öyle miydi? Sindiğim duvar kenarına çöker avuçlarıma geçirdiğim tırnaklarımı etimden ayırarak sıkıca tutardı elimi. Bırakmazdı beni yalnız başıma. Kimse dolduramazdı onun bendeki yerini. Onun yeri kalbimin en derinindeydi.

Hani kız çocuklarının ilk aşkı babaları olur derlerdi ya.
Kat'iyen yalan!
Benim ilk aşkım babam değil, abimdi.
Ve o şimdi, tıkıldığı bir hastane odasında tam iki yıldır uyuyordu. Belkide utanıyordu gözlerini açmaya, hatta belkide böylesi işine geliyordu. Anne ve babamın azarlamalarını duymuyordu artık ne de olsa orada. Yinede uyanmasını ve bana 'Bir gün seni alıp dünya turuna çıkaracağım' demesini çok istiyordum. Canımdan çok istiyordum. Kurduğumuz uçuk hayalleri bile o kadar çok özledim ki...

ZORBA +18  / OKUL 2019 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin