Aile kelimesi birçok insan için anne, baba ve çocuktan oluşan toplumun en küçük yapı taşı olarak tanımlansa da benim için bambaşkaydı. Beni anlayan insanlar benim ailem olurdu, bu yüzden Jimin'i ailemden biri olarak tanıtırdım hep. Benim ailem dört kişiydi; annem, babam, Jimin ve ben.
Jimin'i ailem diye tanıttığım ilk kişi üniversitedeki ilk yılımda ortak proje yaptığımız bir kızdı, kız bana projemiz için buluştuğumuz ikinci günde Jimin'le sevgili olup olmadığımızı sormuştu ve ben de ona Jimin'in benim ailem olduğunu söylemiştim. Sonra kız da bunu Jimin'e söylemişti ve Jimin de fazla duygusal bir insan olduğu için gece saat 02.34'te evime gelip bana sarılmış ve ağlamıştı. Kendimi ilk ve tek olarak sadece ona açmıştım -yakın olmak anlamında yani, mecaz- ve o bana beni asla bırakmayacağını söylemişti, diğerleri gibi.
Belki bırakmazdı.
Şimdi ise annemlerin evindeydik çünkü annem bizi özlediğini söylemiş ve bizi yemeğe çağırmıştı. Annemin yemekleri güzeldi ve evde yemeğimiz yoktu, bu yüzden de kabul etmiştik hemen. Babam işten gelmek üzereydi -tahminlerime göre 7 dakika sonra zile basacaktı- ve onu yemeğe beklememizi söylediği için önümdeki yemekleri yemeden durmaya çalışıyordum. Biraz zordu çünkü en son kahvaltı saatinde sadece bir tane kruvasan yemiştim. Sonra bir şey yememiştim.
Annem masada yanıma oturdu. "Nasılsın, Jeongguk?"
"İyiyim," dedim. Hemen ardından kabalık olmaması için dudaklarımı bir kez daha araladım. "Sen nasılsın?"
Annem gülümsedi ve ben de bunu ona sorduğum için mutlu olduğunu düşündüm. Mutlu olması hoşuma gitmişti. "İyiyim, okul nasıl? Namjoon'la görüşüyorsun, değil mi?"
"Okul?" diye sessizce konuştum. Sanırım derslerimi ve ders notlarımı kast etmişti. Yanlış olmamasını umarak cevapladım. "İyi, Namjoon hyungla da görüşüyorum."
Kafasını aşağı ve yukarı salladı. Jimin'e baktı ve Jimin de ona gülümsedi. Jimin'in gülümsemesi hoşuma gidiyordu bu yüzden ben de gülümsedim. Jimin bunu görünce öncekinden daha büyük gülümsedi, şimdi gözleri tamamen kaybolmuştu.
"Jeongguk, yeni arkadaşlarından bahsetmek ister misin?"
Gözlerim isteğim dışında büyüdüğünde hemen eski hallerine geri döndürdüm. İçimdeki hissi anlamamıştım ama yumruklarımı sıktım. Taehyung'un mor saçları gözümün önüne gelirken midem kasıldı. Bugün onu on metre uzaklıktaki bir mesafede görmüştüm ve kafasında giydiği sweatin kapüşonu vardı, saçlarını görmemek bana iyi hissettirmiş diyemezdim ama görmekten daha iyiydi. En azından bir şey hissetmemiştim. Sonra o bana bakmıştı ve ben de ona ama Yoongi bize el salladığında Jimin de el sallamıştı ve biz onların masasında tam olarak on üç dakika oturmak zorunda kalmıştık. Bu sırada yine Taehyung'un bakışlarını üzerimde hissetmiştim ve yine rahatsız olmuş ve dersimin olduğu sınıfa biraz erken gitmiştim.
"Arkadaş?" diye mırıldandım. Babamın gelmesini istiyordum. Annem hayatımla ilgili çok fazla şey soruyordu ama babam öyle değildi. Babam bilim dergilerinde gördüklerini benimle paylaşırdı ve o konular hakkında sohbet ederdik.
"Yeni bir arkadaşın mı var?" dedi annem. Ellerini birkaç kez birbirine vurmuştu. "Adı ne? Okuldan mı? Ne okuyor? Nasıl tanıştınız?"
"Sumin teyze, sakin ol." dedi Jimin ve ben ona baktım. Bana gülümsediğinde anlatmak istediğimi fark ettim. Biraz söyleyebilirdim. Sanırım.
"İki taneler. Biri Taehyung, biri Yoongi. Taehyung'un mor saçları var ve ben pek sevmiyorum ama Yoongi'nin saçı siyah ve onu sevdim."
Annem bana anlamadığım bir duyguyla bakıyordu. "Başka?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
louder than bombs | taekook ✓
Short Story[🍓🌟] "...ben, jeon jeongguk, insanların normal kalıbını reddedip kendi düşüncelerimde çilek kokulu kim taehyung'u çok sevmiştim. her ne kadar onu sık sık üzsem de onun da beni sevdiğini gözlerindeki yıldızlardan anlıyordum..." -jeon jeongguk'un gü...