" Gece ay'a, ben sana.. 🌙"
...
2 hafta Sonra ( saat 03:35)
Marinette
Çamaşırhane Sen kaçacaktım. Evin çalışanları uyuyordu. Üzerime hırka alarak yavaş adımlarla aşağı indim. Adım sesleriyle indiğim merdivenlerden tekrar yukarı çıktım.
"Bu saatte ne arıyor bu ya?" Luka elinde bardakla odasına gitti. Bir kaç dakika bekledikten sonra aşağı indim.
Sonunda çamaşırhaneye varmıştım. Buranın pencere tutacağı vardı. Sökmeyi unutmuşlardı galiba. Ayağımın altına sepet koyup pencere ulaştım. Zorlada olsa dışarı çıkmıştım.
Koşuyordum. Yola çıkmıştım. Gece olduğu için araba yoktu. "Bir mucize olsun, lütfen." Bir kaç dakika sonra beyaz ışıkla gözlerimi kısdım. Elimle durmasını işaret ettim. Bu araba?
"Bunu kast etmemiştim!" Arkama bakmadan koşuyordum. Büyükbabamın adamları arkamdaydılar. Ben böyle bir mucize istememiştim. Kolumdan tutmuş koşmamı engelliyorlardı.
"Lütfen bırakın. Bulamadık diyin. Bırakın!" Adamlar bir kelime bile etmeden beni arabaya sürüklediler.
"Bırak. Dokunma!" Mucize isteyen aklıma tüküreyim. Adrien bul beni artık. Malikanenin önünde durduğumuzda içime korku düşmüştü.
Bu korku git gide büyüyordu. "Marinette!" Büyükbabamın sert sesiyle ona doğru yürüdüm.
"Gitmeme izin ver. Beni burada tutamazsın." Büyükbabamın kahverengi gözleri siyaha dönmüştü. Çok sert bakıyordu. Bu bakışların altında kalmıştım sanki. "Sana olan güvenimi yerle bir ettin... Bunu senden beklemezdim. Seni korumağa çalışıyorum" "Ben.." "Sus! Ben konuşuyorum! Sen benim torunumsun.
Sana olan davranışlarımın değişmesini istemiyorsan davranışlarına dikkat et! Bir daha böyle bir aptallık yaparsan seni affetmem. Şimdi... Odana çık ve uyu!"
Bir şey söyleyememiştim. Zaten söylesem ne fayda ederdi ki? Zaten herkes benim yerime karar veriyor. Hiç kimse benim duygularımı düşünmüyor. Hızlı adımlarla odama çıktım. Bir kaç dakika sonra Luka girmişti ıçeri. "Dışarı çık!" Sadece yaklaşıyordu. "Dışarı çık dedim!"
Yanıma oturup sarıldı. Ne fayda ederdi ki? Ondan yardım istemiştim. "Senden yardım istedim. Yapmadın. Sen nasıl dostsun?" Derinden nefes aldı. Ama konuşmadı. Konuşmaması daha da acıtıyordu kalbimi. "Senin teselline ihtiyacım yok. Dışarı çık şimdi."
"Lanet olsun. Yardım edemedim çünkü beni tehdit ediyor. Anlıyor musun? Tehdit ediyor. Değer verdiğim herşeyi elimden aldı. Senide almasına izin veremem!" Dedikleriyle neye uğradığımı anlamamıştım. Neden bahsediyordu ki? Ne diyeceğimi ya da ne yapacağımı bilmemiştim. Donuk bir şekilde kalmıştım yerimde. Luka ayağa kalkıp sinirle odadan çıkmıştı. Büyükbabam neler çeviriyordu?
Kıyafet alıp duşa girdim. Uzun, uzun duş aldım. Pijamalarımı giyip odama girdim. Su yoktu. Boş bardağı elime alıp mutfağa indik. Salondan gelen seslerle gizlice salonun kapısına yanaştım. "O zaman anlaştık David bey". Kafamı hafif eğip ıçeridekiler baktım. Lanet olsun! Bunların ne işi vardı burada!!Tahminleri Alayım!
