lutfen jeongguku sevin 😢😥
-
Baby, I'am nothin'er than nothin'
-
Asal sayıları severdim. Bana kendimi hatırlatıyorlardı ve eğer bir sonraki hayatımda bana ne olmak istediğim sorulursa 'asal sayı' demek isterdim. Netlerdi, kendisine bölünmekten başka şansı yoktu ve herhangi bir karmaşıklığa yol açmazlardı.
Başkalarının yardımını kabul etmezlerdi.
Ben küçüklüğümde hep annemden yardım isterdim. Yemekten önce ve sonra elimi yıkarken minik taburemi çekmesini rica eder, öyle yıkardım. Yemek yerken belli bir yaşa kadar kaşığı tutmayı becerememiştim ve bu yüzden de hep annemden bana yedirmesini istemiştim. Annem bana bu yüzden tembel diyordu ama sadece beceriksizdim, tembel değil. Kaba beya ince, fark etmeksizin motor becerilerim hep yaşımdan geride geliyordu.
"Jeongguk, böyle." dedi Jimin, bağcıklarını göstererek. Onunkilere baktım, düzgün duruyordu ama benimkiler biraz düğüm olmuş gibiydi. Moralim bozuldu. Uzun zamandır dikkat ederek bağlardım ama fark etmediğim bir şeyler kafamı karıştırıyordu -kafa karıştırmak burada düzgün düşünmemi engelliyor anlamındaydı- ve bu da dikkatimi işlerime verebilmemi engelliyordu. Bunu sevmiyordum bu yüzden de kafamı karıştıracak her şeyden uzak dururdum.
"Ben-" diye cümle kuracak olsam da vazgeçtim. Sağ ayakkabımın kırmızı bağcıklarını bağlamıştım ama sol duruyordu ve bir türlü istediğim gibi olmamıştı. Eşitlenmiyordu. Ya sağ taraftaki yuvarlak daha büyük oluyordu ya da sol. Eşit olmalıydı.
"Bağlamamı ister misin?" dedi Jimin. Ona bağlatmak istemiyordum çünkü artık kendim yapabilmek istiyordum. Bunların liseye başladığımdan beri garip karşılanan şeyler olduğunu çok iyi anlamıştım, insanlar o zamanlar biraz fazla -biraz ve fazla aslında böyle kullanılmazdı- acımasızdı.
"Ben-" dedim tekrar. Midem kasılıyordu. Yemek yemiştim ama neden kasıldığını anlamadım. Hiçbir şey diyemedim. Jimin ellerimi ayakkabılarımdan çekip ona baktım.
"İzin ver." dedi ve bana biraz yaklaşıp bağcıklarımı eşit bir şekilde bağladı. Ona bakıp bana bakmasını bekledim. Bana bakınca burnunun ucuna hafifçe vurup ayağa kalktım.
"Gidelim mi artık?"
"Tamam. Gidelim."
Mavi montumun fermuarını çekip pantolonumu düzelttim ve evin kapısını kapatıp üç kez kilitledim. On altı merdiven basamağı da inip apartman kapısına vardığımızda Jimin'in telefonunun zil sesi duyulmuştu apartmanda. O cebinden telefonunu çıkarırken ben de apartmandan çıktım. Hava soğuktu. Kafama taktığım gri renkli beremi kulaklarımı tamamen kapatacak şekilde aşağı çektim.
"Efendim hyung?"
Jimin yanımda yürürken ben de telefonumu cebimden çıkardım. Sabah uyandığımda Taehyung'un bana attığı mesajları görmüştüm ama canım ona geri mesaj atmak istememişti, mesajlaşmada pek iyi değildim de zaten ve bu yüzden de mesajlarına bakmış ve o uygulamaya bir daha da girmemiştim. Jimin bunun kaba ve biraz kırıcı bir davranış olduğunu söylemişti ama bazenleri olduğu gibi bu sefer de onu dinlememiştim. Bu yüzden kendimi kötü hissediyordum.
Taehyung'la konuştuğum ikinci seferden beri kendimi kötü hissediyordum.
"Evet hyung, Taehyung'la buluşacak. Ben de kursa gideceğim oradan."
Jimin dans etmeyi severdi. Kendine ait bir kurs açmak -açmak burada pek gerçek anlamında değildi, daha çok ders vermek diyebilirdim- istiyordu ve bu yüzden de farklı dansların kurslarına gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
louder than bombs | taekook ✓
Short Story[🍓🌟] "...ben, jeon jeongguk, insanların normal kalıbını reddedip kendi düşüncelerimde çilek kokulu kim taehyung'u çok sevmiştim. her ne kadar onu sık sık üzsem de onun da beni sevdiğini gözlerindeki yıldızlardan anlıyordum..." -jeon jeongguk'un gü...