bu fic için azıcık yorum alabilir miyim😳 paragraflara yani... ilk defa istiyorum sanırım bunu utandım AMA bu fic daha farklı benim icin ondan hep😳😳
ayrıca altta taekook azıcık muckmuck yapıyor ✊kesinlikle 600 falan demeliydim cok erken oldu bu dkfşdğsşdpsldld (bunu sonradan okuyanlar hiçbir şey anlamayacak cok üzücü)
-
feeling hypnotized by the words that you said
don't lie to me, just get in my head-who, lauv ft. bts
-
"
Jimin," diye seslendim yanımda oturup kitap okuyan Jimin'e. Kafeterya biraz kalabalıktı fakat buna rağmen çok gürültü yoktu, çoğu kişi sınav haftası olması nedeniyle ders çalışmak için gelmiş gibiydi. Ben de onlardan biriydim, ders çalışırken yemek yemeye de çalışıyordum ve bir anda aklıma gelen fikirle Jimin'e seslenivermiştim işte.
"Efendim?" dedi kitaptan kafasını kaldırmadan. Bunu sevmedim, bana bakmayınca benimle konuşmuyormuş gibiydi.
"Bana bakabilir misin?"
"Ah," dedi ve masanın üzerine bıraktığı kitap ayracını kitap sayfalarının arasına yerleştirip masaya bıraktı ve bana döndü tamamen. "Üzgünüm, seni dinliyorum."
Ben de elimdeki kalemi kitabımın üstüne bırakıp dudaklarımı ısırdım stresle. Masada, hemen biraz uzağımda duran beyaz kapağı kapalı olan şeffaf kutuya baktım. Sonra da Jimin'in gülümseyen yüzüne baktım. Yani, gülümseyen yüzü değil dudaklarıydı aslında.
On saniye boyunca yüzüne öylece bakmamın ardından dudaklarımı araladım, "Taehyung buraya gelmeyecek gibi." dedim. Amacım bunu söylemek değildi aslında fakat bunu söylemiştim. Asıl demek istediğim bambaşkaydı, sanırım, birazcık, çok az, utanıyordum. Karşımdaki kişi Jimin, beni en iyi tanıyan ve anlayan kişi de olsa çekiniyordum -söylemeye utanıyordum yani, kulaklarım ve boynum çok yanıyordu söylerken- bazı şeyleri söylemeye.
"Ne yapmak istiyorsun?" dedi, yüzüne bakmadım bu sefer, buna içimden çok şaşırdım. Normalde insanların yüzüne bakmadan konuşamazdım, boşluğa konuşuyormuşum gibi gelirdi fakat şimdi Jimin'in yüzüne bakamıyordum. Garip geliyordu bu fakat bunu gece düşünürdüm, şimdi daha önemli bir şey hakkında karar vermem lazımdı.
"Kurabiyeleri Taehyung'un yemesini istiyorum."
Jimin yine o çok sevdiğim kocaman gülümsemesinden yaparak bana baktı. Anlamıyordum işte nasıl baktığını, neden sözcükleri kullanmıyordu ki?
"Öyleyse ona götür."
Nefesimin kesildiğini hissettim. Gerçekten, bu mecaz anlamda değildi kesinlikle, birkaç saniye boyunca nefes alamadım. Göğsüm sıkıştı, ensemde uzun zamandır hissetmediğim o ağrı yeniden belirdi ve ben bu fikirden korktum. Ona götüremezdim. Onun sınıfından içeri girmek demek, herkesin dikkatini üzerimde toplamam demekti. Dedikodular çıkardı. Ben, Jeon Jeongguk, Kim Taehyung'a kendi yaptığım kurabiyeleri götürecektim, herkes görecekti ve bizi konuşacaktı. Onu ve beni. Kim Taehyung ve Jeon Jeongguk'u. Olmazdı.
"Hayır." dedim sadece ve biraz sol çaprazımda duran şeffaf, beyaz kapaklı kurabiye kutusuna bir daha bakmadım. Kitabımın üzerinde duran siyah kalemimi elime alıp yazı yazmaya devam ettim.
"Jeongguk, neden? Götürürsen çok mutlu olur eminim ki."
Gözlerimi tekrar Jimin'e çevirdim. "Nereden biliyorsun?" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
louder than bombs | taekook ✓
القصة القصيرة[🍓🌟] "...ben, jeon jeongguk, insanların normal kalıbını reddedip kendi düşüncelerimde çilek kokulu kim taehyung'u çok sevmiştim. her ne kadar onu sık sık üzsem de onun da beni sevdiğini gözlerindeki yıldızlardan anlıyordum..." -jeon jeongguk'un gü...