Yoruma yazınız.....
...
Büyükbabam benim geldiğimi mi, hiss etmişti neydi kafasını çevirip kapıya baktı. Göz göze gelmiştik. Içeride Leo ve yaşlı birisi vardı. Hızla yukarı çıktım. Bir kaç dakika sonra büyükbabam ıçeri girmişti. "Marinette, üzerini değiş ve aşağı in" cevap bile verememiştim. Yüzünü çevirip gitmişti.
Boş bir elbise giydim. Dümdüz ve sade. 'Leo'nun burada ne işi vardı?' sorularıyla aşağı indim.
"Gel güzel torunum." Yanlarına gittim.
Leo'ya 'ne bok çeviriyorsun' bakışı attım. Bana bakıp sırıttı sadece. Yaşlı adam beni süzüp gülümsedi. Elini uzatıp " Gabriel Agreste" dedi. Şaşkınca bakıyordum. Adrien'in babasıydı. "Marinette.." büyükbabamın sesiyle elimi uzatıp "Marinette Dupain-Cheng" dedim. Ne uzun soyadım varmış. Şimdi anlıyorum. Gecenin yarısıydı. Neden buraya geldiklerini hala anlamamıştım. "Kızım bize kahve yapsana" kahve mi?
Gecenin yarısında. "Büyükbaba onların kim.." sözümü bile bitirmeden Leo araya girmişti. "Lavabo nerede David bey?" Büyükbabam gülümseyip yerini demişti. "Hadi kızım bize üç kahve yap" üçüde şekersiz istemişti.
Ağır adımlarla mutfağa ilerledim.
Sonunda kahveni bulmuştum. Saniyeler için olmuştu herşey. Duvara yapışmış haldeydim. Kollarımı arkadan birisi tutmuştu. Bir eliyle kollarımı tutarken bir eliyle ağzımı kapatmıştı. "Şşşş, benim"
Leo'nun sesiydi. Eli hala ağzımdaydı.
"Eğer yanlış yapıp benim kim olduğumu dersen... Senin o güzel vücuduna öyle şeyler yaparım ki... Ellerimi çekiyorum, eğer bağırırsan seni bitiririm" ellerini çekmişti. Ben korkudan titremeye başlamıştı. Ağzımdan çektiği elini belimde haraket ettirerek aşağı iniyordu. "Bırak beni"
Eli kalçama indiğinde çırpınmaya başlamıştı. "Hadi ama küçüğüm. Korkma benden. Eğer akıllı bir kız olup susarsan güzel vücuduna bir şey yapmam. Şimdi ıçeri geçiyorum. Eğer akıllı kız olmaktan çıkarsan yapacaklarımdan sen sorumlusun. Anladın mı, beni?!!" Cevap vermemiştim. Beni kendine çevirip nefesini yüzüme verdi. "Anladın mı?"
Kafamı olumlu şekilde salladım.
" Şimdi bana bol köpüklü kahve yap, küçüğüm" yüzünü çevirip gitmişti. Derinden nefes alıp gözyaşlarımı serbest bıraktım. Kahveleri yapıp salona götürdüm. Gabriel adlı adam gülümseyip elimdeki kahveni aldı.
"Teşekkürler kızım". Leo'ya kahveyi uzattım, geriye çekilip içmesini bekliyordum. Kahveni eline alıp ağzına götürdü. İçtiği an gülmeye başlamıştım. 'İç sen.. iç. Bir bilsen o kahvenin içine tükürdüğümü. Bakalım böyle içecekmiydin' aklıma gelen düşünceleri silip ciddileştim. "O zaman yarın kızımı almaya geliyoruz".
Büyükbabama bakmıştım. Beni almaya mı, geliceklerdi??
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Save me
Fanfiction"Sevgili günlük ... Ruhum umutsuzluğunun yeni bir boyutunu yaşıyor" - sesli bir şekilde söyleyemediklerini kağıda yazarak anlatıyordu Marinette #Kimtaehyung45701 [ Tüm fikir bana aittir.] [İzinsiz kullanmayınız!!!]